Yıllar önce  bir grup üniversite öğrencisiyle bir proje için beraberdik. Proje, genel hatlarıyla çok kapsamlı ve çok boyutluydu.  Benim ilgilendiğim kısım ideal bir gençiçin kültürel birikimin şart olduğu ve kendini yazılı ve sözlü olarak ifade edebilmesi kısmıydı. Daha da net söylersem   'ideal bir insan olmak için gereken şartlardan birinin de yazı ve şiirle ilgilenmek olduğu'.
Biraz garip gelebilir sizlere, 'ideal insan' tanımının içinde yazı ve şiirin ne aradığı konusu. İdeal insan denilince hemen akla gelenler yabancı dil, iyi bir üniversite, kişisel gelişim, öz güven, doğruluk, çalışkanlık, karizma, statü, ortam vb. Biraz daha zorlarsak güzel konuşma, üstün yetenekler, iletişim bilgi ve becerisi gibi maddeler de akla gelebilir. Ama ne yazık ki yazı ve şiir kolay kolay akla gelmez. Bırakın akla gelmesini siz hatırlattığınız da bile pek ciddiye alınmaz.
Yazı ve şiir;
'Benim bunlarla işim olmaz.' 
'O yazarların işi' 
'Enteller ilgilenir' 
'Yazı ve şiir bayanlara göre; ' 
'Yazar mı olacağım ki; ' 
'Yazmak çok zor.'
Hemencecik duyacağınız tepkilerdendir.
Bu tepkiler normaldir. Çünkü bugüne kadar 'İdeal bir insan kimdir?' sorusu maalesef yazı ve şiir maddeleri yok sayılarak cevaplandırılmıştır gençlerin önünde.  Hem de üniversite kürsülerinde büyük büyük hocalar tarafından.
Yazmak ve şiir okumak gerçekten insan hayatına ne katabilir? Bir farklılık oluşturabilir mi hayatınızda? Yazan insanlarla yazmayanların arasında bir fark var mıdır? Şairler hayatı nasıl algılar? Şiir okumak sadece duygusal bir uğraş mıdır? Düşünce dünyanızı şiir nasıl etkiler? Ve daha yüzlerce soru.
Asıl mesele de burada yatıyor: Yazan insanların hayatı algılama biçimlerinde; Gözlem yapmak, düşünceyi bir sistematiğe dökmek, plan yapmak ve uygulamak. Görünmeyenin de arkasına bakmak. Paspasın altına bakmak, çok yönlü düşünmek, bütün ihtimalleri hesaplamak onların en kolay yaptığı işlerdendir.
Şiir ise hayata bambaşka bakış açıları sunar. Birçok insanın göremediği derinliği ve zenginliği hayatınıza katar. Hayatın katmanlarını şiir daha iyi çözer.
Kelimelerin birinci ve ikinci anlamları vardır. Şiir de ise kelimeler üçüncü, dördüncü anlamlarda kullanılır çoğu zaman. O derinliğe erişmek için çaba gerekir, sabır gerekir. Hayata dümdüz bakan bir insan bunları fark etmez bile; İşte yazı ve şiir size en azından fark etme şansı verir.
Hani bir zamanlar üçboyutlu resimler vardı. Cadde kenarlarında boy boy sergilenir, insanlar o resimlerin içlerine girmeye çalışırlardı. Birçoğu da üçüncü boyuta giremezdi. Girenler de büyük bir gururla gördüklerini yanındakilere anlatırdı. Yazı ve şiir de hayatı ikinci ve üçüncü boyutlara taşıyan en önemli unsurlardan biridir sevgili dostlar.
Hayat öyle hızlı akıp gidiyor ki, âdeta bir sel gibi; Önünde ne varsa alıp götürüyor. Durup düşünmeye, oturup dinlenmeye, etrafı seyretmeye, hazmetmeye, sindirmeye hiçmi hiçvakit bırakmıyor. Koş aslanım koş; Nereye? ; Kim kovalıyor bizi? Sabah kalk, işe git, akşam dön, yemek ye, sosyal medyada takıl, televizyon izle ve yat. Yarın? Yine aynı; Dolap beygiri misali; Dön babam dön; Başka? ; Başka bir şey yok; Sorman hata; Hangi hayatta; . Nerede yaşıyorsun? Kimin hayatını, kimin hikayesini yaşıyoruz? 
Ruhlarımız geride kaldı dostlar, geride. Bizim hızımıza yetişemiyor.
Hayatın renkleri nerede kaldı? Hayat sadece siyah ve beyazdan ibaret değil ki; Bin bir çeşit renk var hayatta. Fark edebilene ne mutlu! ;
İşte, yazı ve şiir burada devreye giriyor. Hayatı renklendirmek için güzel bir uğraş. Hatta şart.
Bak hemen göreceksiniz nasıl değişecek hayatın anlamı ve akışı. Bir dene; Bir şiir oku, bir yazı yaz mevsimlerden, yağmurdan, bahardan; Kullandığın kelimeler değişecek, konuşurken kurduğun cümleler zenginleşecek; İnsanlara daha bir farklı baktığını, olayları daha bir farklı yorumladığını kendin bile fark edeceksin.
Değmez mi bütün bunlar için yazı ve şiir? ;