Hâmiş.
'Â limin ölümü âlemin ölümü gibidir.'
'Â limin ölümü âlemin ölümü gibidir' buyurulmuş. Â hir zamanda ölümler arttı. Bu süreçte pek kıymetli İslâm âlimleri de birbiri ardına ebediyet yurduna sırlanıyor. Dün (18 Nisan Pazar) hocaların hocası Ali Özek de garik-i rahmet oldu. Bu yazımızı, hayatını hüvesi hüvesine milimi milimine Efendiler Efendisi`nin (sav) kutlu yolunda geçiren, kurduğu vakıflarla, telif ettiği kitaplarla, yetiştirdiği talebelerle Dî n-i Mübî n-i İslâm`a hizmet eden, değerli İslâm âlimi Ali Özek`in aziz hatırasına ithaf ediyorum. İttifak Gazetesi camiası olarak hocamıza Allah`tan rahmet, kederdî de ailesine, talebelerine ve sevenlerine sabırlar niyaz ediyoruz. Ruhu için Fatihalar okuyalım. İ. Ethem Gören
Hilye-i Şerî feler;
Gazetemiz internet editörü, tezhip sanatkârı, eşim Özlem Gören ve 30 kadın tezhip sanatçısıyla birlikte hazırladığımız Yıldız Holding`in Kadın Sanatçılar Esmâlar ve Hilyeler Sergisi`nin, sergi kataloğu için kaleme aldığımız makalelerimizi yayınlamaya devam ediyoruz. Yazı dizimizin dördüncü bölümünde Sevgili Peygamberimizin (sav) fiziki özelliklerinin, ahlâkî hususiyetlerinin vasfedildiği hilye-i şerî fe levhaları var.
İslâm yazısının kısa tarihi
Tarihinin bilinen ilk dönemlerinden itibaren kavimler çeşitli yazılar icat ederek iletişimlerinde önemli bir vasıta olarak kullanmışlardır. Yazı bulununcaya kadar geçen zamanda topluluklar öncelikle çeşitli motifleri iletişim ya da yazı vasıtası olarak seçmişlerdir. Bugün için tarihi değeri oldukça yüksek olan bu araçlar, asırlar ve nesiller boyunca tekâmül ederek gelişim sağlamış zamana ve ihtiyaca göre yönünü tayin etmiştir. Himyerî , Fârisî , İbrânî , Rû mî , Yunânî , Kıbtî , Berberî , Endû lî sî , Hindî ve Çî nî gibi yazıları bunlara örnek olarak gösterebiliriz.
Bilindiği üzere  dem (as) tarafından başlayan yazı araçve gereçlerinin kullanımı belirtilen süreçleri takip ederek Sevgili Peygamberimize (sav) kadar gelmiştir.
Hz. Peygamber`e (sav) ilk vahiyler gelmeye başladığında, Kelâm-ı İlâhî bir taraftan Rasulullah`ın (sav) sadrına nakşediliyor, diğer bir taraftan da vahiy kâtiplerine yazdırılıyordu.
Vahiy kâtipleri ilahi mesajları o dönemlerde Mekkî şeklinde ifadelendirilen bir çeşit Makıli/Kû fî yazı ile en güzel bir şekilde yazmanın gayreti içerisinde bulunuyorlardı.
O dönemlerde yazılar, tahta kalemler ile deve kemiklerinin üzerlerine, Mısır tarafından getirilen parşömenlerin üzerine, ince ceylan derilerinin üzerine, is mürekkebi başta olmak üzere, kırmızı ve mavi renklerdeki boyalar kullanarak dikkatlice yazmaktaydı. Â yet-i kerî meler kâğıt bulunamadığı zamanlarda geniş tahtaların üzerlerine yazılıyor ya da düz taşlara oyulmak suretiyle nakşediliyordu.
Hicrî ilk asırdan itibaren İslâm yazısı üzerine çalışan sanatkârlara önceleri kâtip, küttâb, verrak ve ardından da hattat denildiği bilinmektedir.
Sonraki dönemlerde kâğıt çeşitlerinin çoğalmasıyla birlikte, İslâm yazısını kemâliyle yazanlar çoğalmış ve ulvî bir sanat izzetiyle taçlanan yazı, yüzlerce asırdan sarkaçlanarak günümüze kadar ulaşmıştır.
Hat sanatının başkenti İstanbul.
Türkler, İslâmiyet`le şereflendikleri zamanlarda deri işlemeciliğinde oldukça mahirdiler. Kısa zamanda İslâm yazısına intibak eden ecdadımız, yazıda da hünerlerini göstermekte gecikmeyerek hat sanatı tarihinde ekol olan Şeyh Hamdullah, Hafız Osman, Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Mehmet Şefik Efendi, Mustafa Rakım Efendi ve Sami Efendi gibi güzide sanatkârlar Türkler arasından yetişmiştir. Ve böylelikle hafızalara yer eden şu gerçek ortaya çıkmıştır: 'Kur`ân-ı Kerî m Mekke`de (Hicaz`da) nâzil oldu. Mısır`da okundu. İstanbul`da yazıldı.'
İstanbul gerçekten asırlar boyunca hat sanatının başkenti olmuştur. Tarihe isimlerini altın harflerle yazdıran hattatlar, ekseriya İstanbul`da yetişmiş, kadim şehrin camileri çok kısa aralıklarla icazet merasimlerine tanıklık etmiştir.
Sahaflar Çarşısı`nın bir zamanlar sarayın ve  sitane sanatkârlarının yazı işleriyle ilgilenen, mürekkep, kâğıt ve kamış kalem üreten, kitap yazan, cilt ve tezhip yapan onlarca sanatkârdan oluştuğu bilinmektedir. Osmanlı asırlarının İstanbul`unda Sahaflar Çarşısı ile iletişim halinde olan binlerce sanatkârın bulunduğu belirtilmektedir.
Sevgili Peygamberimizin (sav) özellikleri: Hilye-i Şerî feler.
Şüphesiz hüsn-i hat, ruhunun derinliklerinde sanat ve estetiği bir arada barındıran sanatseverlere asırlardan beri önemli mesajlar vermektedir. Hoca-talebe ilişkisi içerisinde meşk yoluyla aharlı kâğıdın müşfik sathında mütemadiyen ilerleyerek kemâl derecesine ulaşan yazı sanatında hilyelerin müstesna bir yeri vardır.
Hilye-i Saâdet, Hilye-i Şerî fe ve Hilye-i Nebevî olarak da tesmiye kılınan hilye, Arapça bir kelime olup lügat anlamlarıyla yaratılıştaki süs, cevher, sû ret ve sıfat manalarında kullanılmıştır. Hat sanatında ve Türk-İslâm edebiyatında ise, Sevgili Peygamberimizin (sav) sî ret ve sû reti manasında kullanılarak, Hz. Peygamber`in (sav) insani, ahlâkî ve fizî kî güzelliklerini dış görüşünü anlatan eserlere hilye ya da şemâil adı verilmiştir.
Sevgili Peygamberimizin (sav) mübarek uzuvlarının şekli, sıfatları ve güzel ahlâkı, İslâm âlimleri tarafından senetleriyle birlikte yazılarak siyer kitaplarında kayıt altına alınmıştır. İlk siyer kitabı İbn İshak`a ait Sî ret-i Resû lullah`tır. İlk hilye kitapları da İmam-ı Tirmizî `nin Eş-Şemâi`lün-Nebeviyye`si ve Kâdı Iyaz`ın Kitabüş-Şifa`sıdır.
En meşhuru Hilye-i Hâkanî olan hilye-i şerî fe eserini, Risâle-i Hilyet`ür-Resû l, Tercüme-i Hilyet`ün-Nebî Aleyhisselâm, Hilyet`ül-Envâr, Nazî re-i Hilye-i Hâkanî , Nazî re-i Hâkanî , Şerh-i Hilye-i Nebeviyye, Mevlevî Mehmed Necip Efendi Hilyesi, Mî lâd-ı Muhammediyye-i Hâkaniyye Hilye-i Fethiyye-i Sultâniyye, Nazm`ün Nû r fî Silk`is-Sürû r ve Hilye-i Fahr-i  lem takip etmektedir.
'Ve seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.'
Kur`an-ı Kerî m`de 'Ve seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.' hitabıyla zikredilen Hz. Peygamberi (sav) Saadet Asrı`nda görebilmek şeref bakımından ulaşılabilecek en son nokta idi.
Rahmet Peygamberi`ni (sav) dünya gözü ile görebilenlere Ashab/Sahabe denmiştir. Tabiidir ki Hz. Peygamber`i (sav) görmek herkese nasip olmayacaktı. Habib-i Ekrem Efendimizi (sav) göremeyenlerin yaptıkları ortak şey, onu görenlerden sormak olmuştur. Hz. Peygamber`in (sav), etrafını çepeçevre aydınlatan güzellikleri, asırlar boyunca dilden dile gönülden gönle aktarılmıştır. Bu noktada Hz. Ali (kv) önemli bir vazife üstlenmiştir. Çünkü Hz. Ali (kv) küçük yaşlarından itibaren Efendimizin (sav) yanında kalmış ve onun himayesinde yetişerek Son Peygamberi (sav) en iyi bir şekilde tanıma imkânını elde etmiştir.
Hz. Peygamber de (sav) sevenlerinin kendi hilyesini bilmelerini teşvik etmiştir. Hz. Ali, Peygamberimizin şu hadisini nakletmektedir: 'Her kim benden sonra hilyemi görürse, beni hayatımda görmüş gibidir. Ve kim ki bana şevkle bakarsa, Allah onun üzerine cehennem ateşini haram kılar...' Bu müjdeyi alan sahabeler Hz. Peygamber`in siret ve suretini hafızalarına nakşederek, onu göremeyenlere aktarmışlardır.
Bilindiği üzere İslâmiyet`te resim ve heykelden uzak durulmuştur. Bunun sebebi zaman içerisinde resmi/heykeli yapılacak/dikilecek kişilerin zamanla beşeriyetten uzaklaştırılabileceği düşüncesiydi. Bunların yerine ifade yönüyle tesiri daha kuvvetli olan tarife önem verilmiştir.
Hz. Peygamber`in (sav) sağlığında onun fizî kî güzelliklerinin, ahlâk-ı hamî desinin, yüce karakterinin asırlar boyunca hatırlanabilmesine imkân tanıyabilmek için başta Hz. Ali (kv) olmak üzere pek çok sahabe görev üstlenerek hilyeler kaleme almıştır. Bunların içerisinde en bilineni Hz. Ali`ye ait olanıdır. Bunun yanında Hz. Aişe`nin (r. anha), Hz. Hasan ve Hüseyin`in (r. anhüm), Ebu Hüreyre`nin (ra) ve diğer sahabelerin tariflerine de siyer kitaplarında rastlanmaktadır. Nitekim, Ü mmü Ma`bed`in (r. anha) tarifindeki Hz. Peygamberin (sav) özellikleri Hz. Ali`nin (kv) tarifi kadar detaylıdır.
Hilyelerin hat sanatındaki yeri.
'Hilye' kelimesi hat sanatında Peygamberimizin (sav) fizî kî ve ahlâkî özelliklerini anlatan Hadis-i Şerif ile dört halifesi ve torunları Hz. Hasan ve Hüseyin`in (r. anhüm) isimlerinin yer aldığı hüsn-i hat levhalarını ifadede kullanılmaktadır. İlk olarak 17`nci yüzyılda Hafız Osman`ın vaz ettiği ve yukarıdan bakıldığında camilerin mimari unsurlarına benzetilebilecek olan hilye formları kısa sürede hat sanatının en mühim unsurlarından biri haline gelmiştir. Böylelikle hattatlar asırlar boyunca en güzel hilyeleri yazabilmenin gayreti içerisinde bulunmuşlardır. Tezhip sanatçıları da ustalıklarını hilyeler üzerinde göstererek her biri diğerinden âlâ keyfiyeti ait hilye levhaları ortaya çıkmıştır.
Hattatlar arasında, Hz. Ali`nin (kv), daha çok bilinen tarifinin hilye şeklinde yazılması gelenek halini almıştır.
Arz ettiğimiz üzere Hilye-i Şerif, Hilye-i Saâdet ve Hilye-i Nebevî olarak da bilinen 'hilye' kelimesi, halk arasında hat sanatına dair en fazla bilinen terkip olmuştur.
Hilyelerin bulunduğu yerlerin maddeten ve manen emniyet içerisinde olacağına inanılmıştır. Hilyelerin Hz. Peygamber`e (sav) hürmeten küçük kâğıtlara yazılarak göğüs ceplerinde taşındığı da bilinmektedir. Hali-vakti yerinde olanların evlerinin başköşesine &ndash biiznillah&ndash manevi bir emniyet yazısı olarak astıkları hilye-i şerî fe levhalarının yanı sıra yolculuklar için seyahat hilyeleri ve cep hilyeleri de hazırlanmıştır.
YARIN: Hafız Osman`dan Hamid Aytaç`a güzel bir gelenek.