İktisadi Girişim ve İş Ahlâkı Derneği İGİAD’ın, 11 Kasım 2023 Cumartesi günü İstanbul Üniversitesi’nde düzenlediği  8’inci İş Ahlâkı Zirvesi’nde 700 bini aşkın üyesiyle Türkiye’nin en büyük, dünyanın en büyük 3 ‘oda’sından biri olan İstanbul Ticaret Odası’nın Meclis Başkanı, Dr. Erhan Erken “tarihi” vasfını haiz bir konuşma yaptı. Muhatabımızın, zirvenin, “Değişen Meslekler ve Meslek Ahlâkı” oturumunda serlevhasını,“Tüm mevcudatın haklarını koruyacak bir insani ve hukuki yaklaşımın üzerinde çalışmak zorundayız!” şeklinde tesmiye kıldığımız konuşmasını ehemmiyetine binaen değerli okuyucularımızın irfanına arz ediyorum.

Ahilik, günün şartlarına uyarlanarak yaşatılabilir.

IMG_0778

Dr. Erhan Erken

İstanbul Ticaret Odası Meclis Başkanı

Zirvenin hedeflere baktığımızda çok önemli hususların altının çizildiğini görüyoruz.

İş ahlâkını devlet kurum ve kuruluşlarının gündemine taşımak, eğitimi konusunda öğretim kurumları başta olmak üzere iş dünyasında duyarlılık oluşturmak ve özellikle iyi uygulama örneklerini ortaya çıkarmak gibi hedefler belirlenmiş.

Bu yıl sekizincisi düzenlenirken artık gelenekselleşen bu zirvenin de bir şeylerin fitilini ateşlediğini görmek bizleri ziyadesiyle memnun edecektir. 

  Ahlâk, insanın yaratılış hali üzerine olması demektir.

Öncelikle birkaç kelime ile AHLÂK’tan ne anlıyorum o konuda bir iki söz etmek istiyorum

Ahlâk kavramı bilindiği üzere kelime kökeni olarak yaratılış manasına gelen hilkat kökünden gelmektedir. Huy, seciye, tabiat gibi anlamlara gelen “hulk” kelimesinin çoğuludur. İnsanın yaratılış hali üzerine olması demektir. İnsanın fıtratına, doğasına bağlı olması, kendisiyle yaptığı sözleşmeye sadık kalması anlamını taşımaktadır. Malum, bizim inancımıza göre insan temiz yaratılmıştır ve bu yaratılış ve fıtrat haline bağlı kalmak bir anlamda ahlâklı olmak demektir.

İnsanoğlu hayatının her bölümünde olduğu gibi iş hayatında da fıtratındaki temizliğe uygun bir durumda bulunması beklenen ve arzu edilen bir durumdur. Tabii ki hayat içinde temiz olduğu kadar fıtrata ters durumlar mevcuttur ve tüm bu olumsuzluklar her yerde olduğu gibi iş hayatını da menfi şekilde etkileme potansiyeli taşımaktadır.

Bizler Müslümanlar olarak tarihimizde her alanda olduğu gibi iş hayatı için de güzel örneklere sahip olan topluluklarız. En başta en güzel ahlâkı tamamlamak için gönderilmiş bir Peygamberin (sav) ümmetiyiz. Peygamberimiz (as) den önce gelen ve Hz Âdem’ekadar giden silsile içinde de hep güzel ahlâk örneklerine sahip bir kültür ortamında bulunmamız bizler için önemli bir değerdir.

Bu geçmiş birikim içinde kökü Peygamber Efendimize (as) kadar dayanan “İhtisab”Kurumu, fütüvvetnâmeler ve Fütüvvet Teşkilatları, Ahi Organizasyonları ve daha sonraları Loncalar gibi yapılar iş hayatında ahlâkî davranışları organize etmek ve sürekli kılmak için kendi dönemlerinde başarılı örnekler olarak fonksiyon görmüşlerdir.

Ahilik, günün şartlarına uyarlanarak yaşatılabilir.

İnsanın üç özelliğinin açık ve üç yönünün de kapalı olması olarak formüle edilen ve bizlere bir yönüyle cömertlik, konukseverlik ve diğerkâmlığı tavsiye eden, diğer yönü ile de ırzını korumayı, dilini kötülüklerden sakındırmayı ve gözünü haramdan kaçırmayı tavsiye eden Ahilik, bir dönem gayet iyi çalışan bir meslekî ahlâk sistemi idi. İçinde hem eğitim, hem organizasyon, hem belli bir hiyerarşi, hem ruh terbiyesi, hem dayanışma unsurları barındıran bu organizasyon tipinde rol model anlayışı da çok önemliydi. Her mesleğin piri olması o meslek içindeki kişiler için adeta birer kızıl elma mesabesindeydi. (Davut Peygamber demirci, İdris peygamber terzi gibi) Bugün de kişisel gelişim eğitimlerinde büyük önem taşıyan mentörlük ve iyi örnekler konusunun güzel bir uygulaması idi Ahilik yapısı.

Ahilik sanayileşme sonrası iş hayatındaki yapısal değişimlerle birlikte fonksiyonunu nispeten kaybetti ve organizasyon olarak yerinin başka yapılara bıraktı. Fakat ben onun iç özelliklerinin birçoğunun zamanın şartlarına uydurularak yine de yaşatılabileceğine inanan bir yaklaşıma sahibim.

 İnsanoğlunun hem bireysel hem de toplumsal bazda fıtratına uygun temizlikte bir hal içinde bulunabilmesi için 4 başlıkta toplayabileceğimiz haklara riayet etmesini önemli görmekteyim

1-Allah’ın hakları: Bizi ve evreni yaratan Allah (cc) bizlerden uyulması ve sakınılması gereken şeyler istemekte ve bunlara dikkat etmemizi tavsiye etmektedir. Bunları kısaca Hududullah olarak nitelersek birinci dikkat noktamız bu olmalıdır. Haram malların üretimi, faiz, kara borsa vs,

2-İnsanların hakları: Allah(cc) tarafından özellikle dikkat çekilen başka insanların hak ve hukuklarına tecavüz etmemek ve onlara saygı göstermek, toplumsal barışı ve düzeni korumak için gereklidir. İnsanlar her zamanda, her zeminde ve her alandaki davranışlarında bu noktaya titizlikle uymalıdırlar ki ahlâklı bir davranış içinde olabilsinler. Her meslekte hak ihlâli bu işin içine girer. Kaçak kat çıkmaktan, inşaatta standartlara uymamaya, nüfuz ticareti yapmaktan, borsada spekülatif hareketlerde bulunmaya, yanıltıcı reklam yapmaktan eksik gramajlı mal satmaya, telif haklarına riayet etmemekten, sosyal medyada fake isim kullanıp başkalarını taciz etmeye, korsan kitap almaktan, satmaktan, PDF kopyalı kitapları kullanmaya kadar en basitinden, en komplikesine başkalarının haklarına tecavüz etmek hep bu başlığın altına girer

3-Diğer varlıkların hakları: Taş, ağaç, bitkiler, hayvanlar, sular, atmosfer vs. gibi ağzı dili olmayan ama insanın hizmetine olarak yaratılmış her varlığın hakkına riayet etmek önemlidir. Çünkü bunlara riayet etmemek bu varlıklardan diğer insanların da istifade edememesine yol açar ve tabiatın dengesini bozar. Bugün işte bu dikkatsizliğin neticelerini kirlenen atmosfer, kirlenen topraklar ve sular ile ilgili problemlerde görmekteyiz. Fabrikasının bacasına filtre takmayan, çevresindeki dere yatağına kirli suyunu arıtmadan bırakan, arabasının mazot pompasını tamir etmeden dolaşan, en basitinden pikniğe gittiğinde ormanı kirleten tüm insanlar işte bu üçüncü başlıktaki hak ihlalini yapan kişilerdir.

4-İnsanın kendi iç yapısın ondaki hakları: İnsanın benliği, kalbi (fuad manasında), vücudu vs. her yönü de kendine emanettir. İnsanoğlu kendi iç dengesine de dikkat etmeli iç ve dış temizliği, kalb ve akıl olarak selim bir tarzda kendini muhafaza etmek durumundadır.

İTO Meclis Başkanı Dr. Erken: Âdemoğlu, eskilerin, akl-ı selim, kalb-i selim ve zevk-i selim diye tarif ettikleri insan olmaya gayret etmelidir.

IMG_0779

Âdemoğlu, eskilerin, akl-ı selim, kalb-i selim ve zevk-i selim diye tarif ettikleri insan olmaya gayret etmelidir. Çünkü insan fıtratı bu hale uygun yaratılmıştır. İnsanoğlu da onu muhafaza edebilmelidir.

Bizden önceki dönemlerde bu özelliklere uygun bir iş hayatının belli dönemlerde yaşatıldığı ve gerek Ahilik gerekse de Loncalar gibi yapılardan arta kalan geleneksel özelliklerin birçok alanda yaygın olduğunu görebilmekteydik. Tabii geçmişi çok idealize edip her şey çok güzeldi demek de belki yanıltıcı olabilir ama bazı güzelliklerin varlığı da inkâr edilemez!

Yeri gelmişken burada bir örnek olarak bir dönem Sultanhamam tekstil piyasasındaki bazı temel yaklaşımları zikredebiliriz.

Özer Bereket’in hazırladığı: “Ticaretin Altın Kurallarının yazıldığı yer: Sultanhamam” adlı kitapta bu noktaların özetlendiğini görmüştüm size oradan bir bölüm nakletmek isterim:

Sanki orada özlediğimiz bir hayatı görür gibi oluruz

O kitapta Sultanhamam’da yıllarca ticaret yapan ve mesleğin duayeni sıfatını kazanan kişilerle yapılan söyleşiler var. Ve onlardan derlenerek “Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları” şu şekilde sıralanmıştır:

1-Dürüst olacaksın.

2-Sözün senetten,  çekten değerli olacak.

3-Müşterilerini iyi tanıyacaksın, sağlam müşterin olacak. Sadece sen kazanmayacaksın, müşterinin kazanmasına da önem vereceksin.

4-Yaptığın işi bileceksin.

5-Çok çalışacaksın. Bir zamanlar Sultanhamam’da iş yerini sabah yedi buçuktan sonra açmak ayıp olarak değerlendirilirdi. İnsanlar işlerine büyük bir sadâkatle bağlı idiler. Recep Tanrıverdi’nin sözüyle “Bizler çok zor kazandığımızdan parayı da öyle kolay kolay yiyemezdik.”

6-Fiyatın makul olacak. Sultanhamam’da genel yaklaşım kârları fahiş tutmak değil makul bir düzeyde tutup fazla ciro yaparak kâr etmek üzerine olurdu. Ayrıca birisine farklı, başkasına farklı fiyat verilmezdi.

7-Anlaşmazlıklarını burada çözeceksin: Sultanhamam’ın kendine has sorunları çözme yöntemleri vardı. Problemler genellikle mahkemeye intikal etmezdi. Piyasanın her dönem sözü dinlenen büyükleri bulunurdu ve sıkıntı çıktığında o kişilerin sözüne itibar edilirdi.

8-Özel yaşamında aşırıya kaçmayacaksın.

9-Çevrene saygın olacak. Herkes, çevresine saygılı olmaya gayret ederdi. İş yerlerine gelirlerken çevredeki en varlıklısından en zayıfına; çaycısından hamalına kadar selâm verir, hâl hatır sorarlardı.

10-Yardımsever olacaksın. Sultanhamam’da sıkıntıya düşen esnafa dostları genelde yardımcı olurlardı. Burada genel yaklaşım, zincirin halkalarında bir problem olduğunda diğerleri imkânları nispetinde o eksiği kuvvetlendirmeye çalışıyorlardı.

IMG_0780

Kapalıçarşı’da söz, senetti.

Benim rahmetli babam ve amcamlar da Kapalıçarşı esnafıydı. Benim hatırladığım kadarıyla 70’li yıllarda Çarşı’daki ilişkiler de böyleydi. Söz, senetti. Esnaf arasında yardımlaşma üst düzeydeydi. Çalışan ve iş sahibi arasındaki ilişkiler adeta bir aile gibiydi. Patronlar çoğu zaman yanlarındaki ustayı veya en baş elemanını evladı gibi görürdü. Oğlu yoksa çoğu zaman kalfasını veya ustasını damat olarak alır ve iş, damat üzerinden yürütülürdü. Bunun pek fazla örneğini görmek mümkündü,

Bu ilişkiler büyük ölçüde geleneksel olan ve muhtemelen, toplumda o tarihlerde resmen ortadan kalksa da hükmen devam eden Ahilik ve Fütüvvet ruhunun devamı idiler.

  Bu özellikler bilindiği belli bir dönemden sonra ciddi şekilde değişmeye başladı. Benim tespitlerime göre ve tabii bizzat bizim de içinde yaşadığımız dönemlerde şahit olduğumuza göre 1980’lerin başı çok önemli bir tarihi dönemeç oldu. Muhtemelen o yıllarda özellikle gelişmekte olan ülkelerin dünya sistemine entegre edilmesi çabalarının yoğun olduğu bir dönem olması bu gelişmelerin hızlanmasına sebep teşkil etti. İngiltere’de Teacher, ABD’de Reagen’ın başı çektiği uluslararası politikalar, bu adaptasyonu hızlandıran hamlelerdi. Türkiye için de bu tarihler, yani 12 Eylül İhtilalisonrası ve ANAP’ın iktidara geldiği dönemler, özellikle dışa açılımın, post modernizm ve bireyselliğin öne çıktığı bir zaman dilimidir. Adeta cin şişeden bu tarihlerden sonra çıkmaya başlamıştır.

Bu dönemlerde dışa açılan, daha kaydî bir yapıya bürünen, imalat, ihracat ve iş kapasitesi artan iş âlemi daha farklı bir yapıya büründü. Merkezi iş alanları büyük ölçüde farklılaştı. İmalat merkezleri olarak şehirlerin çevrelerine yayılan bir iş dünyası ortaya çıktı. Daha küçük birimlerde (dükkân, hanlar) görülen işler artık büyük siteler, organize sanayi bölgeleri, geniş çaplı AVM’ler türü yerlere doğru taşındı. Tüm bunlar insan ilişkilerini de etkiledi. Kırsaldan şehirlere göçler daha da arttı. Büyükşehir Yasası’nın çıkışı ile kalabalıkların büyük şehirlerde toplanması daha kurumsal ve yapısal bir hale gelmeye başladı.

Mesela o bahsettiğim kitapta bir Sultanhamam tüccarı “biz Sultanhamam’dan çıktıktan sonra hukuk danışmanı tutmaya başladık” diyordu. Çünkü eskiden buna pek ihtiyacımız yoktu… Bu süreç 2000’lerden sonra çok daha hızlandı.

İşçi işveren ilişkileri de eskiden çok daha insaflıydı. Artık adeta iki ayrı zıt grubun hem çalıştığı hem de sürekli birbirini boşa düşürmeye çalıştığı bir yapı var. Sanki Thomas Hobbes’ın o “insan insanın kurdudur” benzetmesine uygun bir ilişki tarzı... Ben, bunu çok sağlıksız buluyorum ama maalesef ki gelişen kapitalizm insanları bu hale getirdi. Herkes ilişkilerde en fazla hazzı ve en fazla getiriyi almaya çalışıyor. 

Benim bu alanda bizatihi yaşadığım örnek mukayeseli olarak çok çarpıcıdır: 2001’de matbaamızı devrettiğimizde 80 kişinin neredeyse hiçbiri ile ihtilaf yaşamamıştık. Çoğu ile hâlâ görüşürüz,

2018’de Kuzey Haber Ajansı’nı kapattığımızda çok zorlandık, üstelik 6-7 kişi ile mahkemelik olduk. Bütün gayretimize ve hakları teslim etme niyetimize rağmen ancak bu kadar başarabildik. İnsanların kendi menfaatlerini hkları zannettiği bir çerçeve içinde yaşamak hiç sağlıklı değil. O açıdan ahlâklı bir yapıyı ancak çok iyi kurgulanmış hukuki bir çerçevede teessüs edebilmek mümkün görünüyor.

  Bu noktada İGİAD’ın 2018’de yayınladığı Türkiye İş Ahlâkı Araştırmasından da birkaç kelime ile bahsetmek istiyorum

Bu araştırmanın bir çıktısına  göre en çok karşılaşılan iş ahlâkı problemlerinin başında “yalan söylemek” geliyor. İkinci bir konu ise iş yerinde kaytarma oranları bir önceki araştırmaya göre bir hayli yükselmiş durumda. Hırsızlık, rüşvet alma gibi konular ise çok daha az rastlandığı söylenen iş ahlâkı problemleri olarak sıralanmış.

Yöneticiler bakımında yalan ve sözünde durmama gibi problemlerin ön plana çıktığı görülüyor,

Ücret ve izin gibi konular ise raporda problem olarak ikinci sırada geliyor,

Raporda, hem ülke, dünya ve bölge olarak ekonomik sorunlarla boğuşulmasından dolayı mevcut zorlukların iş ahlâkı konusundaki genel algıyı 2008'deki seviyelere düşürdüğü de vurgulanmış.

Bu araştırmada elde edilen sonuçları çok önemli gördüğümü ifade etmeliyim. Bu noktada önemli hale gelen, eskiden daha kontrollü bir toplumsal yapı içinde ve orada oluşmuş organizasyonlarla kısmen sağlanan iş hayatındaki ahlâkî davranışlara bağlılık hadisesi, yeni dönemde sanki yeniden ele alınması gereken bir durum arz ediyor.

İlk başta saymaya çalıştığımız temel sâbiteler aynı kalmakla birlikte o özelliklerin daha sürdürebilir bir hukuki çerçeve içinde yeniden ele alınması gerekiyor kanaatini taşımaktayım.

Yeni dönemde çok farklı meslekler, iş yapış şekilleri, sermaye yapıları, insan ilişkileri, insan-madde ilişkileri ortaya çıkmakta… İş ahlâkı çerçevesinin tüm bu özellikleri dikkate almak zorunda olduğunu düşünüyorum,

Meselâ içinde olduğumuz bir “startup” dünyası var.  Ve bu bizim alışık olduğumuz “klasik girişimcilik” sürecinin hiç de oturmadığı bir zemin üzerinde gelişiyor. Klasik düzende ortaya para konur, paylar üzerinden ortaklık kurulur. Ama startup düzeninde girişimci ve yatırımcı arasındaki ilişki, “Term Sheet” adı verilen bir ortaklık sözleşmesi ile düzenleniyor. Bu sözleşmede yatırımcının, girişimcinin ve diğer ortakların hakları güvence altına alınıyor.

Silikon Vadisi’nde erken aşamadaki birçok girişim, yatırım alırken SAFE isimli standart bir sözleşme kullanıyor.

Bu sözleşme hukukî süreçleri kısaltmak ve hızlıca yatırımı almak için girişimciler ve yatırımcıların en çok ihtiyaç duyduğu maddeler üzerinden hazırlanıyor.

Neler var, bu sözleşmede kısaca bir bakalım;

Rüçhan hakkı (Pro-rata participation right): Yatırımcıların, şirketin ileride alabileceği başka finansman turlarına şirketteki hisseleri oranında katılma hakkı, olarak tanımlanıyor.

Hisse devrinin sınırlanması (Restrictions of share transfer): Mevcut hissedarların belirlenen bir süre boyunca hisselerini devretmesinin kısıtlanması, güvence altına alınıyor.

“Vesting” denilen bir madde var: Şirketin başarısı için elzem olan kurucular ve kilit personelin şirket hisseleri üzerindeki hak sahipliğinin belli şartlar dâhilinde ve belli bir süre içinde kazanılması olarak tanımlanıyor.

“Rekabet etmeme” maddesi var. Tarafların şirketteki hissedarlığı devam ederken ve sona erdikten sonra dahi belli bir süre boyunca rekabet anlamına gelebilecek bir faaliyetebulunmaları kısıtlanıyor. (Gerçi bu kadim iş kültürümüzde de olan bir husustu.)

Üstelik bütün dünya “e-ticaret ve e-ihracat” kavramlarını bütün hızıyla geliştirirken tahmin ediyorum ki bizim ihtiyacımız İŞ AHLÂKI konusunun 21. Yüzyıl iş dünyasında haklarımızı güvence altına alan ve bütün dünyada geçerli olan İŞ HUKUKU normları ile yeniden yorumlanması olacaktır.

Değişen zaman ve şartlar içinde her daim önemli olan değerlerimizi yeni gelişmelere göre yeniden gözden geçirmek, onları ‘uygulamalar içine en iyi şekilde nasıl dâhil ederiz’iaraştırmak ve yeni duruma göre hukuki ve organizasyonel bazda tedbirler almak durumundayız.

Ahilik Teşkilatı’nın özelliklerini, Fütüvvet Ahlâk Sistemi’nin kurallarını sayarak ve insanları bunlara uymaya teşvik ederek daha ahlâklı bir toplumsal düzen ve iş hayatı oluşturabilmek mümkün görünmüyor. Bu değerleri hem yeni iş yapış şekillerine göre yeniden ele alıp geliştirmek hem de her birinin hukuki alt yapısını çok çalışarak tesis etmek mecburiyetindeyiz.

Teknik gelişmelerin ortaya çıkardığı yeni insani ilişkiler, çok farklı finansal yapılar ve enstrümanlar, işçi-işveren hukuku, telif hakları, markalaşma konuları, hizmet sektöründeki gelişmeler ve zamanla ortaya çıkacak yeni yeni alanlarda hem Allah’ın, hem diğer insanların, hem tüm mevcudatın haklarını koruyacak bir insani ve hukuki yaklaşımın üzerinde çalışmak zorunluluğu önemli bir mesele olarak önümüzde durmaktadır.

Ancak bu sayede günümüze şartlarında, insanın temiz fıtratına uygun yani ahlâklı, aynı zamanda da akl-ı selim, kalb-i selim ve zevk-i selim bir insan tipi ve ondan neşet eden bir toplumsal yapı oluşturulabilir kanaatindeyim.

İbrahim Ethem Gören/15.11.2023-Yazı No: 542

YARIN: Ticaret Bakanı Ömer Bolat: Ahilikte çalışmak ibadet, mülk sahipliği imtihan, ticaret ise hayır dua vesilesidir.