Kalemin kağıda fısıltısı

Bugüne kadar yapılan araştırmalarla "İnsan nedir?" Sorusuna yapılan tanımlamalardan bir tanesi "insan konuşan hayvandır" tarifi olmuştur.

Kalemin kağıda fısıltısı
Abone Ol

Aslında baktığımız zaman bütün bir nebatat kendi lisanınca konuşur fakat biz anlayamayız. O zaman insanın diğer varlıklardan ayırıcı özelliği konuşmak değil esasen  “konuşarak anlaşmaktır” insan dediğimiz varlık biyolojik yapısı itibariyle hayvandan bir farkı bulunmamasına rağmen insanın soyunu eşrefi mahlukat kılan Allah'ın insanı muhatap almasıdır. Allah'ın bu hitabı gerek vahiy ile (peygamberlere) gerekse indirdiği kitaplar (vahyin yazılı kaynakları) ile yani Allah'ın kulları ile konuşmasıyla gerçekleşmiştir.

Hatta Allah'ın insanı muhatap alması bahsi tâ bezmi Eleste dayanır. Orada Allah'ın "elestü bi  Rabbiküm"(ben sizin Rabbiniz değil miyim?) sorusunu insana yönelterek cevap beklemesi Allah'ın insana verdiği kıymetin şiarıdır. Ve neticede tafsilatını bilemesek de Allah-u alem bu konuşma Allah ile olan diyaloğun ilk  numunesidir. Böylelikle insanı hakiki manada insan kılan saika anlaşılmış olur. İnsanı muteber kılan bu konuşmaya mazhar kılınmış olmasıdır.

Allah'ın sıfatlarından bir tanesi de "kelam" dır. Terim olarak Allah'ın konuşması anlamındaki bu sözcük aynı zamanda söylemek konuşmak manalarının yanı sıra maddi manevi açıdan etkilemek anlamındaki "kelm" kökünden gelmiştir. Nitekim Kur'an'daki ayetlerde Allah'a atıfla "konuştu, söyledi, nida etti" gibi anlamlara gelen fiiller zikredilip Allah'ın yarattıklarıyla konuştuğu açıkça ifade edilir. Aynı kökten gelen "kalem" sözcüğü de  "yazı aracı "anlamıyla birlikte Ali İmran 44. ayette "kamış çubuk" anlamına gelir sarih anlamıyla da kelamın can bulmuş ete kemiğe bürünmüş halinin tevdi edicisidir.

Kalem kelamın kalesidir. Onu kuşatır, sarar, koruma altına alır. Kelamın kalemle münasebeti meçhulün maluma intikali gibidir. Sözün hıfzı ve aşikârlığı kalem ile temin edilmiş olur. Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) "Allah önce kalemi yarattı Sonra ona yaz dedi" hadis-i şerifi kalemin ve dolayısıyla kelamın yaratılışının mebdesi olduğunu söylemiş olur. Yine Kur'an'da Allah "kaleme ve kalem ehlinin satır satır yazdıklarına yemin olsun"( kalem 1) diyerek kaleme ve kelama yemin etmiş olur. Burada bahsedilen her ne kadar meleklerin levh-i mahfuzda yazdıkları olmuş olsa da kalemi kuşanmış ve hatta yazdıkları ile cihad edenler de pek tabii kastedilmiş olabilir. Yani bu demektir ki bizim kalemle bağımız Allah'ın Adem'e sözcükleri öğrettiği zamana taalluk eder. Mamafih kalemin işlevi için kelamın önce var olmuş olması daha akla yatkın bir durumdur.

Kalemi her ne kadar mana alemindeki zuhuratıyla teemmül ediyor olsak da elimize aldığımız cismani kalemin ruhumuza aksettirdiği anlamları da vardır. Hele ki kalemin giderek klavye şeklini almaya yüz tuttuğu şu günlerde... Kelama aktarılacak olanın çokluğundan mı yoksa müellifin kolaya kaçmasından mı bilmem yazının kalem ve kağıda hicranı insanı Allah'ın yemin buyurduğu zümreden ayrı kılmakta,  yazılanların mana âlemine sirayeti kışırda kalmaktadır.

Bu durum elbette her zaman için kişinin tercihi olmayıp giderek dijitalleşen dünyada bir zorunluluk olarak addetmiştir. Yaşadığımız hız çağında ne yazık ki maddenin manasını göz ardı etmiş birçok duyumuzla algılayabildiğimiz kalem-kağıt ve daha birçok şey ile olan alakamızı gerçek dünyadan sıyırıp sanal aleme hapsetmiş bulunmaktayız.

Her ne kadar teknoloji çağı bunu gerektiriyor gibi görünse de insanın yine dönüp dolaşacağı kalem kağıttır. Çünkü insan alakadar olduğu ile ilgi kuran bir varlıktır. Şimdilerde sözüm ona dijitalden Pdf'si okunan kitaplar gerçekten insanın eline alıp dokunabildiği, parmaklarını  yazılan satırlarda gezdirip adeta yazarın his dünyası ile bir bağ kurduğu,  buram buram kokusunu aldığı bir kitapla aynı olabilir mi? Ve nihayetinde insan içinde bir yerlerde o hissiyatlar mevcuttur. Elimize alıp okuyabildiğiniz kitap kadar yazılırken de kalemin kağıda sırlayarak yazıldığı kitaplar elbette insanda vuku bulan hislerin meydana çıkarıcısı olacaktır.