Karanlık bir Şubat sabahında nereye ulaşıp, kime yetişip, kimi düşüneceğini şaşırmış bir vaziyette panik ile acının içine uyandık. Yazarın yaşadığı acı kendinden öte kendinden ziyade. Mesafeler hiç bu kadar yorucu olmamıştı. Kar hiç bu kadar sevimsiz olup, kış hiç bu kadar üşütmemişti. Şubat hiç bu kadar karanlık olmamıştı.
Zamanın kırbacı elimizde değil bir yıl kaldı geride, neler yaşandı, ne kadar yorgunuz. Millet, devlet, dünyanın arama kurtarma ekipleri birlik halinde birilerine ulaşma çabası içinde iken Sezai Karakoç’un dediği gibi “Göklerden gelen bir karar vardır.” Kış şartları imtihanlar içinde ağır imtihanlar yaşattı. İkinci olan büyük deprem ile neredeyse canından olacak insanlar hayatın bir nefes alıp verme mesafesinde kontrolünün dışında olduğuna şahitlik etti. Hiçbir şeyin aslında kendisine ait olmadığını, malın, mülkün sadece emanetçisi olduğunu ceketi ile ortada kalıp, yıkılan evine bakarken fark etti.
Bir yılda acıyı içtik milletçe, kimi tadına az baktı, kimi kendini adadı, sonuçta bir birlik duygusu hâkimdi. Birliğin, beraberliğin, dostluğun, sevginin, paylaşmanın ayrı ayrı öyküleri yaşandı. Ülkenin 11 şehrinde ciddi bir coğrafyasında hayatlar bilye gibi dağılırken, diğer sağlam kalan taraflar toplamak için dağıldı. Yüreğini koydu, emeğini koydu, sevgisini koydu, bir yarayı sarmak için yollara düştü, yola çıkanlara destek oldu, yoldaş oldu.
Kaç hayat, kaç özel hikâye. Evini kaybedip ailesi yanında diye şükredenler, ailesini ,eşini, dostunu enkazın altında bırakanlar, mahşer yeri gibi ortamda acısını yaşayacak fırsat bulamadılar.
Herkesin kendi özelinde gerçekliği, imtihanı zor.
Hâli hazırda bitmeyen, her sabah yeni güne yeni bir zorlukla başlamak zorunda olan insanların mücadeleleri devam ediyor. İşyerlerini kaybeden esnafın gidecek başka yerim, çarem de yok diye memleketinin enkazına tutunup ayakta kalmak savaşı. Yuvasını kaybeden kadının yüreğindeki Anadolu, ana gücü ile ailesini bir arada tutma, her türlü şarta karşı ocağını tüttürmek için verdiği direnç. Okullarından ayrılan, yataklarından, evlerinden ayrılan minicik yavruların büyüklerin ürkek, tedirgin koşturmaları içinde kendisini hissettiği güvensizlik, yalnızlık, korku. Ben memleketimden başka yerde yaşayamam, gurbet bilmem diyenlerin zorunlu gurbet imtihanı. Yeni bir şehir, yeni bir konaklama yeri, yeni bir okul, yeni insanlar. Değişime ne kadar kapalı olsa da insan değişim bazen kapısını zorluyor.
Milletlerin başına gelen savaş, salgın, doğal afetler gibi felâketlerin sosyal, ekonomik etkileri,insanların üzerinde bıraktığı travma uzun yıllar içinde bastırılmış her şeyin tepkisini görmek sürecin bedeli, doğal ve kaçınılmaz. Her dokunduğumuz hayat, bir telefonun ucunda dahi olsa sesimizle sardığımız her bir insan bizim servetimiz. Gelecek sağlıklı toplumlar için mirasımız. Geçici hafıza kaybı, şuursuzluklar yaşansa bile biz sevgi dolu, yardımsever, paylaşmayı bilen bir milletiz.Mayamız merhamet ile yoğrulmuştur. Parçaladıkça bölünüceğimizi, bize emanet olan her türlü maddi manevi servetin bir gün elimizden alınacağı bilinci ile civanmertiz. Birlikte saramayacağımız yara yok. Yeter ki birbirimizi anlayalım ve hoş görelim.
Dünyaya geldiğimiz şehirlerin dokuları yok, hatıralarımız enkaz altında, çok daha güzel şehirler inşa edilse de bizdeki şehrin ruhu bir daha olmayacak lâkin biz de bu dünyada hancı değil yolcu olduğumuzun bilincindeyiz.
Ezberimizi bozan, acımızı hafifleten, göz aydınlıkları barındıran ferah bir Şubat ayı olsun.