Geçtiğimiz Cumartesi sabahı dünya, Kassam Tugayları’nın Gazze’den huruç ederek İsrail’in işgal etmiş olduğu Filistin kasaba ve şehirlerine sızdığı ne kelime, duvar ve barikatları yıkarak girdiği ve birkaç askeri üssü ele geçirip çok sayıda asker ve sivili esir aldığı haberleriyle uyandı uykusundan. Gerçi Kassam Tugayları’nın ismi daha önce duyulmamış değildi. Ancak bu kadar geniş kapsamlı ve şaşırtıcı çeşitlilikte bir harekâta imza attığına şahit olunmamıştı.
Okuduğunuz yazının yazıldığı dakikalarda İsrail’in işgal ettiği topraklarda Kassam Tugayları’nın işgalciler ve yerleşimcilerle çarpışması devam ediyordu.
Peki bu tugayın ismi nereden geliyordu?
İzzeddin el-Kassâm’dan.
O kim mi?
Tanıyalım.
Sultan 2. Abdülhamid’in tahta çıkışının 6. yılında, 1882’de Suriye’nin Lazkiye şehri civarındaki Cebele’de dünyaya gelen İzzedin el-Kassâm Kahire’deki el-Ezher’de eğitim gördü. 1911 yılında İtalyanların Libya’ya saldırmasına karşı halkı silâhlı mücadeleye çağırdı, gönüllü asker ve para topladı; hatta Osmanlı askerlerini desteklemek için bir de marş yazdı.
250 kadar gönüllü toplayıp Trablusgarb’a yardıma koşmak için çırpındı, emir bekledi Osmanlı Devleti’nden. Tam bu sırada Balkan Savaşı’nın patlak vermesi ve İtalyanlarla Uşi’de anlaşmaya varılması üzerine cepheye gidemeden dönmek zorunda kaldı.
İzzeddin el-Kassâm’ın bir Osmanlı olduğunu görmek için fazla zorlanmıyoruz. Trablusgarb Savaşı’nın 3 yıl sonrasında patlak veren I. Dünya Savaşı’nda bu defa Osmanlı ordusunda çarpışmak üzere gönüllü olarak başvurduğunu görüyoruz. Askerî eğitimden geçirildikten sonra garnizon imamı olarak görevlendirildi. Savaştan sonra memleketi Cebele’ye döndü ve bir halk ordusu teşkil etti. Bu defa işgalci Fransızlara karşı direniş hareketine girişecekti.
Gıyabında idam cezası verilince Filistin’e geçmek zorunda kaldı. Bir yandan Hayfa’da ders verdi, diğer yandan imam-hatiplik yaptı. 1926’da Müslüman Gençler Cemiyeti’ne girdi ve başkanlığına seçildi. Köyleri tek tek dolaşarak halkı İngiliz işgaline ve Siyonist harekete karşı uyandırdı. Yahudilere toprak satılmasına şiddetle karşı çıktı. Ölümünden sonra Kassâmcılar adı verilecek olan örgütlenmeyi sağladı.
Onun asıl hedefi, Yahudiler değil, Siyonizmi destekleyen İngilizlerdi. Nitekim Balfour Deklarasyonu’nun yıldönümünde hareketin düğmesine bastı (2 Ekim 1935). Ne var ki, hareketi haber alan İngilizler çok geçmeden teşkilâtın gizli karargâhını bastı ve Nablus-Cenin arasında vuku bulan çatışmada İzzeddin el-Kassâm şehid edildi (20 Kasım 1935). Filistinlilerin İngilizlere karşı silâhlı mücadelesi böylece başlamış oldu ve 19 Nisan 1936 günü patlak veren ve “ilk intifâda” sayılan Filistin ayaklanmasında Kassâmcılar etkili bir rol oynadı.
Başlattığı hareket diğerlerinden İngiliz manda yönetimine karşı askerî tarafının ağır basmasıyla ayrılır. Nitekim 1980’lerin sonlarında Hamas örgütü askerî kanatlarına Kassâm Tugayları adını verecektir. (Diyanet İslâm Ansiklopedisi’nden özetlenmiştir.)
Yerinde duramayan, ilmini aksiyon planına aktarmak için sürekli çalışan “mücahid bir âlim”di. Cesurca ve akıllıca faaliyetiyle Filistin halkının gözünde bir efsane katına yükselmişti.
Mustafa Tahhan Filistin’e Büyük Komplo adıyla Türkçeye çevrilen kitabında onun davet ve aksiyon tarafını anlatırken vefatından sonra kızının şöyle dediğini nakleder:
“Babam İzzeddin kıyamdaki ilk şehiddir. Kanlarla boyanmış hürriyet kapısını elleriyle çaldı. Şehadetiyle fedakârlık örneği oldu. Silahını bırakmadı ve teslim olmadı, ta ki Filistin (toprakları) hilebazların tuzaklarından kurtuluncaya kadar.”
Başlattığı cihad hareketi hala canlı. İzzeddin el-Kassâm’ın arkadaşları onun kanını yerde bırakmadı. Örgütlendiler ve Filistin hareketinin bugüne gelmesinde büyük pay sahibi oldular.
İşgalci İsrail’in caniliği karşısında tüyleri ürpermeyenlerin Kassam Tugayları’nın son huruç harekâtı üzerine döktükleri gözyaşı, sömürgeci mantığın içimize nasıl sızdığını gösteriyor.
O İzzedin el-Kassâm ki bir Osmanlıydı, Suriye ve Filistin’in bağımsızlık ateşini bu ocaktan aldığı ateşle yakmıştı. Büyük Taaarruz’da Yunana karşı zafer kazanıldığı haberi Kudüs’e ulaştığında Mescid-i Aksa’da kalabalık bir cemaatle şükür namazı kılındığını ve Türk şehit ve gazileri için bağış toplandığını bilmeyen bir topluluğa ne anlatsan boş ama biz bilenlerden olalım inşallah.