Türk dünyası Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda, küçülerek tarihiyle olan bağlarını yitirmiştir. Zengin tarihiyle bağları koparılan Anadolu insanı, gövdesi köklerinden koparılmış bir ağaç gibi, ekonomik, siyasal, kültürel alanda beklenen gelişmeyi gösterememiştir. Tarihteki süreklilik ve bütünlüğün kesintiye uğraması, Türk toplumunun üretim gücünü baltalamış, Türkiye'yi Avrupa'nın en yoksul ülkesi konumuna düşürmüştür.Türkiye Avrupa'dan yardım almak zorunda kalmıştır.
Toplumlar ağaçlar gibi, süreklilik ve bütünlük içinde, dönüşerek gelişirler, gelişerek dönüşürler. Önemli kırılmaların ve darbelerin yaşandığı ülkelerde, toplumun bütün kesimlerinin üretici güçlerinde büyük çöküşler ortaya çıkar. Yirminci yüzyılın ilk yarısında Türkiye büyük ekonomik çöküntüyle karşı karşıya kalmıştır. Tarihiyle bağlarını yenileyen Anadolu insanı, düşüşü yükselişe çevirmeyi başarmıştır. Türk toplumu İstanbul'u fetheden Anadolu insanı gibi, Türkiye'yi bütünüyle yeniden dünyaya açmaya çalışmaktadır.
Türkiye dünyaya Anadolu insanının bin yıllık tarihinin özü ve özeti olan İstanbul'dan açılmıştır. Tarihin derinliklerinde büyük yolculuklara çıkmasını bilen Anadolu insanı, Türk tarihinde İstanbul'un önemini sürekli vurgulayan, Cumhuriyet Döneminde "Osmanlı Rüyası" gören Yahya Kemal'e vurgundur. Yahya Kemal için, İstanbul ölümsüz bir sevgili ve hayat kaynağıdır.Yahya Kemal, İstanbul'un alınışını, dünya tarihinin dönüm noktalarından biri olarak görmüştür. Türkler sur içine kapanmış İstanbul'u genişleterek, Eyüb'ü Medine, Üsküdar'ı Mekke,Kadıköy'ü Kudüs toprağına çevirmişlerdir.
“Kuruluş ve Fetih Destan”nı yazan Cahit Tanyol'un benzetmesiyle Yahya Kemal, “Yakup Peygamberin oğlu Yusuf''u gömleğinin kokusundan tanıması gibi” İstanbul''u taşından ve toprağından tanır. O İstanbul''u karış karış dolaşmış, gezmediği ve görmediği hiçbir yer bırakmamıştır. Üsküdar'ın ve Eyüb'ün O'nun medeniyet dünyasında ayrı bir yeri vardır. Ahmet Hamdi Tanpınar anılarında, Yahya Kemal ile Bağlarbaşı'ndan Karacaahmet'e doğru inen yolda, “Medeniyetimiz Mesnevi ve cihad medeniyetiydi” dediğini aktarır.
Türkler'in Doğu Roma'dan, sur içinde küçük ve yıkık bir şehir olarak aldıkları İstanbul'u, alınışının üzerinden yüzyıl geçmeden, Avrupa'nın en büyük ve en görkemli şehiri haline getirmelerinin sırrı, Yahya Kemal'in bir cümleyle özetlediği, medeniyet anlayışında gizlidir. Bin yıllık tarihinde Anadolu insanı cihadı iman için bilmiştir. Onun için, gönüllerin kazanılması, ülkelerin kazanılmasından çok daha önemlidir. Bu yüzden Türkler, tarihlerinin her döneminde, ülkelerden daha çok gönülleri kazanmaya önem verirler.
Gönülleri görünen silahları değil, görünmeyen silahları kuşananlar kazanırlar. Görünmeyen silahlar karşısında görünenler susarlar. Anadolu insanının görünmeyen silahlarının başında Mesnevi gelir,Yunus'un şiirleri gelir. Türkler son bin yıllık tarihlerinde, Bursa'dan Saraybosna'ya, İstanbul'dan Viyana'ya gönül sultanlarının şiirlerini okuyarak gitmişlerdir. Anadolu insanı, gücünü gönül sultanlarının şiirlerinden alır. O hayatın şiirini yakalamıştır. Anadolu insanı Yunus insanıdır.
Yunus insanı savaş için değil, barış için vardır.
Savaşlarda kan dökenlerin,kanları dökülür.
Yunus iç ve dış cihadı, iman için bilir.