İman, inanılması gereken hususlar (iman esasları) açısından artmaz ve eksilmez. Bir kimse iman esaslarının hepsini kabul edip de, bir veya birkaçına inanmasa, meselâ meleklere inanmasa veya namazın farz yahut adam öldürmenin haram oluşunu inkâr etse, iman etmiş sayılmaz. Bu durumda iman gerçekleşmediğinden artması ve eksilmesi söz konusu olamaz. Herkes aynı hususlara iman etmekle yükümlüdür. İnanılacak esaslar konusunda bilginle cahil, peygamber olan ve olmayan, kadınla erkek arasında hiçbir fark yoktur.
İman, güçlü veya zayıf olma açısından farklılık gösterir. Kiminin imanı kuvvetli kiminin zayıftır. Kiminin imanı tam anlamıyla içine sinmiş, kimininki yüzeysel kalmıştır. Kimininki işitme ve düşünmeye bağlı bilgi ve inançseviyesinde, kimininki görmeye dayalı bilgi ve inançseviyesinde, kiminin ki de yaşamaya, gönülden duymaya ve içtecrübeye dayalı bilgi ve inançseviyesindedir. İmanda bu çeşit bir farklılığın bulunduğuna ayet ve hadislerde de işaret edilir. İbrahim (a.s.) ölüleri nasıl dirilttiğini göstermesini Allah tan istemiş, ayette buyurulduğu gibi yüce Allah ın 'inanmadın mı?' sorusuna '(gözümle de görerek) kalbim tam yatışsın diye' (el-Bakara 2/260) cevabını vermiştir. Böylece onun Allah ın ölüleri nasıl dirilttiğini gördükten sonraki imanının önceki imanından daha güçlü olduğu belirtilmiştir.
Kur ân-ı Kerim deki 'İman etmiş olanlara gelince (her inen sure) daima onların imanını artırmıştır' (et-Tevbe 9/124) 'O, müminlerin yüreklerine imanlarını katmerli bir imanla artırmaları için manevî kuvvet indirendir' (elFetih 48/4) 'Müminler ancak onlardır ki, Allah anıldığı zaman yürekleri titrer. Allah ın ayetleri kendilerine okunduğu zaman bu onların imanını artırır' (el-Enfâl 8/2) anlamındaki ayetler ile bu konudaki hadisler, imanın kuvvet, kalbin derinliklerine nüfuz yönüyle farklı seviyelerde olabileceğini, nitelik yönüyle artma ve eksilme gösterebileceğini ifade etmektedir.
Sağlık ve afiyetler diliyorum.