İGİAD Başkanı Ayhan Karahan: Meslek ahlâkını tesis ederek daha yaşanabilir bir dünya kurabiliriz

Abone Ol

İktisadi Girişim ve İş Ahlakı Derneği (İGİAD), hak ve hakikat eksenli bir iş hayatının geliştirilmesi, helâl kazancın âdil paylaşımı, iş hayatının dayanışma ekseninde inşa edilmesi gibi temel ilkeler ekseninde İstanbul’da faaliyetlerini sürdürmeye örnek bir sivil toplum kuruluşu. Düzenlediği zirvelerle iş ahlâkı temasını farklı boyutlarıyla ele alan İGİAD, 11 Kasım 2023 Cumartesi günü İstanbul Üniversitesi’nde düzenlediği Türkiye İş Ahlâkı Zirvesi’nde  ‘Değişen Meslekler ve Meslek Ahlâkı’nı teşrih masasına yatırdı.

İstanbul Üniversitesi ev sahipliğinde ‘Değişen Meslekler ve Meslek Ahlâkı’ temasıyla gerçekleştirilen zirvenin konuk konuşmaları, Yükseköğretim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar ve T.C. Ticaret Bakanı Prof. Dr. Ömer Bolat oldu.

 

Türkiye’nin kamu, özel sektör yöneticileri ve akademisyenler ile konuya ilgi duyan öğrenciler ile katılımcıların ilgi gösterdiği zirveye Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Ahilik Kültürünü Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Dr. Öğretim Üyesi Tahsin Hazırbulan, Uluslararası Balkan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Lütfi Sunar, İstanbul Ticaret Odası Meclis Başkanı Dr. Erhan Erken, Öncül Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Akın Öncül,  Sur Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Mimar Altan Elmas ve Deprem İzolasyonu Derneği Başkan Yardımcısı Sayın İnşaat ve Deprem Yüksek Mühendisi Mehmet Emre Özcanlı konuşmacı olarak katıldı.

 

 

Prof. Torlak: Mesleklerimizi hakkaniyetle yaparsak inanları daha az yormuş oluruz.

Zirve Düzenleme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ömer Torlak yaptığı konuşmada şu hususlara değindi: “Bizler büyüklerimizin iş yapma biçimiyle nasıl çatışmalar yaşadıysak bundan böylede de çocuklarımız ve torunlarımız bizi eleştiriyor ve eleştirmeye devam edecek. Meslekte değişimler kaçınılmaz. Değişmeyen mesleklerin uygulanma biçimleri değişiyor. Tüm bu değişim içinde tek değişmeyen şey icra ettiğimiz şeylerin hakkını verebilmek: İnsan ve medeniyetin en önemli değeri başta kendimize, yaptığımız işe, sosyal ve fiziki çevremiz, topluma ve Rabbimize karşı sorumluluklarımızı unutmadan devam edebilmek. Tam bu noktada hangi mesleği icra ediyor olursak olalım, buradaki mihenk noktamız meslek ahlakına uygun olarak mesleğimizi icra edebilmektir.

İki önemli hususun altını çizerek konuşmamı bitirmek istiyorum.

Öncelikle, hangi mesleği icra edersek edelim bizden hizmet alanlara daha nitelikli bir sunum yapabilmemiz bekleniyor. İşimizi hakkaniyetle yapmak. Mesleklerimizi hakkaniyetle yaparsak inanları daha az yormuş oluruz.

İkincisi, Meslek onurunun korunması. Yapacağımız yanlış ve eksiklik aynı mesleği icra eden meslektaşlar için olumsuz düşüncenin yaygınlaşmasına sebep olabilir.

Günümüzde meslek ahlâkının güçlendirilmesine bugün daha çok ihtiyacımız var. Ahlâkî uyanışa ihtiyacımız var.”

Değişen Meslekler ve Meslek Ahlâkı Zirvesi özelinde İGİAD’ı tebrik ederken, müessesenin değerli başkanı Ayhan Karahan’ın zirvede yaptığı konuşmaya nazar edelim.

İslam dünyası dâhil bütün insanlık, utanç verici bir acziyet içerisinde bulunmaktadır.

 

Ayhan Karahan

İGİAD Başkanı

 

Türkiye İş Ahlâkı Zirvesinin konusunu belirlerken bir tesbit yapmak istedik: Ülkemizde 6 Şubat depreminde yıkılan binalar meslek ahlâkına uygun inşa edilseydi yıkılmazdı! Bu acı hakikate zirvede dikkat çekmek istedik. Zirvemize bu konuya odaklanarak hazırlıklarımızı yaptık.

Türkiye'de gündemler çok hızlı değişiyor evdeki hesap çarşıya uymuyor. 7 Ekim sabahına İsrail'in Filistin halkı üzerine başlattığı ağır bombardımanla uyandık, dikkatimiz doğal olarak Filistin'de yaşanan insanlık dramına çevrildi.

Bizler bir yandan işimizi de yapacağız bu insanlık dramına da kayıtsız kalmayacağız. Bizler şu anda bu zirveyi yaparken İsrail insanlık tarihinin utanç sayfalarından birini daha yazıyor! Filistin'de çocuklar, bebekler kadınlar, yaşlılar, sivil insanlar hunharca bir katliama maruz kalıyor. Sivil insanların yaşadığı evler bombalanmakta, hastaneler okullar camiler yıkılmakta, altyapı tesisleri imha edilmektedir. Bunun sonucunda temiz su ve elektrik gibi temel ihtiyaçlar temin edilemediği gibi hastalar tedavi edilememekte, cenazeler bile ancak toplu mezarlara gömülebilmektedir.

Filistin'in mazlum, masum halkı birkaç nesildir aynı zulme uğramaktadır. İsrail'in bir karabasan gibi Filistin’e çökmesinden sonra yaşama hakkı, huzur ve istikrar ortadan kalkmıştır. İsrail emellerini gerçekleştirmek için vahşi bir şekilde saldırmakta ve hak, hukuk, adalet, ahlâk, iz’an, insaf demeden sadece Filistin halkını yok etmektedir.

Bu vahşet karşısında cılız tepkiler, zevahiri kurtarmaya yönelik açıklamalar, dostlar alışverişte görsün kabilinden girişimler dışında işe yarar adımlar atılmamakta, İslam dünyası dâhil bütün insanlık, utanç verici bir acziyet içerisinde bulunmaktadır.

Rabbimden, mazlumların yardımcısı olmasını, onlara özgür Filistin’i nasip etmesini ve bizim de ataletimizi ortadan kaldırmasını niyaz ediyorum.

 

Başkan Karahan: Marmara depreminden hiçbir ders almadık!

 

 

Bu yılın şubat ayında yaşadığımız asrın felaketi depremde de gördüğümüz gibi, uygun olmayan zeminlere verilen imar planları, yapı denetiminin sadece kâğıt üzerinde olması, yeterli kalitede malzemenin kullanılmaması; on binlerce insanımızı kaybetmemize, yüz binlerce binamızın yıkılmasına, milyonlarca insanın yerini yurdunu terk etmesine yol açtı. Hâlbuki yaklaşık yirmi yıl önce benzeri bir depremi Marmara'da yaşamıştık. Demek ki Marmara depreminden hiçbir ders almamışız.

Türkiye bulunduğu coğrafya itibariyle bir deprem ülkesidir. Ülkemizin çok büyük bir bölümü deprem tehdidi altındadır. Bu gerçek yüzyıllardır bilinmiş olmasına rağmen deprem fayları üzerinde şehirler kurulmuştur.

Ülkemizde Deprem gerçeği bilinmiş olmasına rağmen depreme dayanıklı binalar inşa edilmemiştir. “Depremde yıkılan bu binaların yapımına kim izin vermiştir?”, “bu binaların mühendislik hizmetini kim vermiştir?”, “bu binaların yapımını kim denetlemiştir?”, bu binaları kim inşa etmiştir?”, “bu yıkılan binaların sorumlusu kimdir?” Bunun hesabını kim verecektir. Bunun hesabı sorulmayacak mıdır?  

Deprem ülkesi olan ülkemizde meğer biz bugüne kadar bina yapmamışız tabutluk yapmışız. Şehirleşmeden, imardan sorumlu bakanlıklarımız yerel yöneticilerimiz mimarlarımız, mühendislerimiz, yapı denetimcilerimiz, müteahhitlerimiz zamanında meslek ahlâkına uygun davransalardı, işlerini bilime dayalı olarak, işlerinin hakkını vererek yapsalardı bu tabutluklar inşa edilir miydi?

Deprem öldürmez çürük yapılan binalar öldürür gerçeğini artık hepimiz biliyoruz. Beklenen İstanbul depreminde İstanbulluları çürük binalardan oluşan bu tabutluklardan kurtarmak için elimizi çabuk tutalım, meslek ahlâkına uygun binalar inşa ederek kentsel dönüşümü hızlandıralım.

Bazen bütün dünyayı kurtarmaya kalkıyoruz ancak bunun yolunun, öncelikle kendimizi düzeltmekten geçtiğini çoğu kere fark edemiyoruz. Biliyoruz ki herkes kendi kapısının önünü temizlerse, bütün şehir temiz olur. Herkes kendi işini doğru ve dürüst bir biçimde yapsa veya kendi mesleğini ahlâkî ilkeler çerçevesinde icra etse, sorunlarımızın büyük kısmı ortadan kalkar. Her çalışan, öncelikle meslek ahlâkına sahip olmalı ve yaptığı iş ve işlemlerde meslek ahlâkını ön planda tutmalıdır.

Meslek ahlâkı, belirli bir meslek grubunun ahlâkî kurallarını belirleyerek uyulması gereken standartları ortaya koymakta ve üyelerini bu kurallar çerçevesinde çalışmaya teşvik etmektedir. Meslek ahlâkı, meslekî rekabetin âdil koşullarda işlemesini sağlamakta, böylece haksızlıkların önüne geçmektedir.

Meslek ahlâkının yanı sıra şirketlerin kamuoyuna ilan ettiği etik kodlar da iş hayatı için oldukça önemlidir. Mesleki etik kodlar, şirketler ile, ilişkide bulunduğu taraflar arasında yapılan bir sözleşme gibidir. Etik kodlarını kamuoyuna ilan eden bir şirket, hangi kurallara riayet edeceğini, ilişkide bulunduğu tarafların hak ve sorumluluklarının neler olduğunu, şirketten kaynaklanacak bir zarar durumunda bunun nasıl telâfi ve tazmin edileceğini belirtmiş olmaktadır. Böylece ilgili şirket, kendini sadece yasalarla değil, aynı zamanda ilan ettiği etik kodlarla da yükümlü tutmaktadır.

Sadece kârı amaçlayan, verimliliği önemseyen, kazancı ön plana çıkaran yaklaşımların toplumu ve yeryüzünü ifsat ettiğini gördük. Kendini topluma ve doğaya karşı sorumlu hissetmeyen işletmelerin çevreyi kirlettiği, yaban türlerini yok ettiği, insan sağlığını tehlikeye attığı bilinmektedir.

Hâlbuki her meslekte ahlâkî ilkelere riayet ederek, dürüst davranarak, helâlinden kazanarak, kazandığımızı âdil bir biçimde paylaşarak, hak sahibine hakkını vererek, çalışma koşullarını insani standartlara yükselterek, endüstriyel atıkları doğaya bırakmadan önce zararsız hâle getirerek daha mutlu ve huzurlu bir toplum, daha yaşanabilir bir dünya oluşturabiliriz.

İbrahim Ethem Gören/14.11.2023-Yazı No: 541


YARIN: İTO Meclis Başkanı Erhan Erken: Tüm mevcudatın haklarını koruyacak bir insani ve hukuki yaklaşımın üzerinde çalışmak zorundayız!