İki çocuğa koruyucu aile olan Büşra Gençtosun bu hizmetini verdiği en doğru kararlardan biri olarak gördüğünü ifade etti ve bakımını üstlendiği çocukların aileye huzur getirdiğini belirtti. Korunmaya muhtaç bir çocuğa kucak açmanın manevi bir kazanç olduğunu ifade eden Büşra Gençtosun insana yatırım yapmak isteyenlere bu niyetlerini ertelememelerini tavsiye etti.
Fatma Tuncer: Sizi iki çocuğa koruyucu annelik yapan fedakâr bir kardeşimiz olarak biliyoruz. Peki, siz kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Büşra Gençtosun: Hayatın içinde farklı rollerimiz var ama ben annelik rolümün baskın olduğunu düşünüyorum yani önce anneyim. 1968 tarihinde Kastamonu’da doğdum ailem ben okul çağında iken İstanbul’a taşındılar çocukluğum burada geçti, Zeytinburnu İmam Hatip lisesi mezunuyum. Üçü biyolojik iki si de koruyucu aile olarak hayatıma giren beş çocuğum var.
Fatma Tuncer: Koruyucu anne ve biyolojik anne ayrımı sizde bir rahatsızlık uyandırıyor mu?
Büşra Gençtosun: Koruyucu anneliği çocukları edindiğimiz kurumun bize verdiği bir sıfat olarak düşünmüştüm ama şu an siz sorunca ciddi bir rahatsızlık hissettim. Çünkü sevgi ve yakınlık konusunda biyolojik çocuklarımla diğerleri arasında hiçbir fark yok, hepsini eşit seviyorum, birini diğerinden ayırmam.
Fatma Tuncer: İki çocuğa korucu anne oldunuz ve bu hayatımda verdiğim en doğru karardı diyorsunuz sizi bu yöne iten şey ne oldu?
Büşra Gençtosun: Çocukluğumda Kemalettin Tuğcu’nun hikâye kitaplarının neredeyse hepsini okudum ve çok etkilendiğimi hatırlıyorum. Biliyorsunuz yazarın hikâyelerinde genellikle yoksul ve öksüz bir çocuk vardır ve o çocuğun hayatına dokunan biri vardır. İşte ben yaralı çocuklara dokunan bir el olmak istemiştim ve bunu dualarımda hep zikrettim. Evlendim çocuklarım oldu ama o duam hep devam etti. Bir araya geldiğimizde çocuklarıma ihtiyaç sahibi bir çocuğu alıp büyütme fikrimi hep açmışımdır ve onlar da beni desteklemişlerdir. Yani bu konu ailemizin hep gündemindeydi ve Allah bütün yolları açtı.
Fatma Tuncer: Bütün yollar açıldı dediniz nasıl oldu bu?
Büşra Gençtosun: Bir gün eltim bir arkadaşının Bahçelievler Çocuk Yuvasına gidip burada bir çocukla yakınlık kurduğunu ve o çocuğu evlatlık olarak almak istediğini ifade etti. Kurumlar hakkında hiçbir bilgim yoktu oraya herkes girebiliyor mu diye sordum o da bana bildiklerini aktardı. O hafta Bahçelievler Çocuk Esirgeme kurumuna gittim ve çocukları ziyaret etmek istediğimi ifade ettim gönüllü kartı çıkartırsanız belli zamanlarda gelebilirsiniz dediler. Kartı çıkarttım ve çocukların banyo gününde gidip görevliye yardım ediyordum. Bir gün şöyle bir olay yaşadım: Yirmi tane çocuk dizilmiş banyo sarısını bekliyor ve görevli banyosu biten çocuğu havluya sarıp bana veriyor ben de onu kurulayıp giydiriyordum. Burada belli bir disiplin vardı ve çocuklar bu disipline uymak zorundaydılar. Çocuklara bir yerden tişört gelmişti, hepsi kırmızıydı, önlerinde ay yıldız vardı ve ben hepsine bu tişörtleri giydiriyordum. Düzenli şekilde istiflenmiş olan tişörtlerden biri turuncu çıktı, ben de onu çocuklardan birine giydirdim. Fakat yoğun bir çatışma oluştu ve bütün çocuklar turuncu tişörtü giyen çocuğa doğru yürüdüler ve bunu biz giyeceğiniz diye çekiştirmeye başladılar. Hepsi aynı ve o farklıydı. O gün o kadar etkilendim ki bu çocuklar koğuş sisteminin hâkim olduğu bir hayatı istemiyorlar, aile ortamda yaşamayı özlüyorlardı. Çocuklar aile sıcaklığında yaşamak istiyorlardı ve kurumlarda bunu sağlamak kolay iş değildi. Bu beni çok etkiledi, görevlilerle görüştüm ve çocukları evime davet ettim. O gün evde özel bir hazırlık yaptık ve bütün çocuklara hediye aldık ve evimizde ağırladık. Giderken aralarından biri kapıya yapıştı ben gitmek istemiyorum burada kalacağım diye direndi. O gün görevli o çocuğu ikna etmek için epey çaba gösterdi ve çocuk ikna oldu ama gözü hep arkadaydı. Kurumda çocukların bütün ihtiyaçları karşılanıyordu, kurum görevlileri onların hep yanındaydılar fakat buna rağmen çocuklar aile sıcaklığı ve anne özlemi içindeydiler.
O gün çocuklar gittikten sonra her aile bir çocuk alsa bu çocuklar aile ortamına kavuşurlar ve bu hem hizmeti veren aile için hem de çocuk için bir kazanım olur diye düşündüm. Bunu neden yapmıyorum diye sorguladım kendimi. Korunmaya muhtaç çocukların kaldığı kurumlarla ilgili detaylı bilgiye sahip değildim evlat edinmek ya da koruyucu aile olabilmek için neler yapmamız gerektiğini bilmiyordum da. Ama her şey yavaş yavaş gelişti, Allah dualarımı kabul etti ve orada yaşayan çocuklarla tanıştım ve iki çocuğun sorumluluğunu üstlenme şansım oldu.
Fatma Tuncer: Koruyucu aile olmaya aktif olarak nasıl karar verdiniz? Süreç nasıl ilerledi?
Büşra Gençtosun: Korunmaya muhtaç çocukların hayatında yer almak istediğimi bilen bir arkadaşım beni aradı ve çocuk evlerinde çocuklara ders çatıştırmak için gönüllü olabilecek kişilere ihtiyaç var, düşünür müsün diye sordu. Severek kabul ettim ve kızlarımla birlikte Başak şehirdeki bir çocuk evinde haftada iki gün çocuklara ders çalıştırmaya başladım. Bir gün kızım Süeda’ya çıkarken çocuklardan biri yaklaşmış ve abla tekrar gelecek misin diye sormuş kızım evet geleceğim dediği halde aynı soruyu üç kere yinelemiş ve eğer gelmeyeceksen seni sevmeyeceğim demiş. Kızım bunu anlattığında iç dünyamda derin bir sızı hissettim çocuklar kendilerine yardım etmek için gelen gönüllülerle bir bağ kuruyorlardı fakat bunun sürekliliği yoktu o kişi birkaç ziyaretten sonra gidiyor ve bir daha gelmiyordu. Çocuklar onlarla bağ kurdukları için her gidenin ardından boşluğa düşüyor üzülüyorlardı ve o yüzden çocuk eğer sen de kalıcı değilsen bağlanmayacağım, çünkü kopuşum zor oluyor mesajı veriyordu. Bu beni gerçekten çok üzmüştü. Sürekliliği olan bir ev ortamına özlem duyuyorlardı çocuklar. Bunları düşündükçe yaptığımız çalışmaların ötesine geçip bir çocuğu evime almaya karar verdim bu konuda eşim ve çocuklarım da beni desteklediler ve evin sorumlusuyla görüştük. Fakat evin sorumlusu bize burada beş çocuk var birbirlerine alıştılar eğer birini almak isterseniz diğerleri tercih edilmemiş olduklarını düşünürler o nedenle doğrudan kuruma başvuru yapın dedi biz de kuruma başvuru yaptık. Burada sabıka kaydından tutun da sağlık sorunlarına, ekonomik duruma ve ruhsal dayanıklılığa kadar geniş bir araştırma yapıldı hatta sık görüştüğünüz beş ailenin adres telefon ve isimlerini veriniz denildi ve bütün bu süreçleri geçip koruyucu aile olmaya müsait olduğumuza karar verildi.
Kurumda bize nasıl bir çocuk istediğimiz soruldu ben de üç yaş altı ve kız çocuğu olsun dedim niçin kız denildi ve üç kızı çocuğu büyüttüğüm için kızları daha iyi tanıdığımı açıkladım. Sonra bize üç çocuğun dosyası getirildi, ben hepsi çocuk, hepsi özel biz isimlerini alalım kararımızı verip geri dönelim dedim ve üç isimle eve geldik. Çocukları hiç tanımıyorum ama birine koruyuculuk yapacağım üç ismi oylamaya tabi tutmaya karar verdim ve arkadaşlarıma üç ismi okudum en fazla İrem’e oy geldi ve İrem’i aileme dâhil etmek için kuruma geri dönüp kararımı açıkladım. İrem bir görevlinin kucağına sımsıkı sarılmıştı ve tedirgindi sakinleştirdik ve alıp eve geldik. Evin enerjisi değişti ve hepimiz İrem’e odaklandık. Üç kızım vardı üçü de okula gidiyorlardı ve sürekli arayıp İrem’i soruyorlar ve eve gelecekleri vakti iple çekiyorlardı. Ablaları onu çok sevdiler ve bakımıyla yakından ilgilendiler. İrem kurum vasıtasıyla ayda bir biyolojik annesi ile de görüştü fakat kalan vakitlerde bizimleydi ve her şeyi ona göre düzenlemiştik.
Fatma Tuncer: İrem biyolojik anne ile sizin aranızda nasıl bir bağ kurdu, çocuk bu durumu nasıl anlamlandırdı?
Büşra Gençtosun: Kurumun bize atadığı bir psikoloğumuz var onun tavsiyesi ile şöyle bir hikâye anlattık İrem’e: Bir bebek varmış ve o bebeğin anne babası çok gençmiş ve biz bu bebeğe nasıl bakacağız diye düşünmüşler. Büyük çocukları olan bir anne baba daha varmış onlar biz bu çocuğu alırız ve onu hepimiz severiz, birlikte bakarız demişler. Genç anne baba kabul etmiş ve bebeği almışlar ve hep birlikte sevmişler. O bebeğin adı İrem imiş… Biz İrem’e görevli psikoloğumuzun tavsiyesi ile bu hikâyeyi anlatıyorduk ve o da biyolojik ebeveynleri ile görüşmelerine bu çerçevede bir anlam veriyordu. Yani çocuk dünyaya nasıl gelir fikri olmayınca hikâyeyi içselleştirmiş ve herkes onu seviyor ve herkes onunla ilgileniyor anlamı yükleyip kabullenmişti. Fakat İrem büyüdükten sonra “Ben küçükken bebekler doğuyor onları raflara koyuyorlar sonra başka anne babalar geliyor ve o bebekleri raftan alıp götürüyorlar zannediyordum” dedi…
Fatma Tuncer: İrem’den sonra Yasemin’e de koruyucu aile oldunuz bu karara nasıl vardınız? Zorlandığınız noktalar oldu mu?
Büşra Gençtosun: Yasemin’e koruyucu aile olmak fikri doğal olarak gelişti. İsterseniz kısaca izah edeyim; İrem’i eve aldıktan sonra bizim kurumla daha yakın ilişkilerimiz oldu ve oradaki işleyişi öğrendik. Kurumun Bahçelievler şubesindeki Müdüre hanımla fikir alış verişlerimiz oldu ve bir gün onu aradım ve Armutlu’da devre mülkümün olduğunu ve burada beş çocuğa tatil yaptırabileceğimi söyledim. Müdüre hanım bundan çok memnun oldu ve yaşları dokuz olan beş çocuğu görevliyle birlikte Armutlu’daki devre mülküme gönderdi ve burada çocuklarla birlikte tatil yaptık. Yasemin o çocuklardan biriydi bir gün yanıma yaklaştı ve sen İrem’i evine beyaz tenli olduğu için mi aldın dedi. Kendisi esmerdi ve beyaz çocukların evlat edinilebileceğine dair bir düşünce geliştirmişti “hayır istersen seni de alabilirim” dedim, sevindi. Çocuklar bir hafta tatil yapıp kuruma geri döndüler ve Yasemin giderken kızımın kulağına eğilmiş annen bana bir konuda söz verdi onu lütfen ona hatırlat demiş. Bu beni çok etkiledi ve geri döndüğümde ona koruyucu aile olabilmek için gerekli işlemleri yaptım ve başvuruda bulundum. Kurumdan olumlu karar geldi ve Yasemin’i dokuz yaşında evimize aldık. Fakat ergenlik dönemini çok sıkıntılı geçiriyordu ve dört yıl kaldıktan sonra kendi isteği ile kuruma dönmek istedi. Kurumun psikoloğu ile görüşüp izin verdik ve geri döndü fakat çok pişman oldu ve eve tekrar gelmek için talepte bulundu. Psikolog eşliğinde haftayı onlarını bizde geçirmesine karar verdik. Yasemin şu an memuriyeti kazandı, kendi evi var bizi birincil aile olarak görüyor ve her şeyi bizimle istişare ediyor. İrem ise Fen lisesinde okuyor ve oldukça başarılı bir çocuk. Her ikisini de çok seviyorum ve onlara hayatıma kattıkları güzellikler için teşekkür ediyorum.
Fatma Tuncer: Keşki yapmasaydım dediğiniz anlar oldu mu?
Büşra Gençtosun: Hayır aksine daha önce neden böyle bir şey düşünmedim diye kendimi suçladığım anlar oldu. İnsana yapılan yatırım en büyük ve en değerli yatırım bunu Rabbim bana nasip etti ve herkese tavsiye ederim. Çocuklarım sayesinde yönümüzü farklı bir tarafa döndük ve insanı tanıdık, çocukların gelişim süreçleri hakkında geniş bilgiye sahip olduk ve onlarla birlikte ailemiz manevi bir zenginliğe kavuştu.
Fatma Tuncer: Son olarak neler söylemek istersiniz?
Büşra Gençtosun: Koruyucu aile olmak isteyen kardeşlerimiz lütfen geciktirmesinler hemen başvuru yapsınlar, zaten kurumun görevlileri gerekli bilgileri verecektir. İnsan seven, insana yatırım yapmak isteyen herkes o çocuklara annelik yapabilir. Onların bütün ihtiyaçları karşılanıyor ama anneye ihtiyaç duyuyorlar öyle ki sokakta çocuğunu kucağına almış dilenen annelere dahi özlemle bakanları biliyorum. Bir çocuğa annelik yapmak hem anne için hem de çocuk için bir kazançtır, bundan kaçınmamalıyız.