Hıdır Yıldırım ile Kütahya Ahiliğinin Temel Taşları Sempozyumu üzerine…

11 Ekim Cuma günü Dumlupınar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’nde Kütahya Ahiliğinin Temel Taşları Sempozyumu düzenlendi.

Abone Ol

Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak, Mehmet Akif İnan Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Hıdır Yıldırım ve Dumlupınar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erdal Aday’ın tertip heyetinde bulunduğu sempozyumda Kütahya Ahiliği tüm yönleriyle teşrih masasına yatırıldı.

Mehmet Akif İnan Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Hıdır Yıldırım ile öznesinde Kütahya Ahiliğinin Temel Taşları Sempozyumu bulunan bir e-mülakat gerçekleştirdik.

İbrahim Ethem Gören: Hıdır Bey, Mehmet Akif İnan üstada rahmeti vesile kılarak kelâma Mehmet Akif İnan Vakfı’nın misyon ve vizyon beyanıyla başlayalım dilerseniz…

Hıdır Yıldırım: Mehmet Akif İnan, ülkemizin kültür hayatına önemli katkılarda bulunmuş medeniyet öncülerimizden birisidir. 60 yıllık ömrünün 40 yılında Tanzimat’tan bu yana Batılılaşma serencamında örselenen İslam kültür ve medeniyetinin ana kaynakların ışığında yeniden insanı ve toplumu aydınlatması mücadelesinin tam merkezinde yer almıştır. 20’li yaşlarının başlarında Hilal dergisinin başında bulunmuş, 20’li yaşlarının sonlarında Edebiyat dergisinin kurucuları arasında yer almış, 30’lu yaşlarının ortalarında Mavera dergisinin kurucuları arasında yer almış, bu dergilerdeki yazılarıyla geleneksel edebiyatımızın birikimini, özünden yararlanarak yeni bir yoruma tabi tutmuş, kendisine göre, nev’i şahsına münhasır bir edebi anlayışa ulaşarak bu çerçevede eserler vermiştir. Yine 70’li yıllarda Yeni Devir’de, 80’li yıllarda Milli Gazete’de köşe yazarlığı yaparak çok geniş bir sahada yazdığı düşünce yazılarıyla insanımızı sarmaya, uyandırmaya, ayağa kaldırmaya çabalamıştır. Dergi ve gazetelerdeki toplumun öğretmeni kimliğinin yanında 1972 yılından itibaren vefat ettiği 2000 yılına kadar aynı zamanda sınıfta fiilen öğretmenlik yapmak suretiyle birebir yetiştirdiği öğrencilerinin öğretmeni olmuştur. Mehmet Akif İnan, aynı zamanda Çalışma hayatına Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen’i kazandırmış, ömrünün son 8 yılında bir sendika ve sivil toplum önderi olarak kurduğu müesseselerin sağlam temeller üzerinde yükselmesi için mücadele etmiş, bugün devasa birer sendika ve konfederasyon olarak ülkemizin çalışma hayatına ve eğitimine tesir eden Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen’in filizlenme aşamasında fedakârlıklarıyla maddi, manevi önderi olmuştur. 

Mehmet Akif İnan Vakfı, Mehmet Akif İnan’a bir vefa nişanesi olarak Memur-Sen tarafından kurulmuş bilahare Eğitim-Bir-Sen’e devretmiştir. Mehmet Akif İnan Vakfı, Mehmet Akif İnan’ın beslendiği ve o günün anlayışına göre modern bir yoruma tabi tuttuğu medeniyet birikimimizi bugünün anlayışına göre yeniden bir yoruma tabi tutarak kuşanmakta ve buna uygun olarak topluma, insana faydalı olmaya çalışmaktadır. Örgün eğitim insanın yalnızca belli bir sahada insanlığın ulaştığı teknik bilgiyi, kendi milletinin hususi birikimini edinmesini sağlamakta, ancak insanın iç imarına yönelik bir müfredat ortaya koymamaktadır. Çok iyi yetişmiş ancak merhametsiz, çok iyi yetişmiş ancak iyiliğin insana kattığı zenginlikten habersiz, çok iyi yetişmiş ancak maddi ve manevi olarak hakka girmenin erdemsizlik olduğunun farkında olmayan, çok iyi yetişmiş ama muhteris, çok iyi yetişmiş ama her türlü suiistimale açık insanlar görebilmekteyiz. Eskiden tekkeler gibi insanın iç dünyasını imar eden, gönle hitap eden, gönülleri büyülten, ruhu zenginleştiren müesseseler var olmuş ve bir merhamet toplumu inşa edilmiş. Ancak günümüzde bu boşluk henüz doldurulabilmiş değil. Sivil toplum kuruluşlarının insanı manevi yönden imar eden bir hüviyeti olabilir, olmalıdır da. Biz Mehmet Akif İnan Vakfı’nı insana dokunan, insani meseleleri sahiplenen bir vakıf olarak görüyor ve ona uygun olarak faaliyetler üretmeye çalışıyoruz.    

Vakfınızın arz ettiğiniz beyan muvacehesinde bu toprakların irfanına müteveccih ürettiği katma değerler…

Öncelikle eğitim faaliyetleri yürütüyoruz. Eğitim-Bir-Sen’le işbirliği halinde Mehmet Akif İnan Eğitim Akademisi adı altında öğretmen ve yönetici eğitimleri gerçekleştiriyoruz. Öğretmenlerimizin eğitim-öğretim faaliyetini gerçekleştirirken daha başarılı olmalarına yönelik, öğretmen davranışlarını etkileyen, birtakım teknik bilgiler de ihtiva eden, branşlara göre çeşitlendirilmiş öğretmen eğitimleriyle eğitim ortamlarının daha faydalı, daha üretken hale getirilmesi çabasına katkı sunmaya çalışıyoruz. Yine aynı şekilde yönetici eğitimleriyle eğitim yönetimi faaliyetine tesir etmeye, daha başarılı, daha üretken eğitim yöneticilerinin yetişmesine katkı sunmaya çalışıyoruz. 

Mehmet Akif İnan Vakfı, bir eğitim ve kültür vakfıdır. Faaliyetleri de bu çerçevede şekillenmektedir. Edebiyatımızın, kültür ve sanat dünyamızın önemli isimlerinin anılması, anlaşılması doğrultusunda gerçekleştirdiğimiz sempozyumlar, paneller, konferanslar, aylık düzenli olarak sürdürdüğümüz sohbet programları olan “Tarih Musahabeleri” ve “Edebiyat Musahabeleri”, “Akif İnan ile Sohbet” programları;  Türkiye’nin eğitim sistemine ilişkin spesifik konularda gerçekleştirdiğimiz çalıştaylar düzenli faaliyet skalamızı oluşturuyor.

2022 yılında Ankara’da, “Vefatının 1. Yılında Sezai Karakoç Paneli”, “Vefatının 10. Yılında Öğretmen Sendikacı Erol Battal Paneli”, “İki Dünyanın Hikayecisi Rasim Özdenören Paneli”, “35 Yılın Ardından Cahit Zarifoğlu Paneli”; 2023 yılında “Vefatının 40. Yılında Üstad Necip Fazıl Kısakürek Paneli”, “Vefatının 20. Yılında Aliya İzzetbegoviç Paneli”; 2024 yılında Uşak’ta Mehmet Akif İnan’ın Uşak Yılları Paneli”, yine Ankara’da “Kudüs ve Mescid-i Aksa Şairi Mehmet Akif İnan Paneli”, “Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan’a Vefa Programı” gibi panel ve programlar gerçekleştirdik.   

2022 yılında Ankara’da “İlk ve Ortaöğretimde İstiklal Marşının Öğretimi” ve İstanbul’da “İmam-Hatip Liselerinde Sanat Eğitimi ve Öğretimi” başlıklı iki ayrı çalıştay düzenledik.

2023 yılında ise İstanbul’da “Ortaokul Öğrencileri için Kitap Listesi Önerisi Çalıştayı”, Yozgat’ta “Abbas Sayar 100 Yaşında Sempozyumu”, İstanbul’da “Cumhuriyet Nesli Bir Bilge: Mehmet Genç Sempozyumu”, Balıkesir’de “Vefatının 20. Yılında Bir Güzel Adam Alaeddin Özdenören Sempozyumu”, Burdur’da “Mehmet Akif 150 Yaşında Bilgi Şöleni” başlıklarıyla 1 çalıştay, 4 de büyük sempozyum düzenledik.

2024 yılında da üç sempozyum ve iki çalıştay planladık. Kütahya’da “Kütahya Ahiliği Sempozyumu”nu 11 Ekim’de gerçekleştirdik. 6 Aralık’ta Erzurum’da “Kemal Bıyıkoğlu 100 Yaşında Sempozyumu”, 6-7 Ocak 2025 tarihinde Ankara’da “Vefatının 25. Yılında Mehmet Akif İnan Sempozyumu”, 17 Kasım’da İstanbul’da “Lise Öğrencileri için Kitap Listesi Önerisi Çalıştayı”, yine 28 Kasım’da İstanbul’da “Dijital Beşeri Bilimler ve Türk Edebiyatı Araştırmaları Çalıştayı”, gerçekleştireceğiz.

Gerçekleştirdiğimiz bütün çalışmalarımızı kitaplaştırarak ilim ve kültür dünyamızın istifadesine basılı olarak da sunmuş bulunuyoruz. 

Bunun yanında 2020 yılından bu yana her yıl 6 Ocak’ta 6 kategoride Mehmet Akif İnan Ödülleri veriyoruz. 6 Ocak 2024 tarihinde 5. Mehmet Akif İnan Ödülleri Programı’nı geniş bir katılımla gerçekleştirdik.

2021 yılında Memur-Sen ve bağlı sendikaların katkılarıyla İdlib’de Kemmune yerleşkesi içerisinde 400 prefabrik ev, bir okul, bir cami, çocuk parkı inşa ettirdik. Buna da “Mehmet Akif İnan Mahallesi” adını verdik. 

6 Şubat 2023 Depremlerinin ardından deprem bölgesine yönelik çeşitli yardım faaliyetleri organize ettik. Acil ihtiyaç paketleri hazırlayarak binlerce paketi, bilhassa kadınlara yönelik olarak, bölgede depremzedelere ulaştırdık. 

Yine 2023 yılında, Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen’in dayanışma ve işbirliği içerisinde olduğu uluslararası sendikaların katkıları ve Eğitim-Bir-Sen’in güçlü desteğiyle Hatay’da 8 derslikli Emek Anaokulu’nu yaptırarak Milli Eğitim Bakanlığına teslim ettik.    

Kütahya’da tahsil hayatına başladığınız okulun ismi Evliya Çelebi ismini taşıyor. Evliya Çelebi meşhur seyahatnamesinde Kütahya’yı ve konumuzla ilgili olarak Kütahya Ahilerini nasıl konumlandırıyor?

Evliya Çelebi, gezdiği ve seyahatnamesinde anlattığı beldelerdeki ekonomik hayatla ilgili de tespitlerde bulunmuş, hangi mesleklerin icra edildiği, bu mesleklerin mensuplarının davranışları, hususiyetleri, mesleki kuralları, müşteri ilişkileri gibi konulara ait pek çok bilgiyi kayda geçirmiştir.  

Evliya Çelebi, seyahatnamesinin Kütahya ile ilgili bölümünde Kütahya’ya geliş ve Afyon’a gidiş güzergâhını anlatır, Kütahya’nın diğer eyaletlerle mukayesesini yapar, bağlı sancakları, nahiyeleri, kadılıkları, eğitim kurumlarını anlatır. Kütahya ile ilgili ekonomik bilgileri verir, yemek kültüründen bahseder, mahalle ve hane sayısını aktarır. Burada dikkat çekici bir durum ortaya çıkar. Kütahya’nın 34 mahallesinden dördü “ahi” adı taşıyan mahallelerdir: Ahi Erbasan, Ahi Evran, Ahi Mustafa ve Ahi İzzettin mahalleleri. 

Evliya Çelebi Seyahatnamesinde sayılan bu 4 ahi mahallesi Kütahya’da çok güçlü bir ahi geleneğinin olduğunu ortaya koyan verilerden birisidir. Bunun dışında tabii ki Evliya Çelebi’nin zikretmediği ancak bilinen ahi köyleri, ahi adı taşıyan onlarca vakıf, zaviye, çiftlik, türbe, çeşme bulunuyor Kütahya’da.  

Kütahya Ahiliğinin Temel Taşları Sempozyumu gündeminize nasıl geldi?

Kütahya’dan 2008 yılının başında ayrılmakla birlikte 17 yıldır Kütahya’dan hiç kopmadım. Kütahya ile ilgili okumalarım hep keyif aldığım okumalar olmuştur. Bu okumalarımla önemli bir kültür, edebiyat ve medeniyet şehri olan Kütahya’nın hemen hemen bütün hususiyetlerine vakıf olduğumu ifade edebilirim. Bu vukufiyetlerden birisi de Kütahya ahiliği üzerine olmuştur. Kütahya’nın önemli bir ahilik şehri olmasına rağmen bu yönünün hemen hiç işlenmediği, işlenmediği için de öne çıkarılamadığı kanaatini taşıyordum. 

Geçen yıl, yakın zamanda kaybettiğimiz Türkiye Yazarlar Birliği Kurucu ve Şeref Başkanı Merhum D. Mehmet Doğan’la bu konuyu müzakere ettim. Türkiye Yazarlar Birliği birkaç yıl önce “Ahiliği Yeniden Düşünmek” başlıklı bir sempozyum düzenlemişti. Mehmet Doğan Bey, bana, “Kütahya ahiliği Ankara’dan geridedir lakin Kırşehir’den de ileridedir. Çok iyi bir konuya temas etmişsin, bu konuda mutlaka bir şeyler yapmalısın” dedi.  

Mehmet Akif İnan Vakfı olarak birkaç yıldır çeşitli illerde o illerin kültürüne tesir etmiş önemli şahsiyetleri ya da o illeri ifade eden önemli konuları irdelediğimiz sempozyumlar, çalıştaylar düzenledik. Kütahya ile ilgili olarak da üzerinde hassasiyetle durulması icap eden Kütahya Ahiliği konusunu seçtik. Dumlupınar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak’a hayırlı olsun ziyaretinde bulunduğum sırada birlikte böyle bir sempozyum düzenleme teklifinde bulundum. Türkiye Yazarlar Birliği’nin düzenlediği “Ahiliği Yeniden Düşünmek” başlıklı sempozyumda Süleyman Bey’in de bir bildirisi vardı. Kendisi konunun yabancısı değildi, heyecanla destekledi. Çalışmalara başladık. Dumlupınar Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erdal Aday sempozyum için çok emek harcadı. Eğitim-Bir-Sen Kütahya Şube Başkanı Fatih Köse sempozyumu her bakımdan destekledi. Nihayetinde güzel bir sempozyum hazırlanmış oldu.   

Mezunu olduğunuz okulda; Dumlupınar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’nde öznesinde Kütahya olan bir sempozyum düzenlememiş olmanızın halet-i ruhiyenize yansımaları…

Her şehir önce kendi hususiyetlerini tanımalı, ona göre bir gelecek projeksiyonu edinmelidir. Bir sanayi şehri mi olacak, bir tarih, kültür şehri mi olacak buna karar vermelidir. 

Hıdır Yıldırım: Kütahya tarih, kültür ve medeniyet şehridir.

Bana göre Kütahya bir tarih, kültür ve medeniyet şehridir. Bu yönüyle Kütahya son derece bakir bir çalışma sahasıdır. Valilik, Belediye, Üniversite, STK’lar her biri bir koldan 950 yıldır Türk yurdu olan Kütahya’yı ele almalı, çeşitli etkinliklerle hem gelecek nesillerin şehirlilik bilincini geliştirmeli hem de Kütahya’yı bu yönüyle Türkiye’ye, dünyaya tanıtmalıdır. 

4-5 Haziran 1998 tarihinde Dumlupınar Üniversitesi tarafından Kütahyalı Şairler Sempozyumu düzenlenmiş. Ben bütün çabalarıma rağmen sempozyum kitabını edinemedim. Mahalli bir matbaada basılmış, matbaanın şehrin dışındaki deposunda varmış. Birkaç defa istedim, alamadım. Üzerinden uzun yıllar geçti, kim bilir ne oldu kitaplar. Bu türden çalışmalar çok fazla yapılmamakla birlikte yapılanlar da ne yazık ki ilgilisine ulaşamıyor.

Yükseköğrenimimi kendi memleketimde, Dumlupınar Üniversitesi’nde yaptım. Mezunu olduğum fakültede akademik bir toplantı düzenlemek elbette mutluluk kaynağı. Asıl önemli olan, bundan sonra yapılacak çalışmalara öncülük yapabilmiş olma düşüncesi. İnşallah, Kütahya’da bizim gerçekleştirdiğimiz sempozyum bir başlangıç olur ve üst üste faaliyetler birbirini izler. 

Kütahya, Osmanlı Cihan Devleti’nden günümüze çini sanatında önemli üretim/tasarım merkezlerinden biri. Bununla birlikte Kütahya’nın esamesi sizce Ahi şehirleri içesinde yüksek sesle niçin dillendirilmiyor?

Kütahya’nın eski adlarından birisinin de Seramik Şehri anlamına gelen Seramorıum olduğu ifade edilir. Kütahya aynı zamanda bir sanat üretimi merkezidir. Bir sanat eserini çok üretip pazarlamaya yöneldiğinizde sanattan taviz vermeye başlıyorsunuz. Nitekim çiniciler ürünlerine ‘mal’ diyorlar. Mal’ın sanat değeri düşüyor. Burada asıl önemli olan sanat değerinin düşürülmeden üretilmesidir. Buna ilişkin önlemlerin alınması gerektiğini düşünüyorum. 

Kütahya’da çok eski zamanlardan itibaren usta çırak ilişkisi çerçevesinde çini sanatı bağlamında bir üretim ekonomisinin varlığı söz konusu. Ahilik burada devreye giriyor. Çıraklar nasıl yetiştirilecek, meslek ahlakı nasıl inşa edilecek ve nasıl korunacak, malın kalitesi nasıl sağlanacak, müşteri ilişkileri nasıl yürütülecek? Bütün bunlar ahilik prensiplerinden hareketle, günlük işleyiş içerisinde yerleştirilen, sürdürülen uygulamalar olarak tarih boyunca kaynağını İslam ahlakından alarak gerçekleştirilmiş. 

Abdurrahman Paşa: Kütahya kadersizdir!

Kütahya kadersizdir. Bu söz, 2. Abdülhamid’in sadrazamlarından Abdurrahman Paşa’ya izafe edilen bir sözdür. Kütahya’nın tarihini, kültürünü öne çıkaracak çalışmalar ne yazık ki bugüne istenilen ölçüde yapılamamış ve Kütahya bir gizli hazine gibi keşfedilmeyi bekliyor. Ahilik de bu çerçevede bir bilinmezliğin ortasında kalmış. İnşallah Dumlupınar Üniversitesi bir ahilik araştırma merkezi kurarak bu konuda arşivlerden de istifade ederek daha ileri çalışmalar gerçekleştirir ümidindeyim.

Başkan Yıldırım: Ahilik, İslâm ahlâkının meslekî hayata yansımasıdır.

Nezdinizde Ahilik Teşkilatı, Ahilik ve Fütüvvet Ahlakı hangi karşılığı buluyor?

Ahilik, İslam ahlakının mesleki hayata yansımasıdır. Bir Müslüman, hayatının bütün yönlerinde İslam ahlakını kuşanmak durumundadır. İslam’ın prensipleri çalışma hayatında ahilik olarak kendisini gösterir. Ahilik Fütüvvet Teşkilatının ve prensiplerinin devamıdır.  Feta yiğitlik demektir. Kendisini Hazret-i Ali’de tecessüm ettirir. 

Hıdır Yıldırım: İslâm ahlâkıyla ahlâklanan yiğit olur.

İslam ahlakıyla ahlaklanan yiğit olur. Kendisini değil, başkalarını düşünür. Cömert olur. Daima iyilik üzere olur. Emin olur. Hile yapmaz. Tarih boyunca yüksek ahlaklı bir toplum meydana getiren ilkelerdir bunlar ve bu toplum büyük bir medeniyet inşa etmiştir. Bugün Batılılaşma ve modernizm bizi savurdu, bu ilkelerin epeyce uzağına düşürdü. O yüzden İslam ülkelerinin her alanda sırtı yerden kalkmıyor. Bizi biz yapan değerleri terk ettik, yerine toplumu ayakta tutacak bir şey koyamadık. Batı toplumu bir kurallar toplumu olarak kendisini konumlandırdığı için ve bu kurallara uyulmasını çok sıkı denetime tabi tuttuğu için bize üstünlük sağlamış oldu. Biz ne kendimiz kalabildik, ne Batılı olabildik. Bugün çalışma hayatında ahilik ilkelerine ve fütüvvet ahlakına çok fazla ihtiyaç duyulan bir dönemi yaşıyoruz. Helalin peşinde olan esnafımızı tenzih ediyorum, ancak bugün bir alışverişte, bir hizmetin satın alınmasında kandırılmamak için çok çaba sarf etmek, çok uyanık olmak gerekiyor. Büyük bir medeniyet inşa etmiş bir toplumun bir güven toplumu olmaktan bu kadar uzaklaşmış olması elem vericidir.  

Arz ettiğiniz tarif ve tavsifler çerçevesinde Kütahya Ahiliğini tarihsel boyutu ile birlikte teşrih masasına yatırmanızı istirham ediyorum.

Kütahya 1071 Malazgirt Zaferinden üç yıl sonra 1074 yılında fethedilmiş, birkaç defa karşılıklı el değiştirdikten sonra en son 1230 yılında bir daha elden çıkmamak üzere bir İslam beldesi olmuş tarihi bir şehrimizdir. Çini sanatının çok eski devirlere dayandığını ifade ettik. 13. Yüzyılın ikinci yarısında Germiyanoğulları Kütahya ve çevresine yerleşerek güçlü bir beylik kuruyorlar. Ahilik prensipleri Germiyanoğulları ile birlikte Kütahya’da yerleşmeye başlıyor. Ahiliğin Kütahya’daki tezahürlerinin temeli eşildiğinde hep bu dönem karşımıza çıkıyor. Ahi köyleri, çiftlikleri, zaviyeleri, vakıfları bu dönemden itibaren sağlıklı bir toplum, sağlıklı bir çalışma hayatı, sağlıklı bir esnaf-müşteri ilişkileri inşa ediyor. 

Kütahya’nın Devlet Hatun’un çeyizi olarak Osmanlılara intikalinden itibaren de mevcut ahilik birikimi geliştirilerek sürdürülüyor. Yeni ahi vakıfları kuruluyor, ahilik sosyal hayatı, çalışma hayatını biçimlendirmeye devam ediyor.

Sözün bu yerinde dilerseniz Ahilerin Kütahya için ürettiği katma değerlere de müşfikâne nazar edelim.

Ahiler önce bir zaviye, bir cami inşa ediyor, ardından o çevrede bir mahalle oluşuyor. Bu mahallenin kültürü ahilik prensipleriyle teşekkül ediyor. İyi huylu ve güzel ahlaklı, işinde ve hayatında güvenilir, ahdinde, sözünde ve sevgisinde vefalı, sözünü bilen ve sözünde duran, güler yüzlü ve tatlı dilli, hataları yüze vurmayan, dostluğa önem veren, tevazu sahibi, kötülük edenlere iyilikte bulunan, mahiyetindekileri koruyan ve gözeten, anaya ve ataya hürmet eden, dedikoduyu terk etmiş, komşularına iyilik eden, başkasının malına hıyanet etmeyen, cömert, ikram ve kerem sahibi, daima hakkı kullanan ve hakkı söyleyen, sabır ehli, öfkesine hâkim, yaptığı iyilikten karşılık beklemeyen güzel insanlardan müteşekkil bir saadet toplumu meydana getiriliyor. İçlerinde kötülük barındırılanlar hâkim iyilik karşısında kendilerini tezkiye etmek, iyilere benzemek durumunda kalıyorlar. 

Geçmişte, Kütahya’da Ahi Evran Mahallesi, Ahi Erbasan Mahallesi, Ahi İzzettin Mahallesi, Ahi Mustafa Mahallesi adında ahi adı taşıyan dört mahalle vardı. Bugün hiçbiri yok. Tarih ve binlerce yıllık kültür bir cahil cesaretiyle ortadan kaldırılıyor. İsimler bir tarihi, bir geçmişi, bir kültürü barındırır. İsimler bu kadar kolay değiştirilmemeli. Bu mahalle isimleri muhafaza edilmiş olsaydı, Kütahya bir ahi şehridir düşüncesi zihinlerde daha kolay ve daha fazla yer ederdi.  

Ahilik umdelerinin, bahusus fütüvvet ahlâkının Kütahya örneği özelinde cemiyet hayatına tesirlerine baktığınızda neler görüyorsunuz?

Kütahya’nın insanı uyumludur. Yardımseverdir. Sıcakkanlıdır. Dostluğa önem verir. Değerlerine bağlıdır. Geleneği sürdürme azmindedir. Toplumu dejenere eden bütün tahribat süreçlerine rağmen tarihi hüviyetini önemli ölçüde korumayı başarmıştır. 

Merhum Ahmet Yüksel Özemre’nin “Üsküdar’da Bir Attar Dükkânı” adlı nefis kitabında anlattığı bazı güzel esnaf halleri vardır. Bunlardan birisinde attar dükkanının sahibi Mustafa Düzgünman, biraz fazlaca çekilmiş karabiber almak isteyen bir hanıma, “O kadar karabiber size fazla gelir, tüketmesi zaman alır, bayatlayınca kokusunu kaybeder” diyerek yarısı kadar almayı teklif eder. Ben Kütahya’da bir attar dükkânında genç bir esnaftan aynı mukabeleyi gördüm. Kendisine de 1950’li yıllarda Üsküdar’da bir attar dükkânında geçen mezkûr hadiseyi anlatarak tebrik ettim.  

Medeniyet birikimimiz biraz küllenmiştir lakin üfleyip külü giderildiğinde altındaki özün sönmediğini, kendisini muhafaza ettiğini görüyoruz. Ben Kütahya’da esnafın ahilik prensiplerini adını koymayı uzmanına bırakarak hâlâ devam ettirdiğini görüyorum. 

Ahilik umdelerinin bir adım öte fütüvvet ahlâkının göz ardı edilmesi cemiyet, esnaf ve sanatkârların ictimâî hayatına ve üretim süreçlerine nasıl yansıdı?

Şimdi, büyükşehirde yaşıyoruz, bir kilo pastırma alıyorsunuz, pastırmacı karton kutuyu dolduruyor, ‘elim teraziymiş’ dercesine tam 1000 gram tartıp veriyor. Oysa 930 gram pastırma veriyor. 70 gram kartonu da pastırma fiyatına almış oluyorsunuz. Bir alışveriş esnasında kabın darasını alan esnaf ne yazık ki nadirattan. Esnafa darasını almasını söylediğinizde tuhaf tuhaf bakıyor. O kadar yerleşmiş ve alışılmış. Kartonu ürünün fiyatına satarak elde edeceği karı, darasını alarak yapacağı satışın bereketine değişiyor. Ne yazık ki, ‘Bereket’ kavramı hayattan çekilmiş durumda. Eskiden parasını alan esnaf “Allah bereket versin” derdi, müşteri de “Bereketini gör” diye mukabele ederdi. Şimdi bu diyaloglara hiç rastlamıyoruz. 

Bizim medeniyetimiz, “Bizi aldatan bizden değildir” prensibini vaz etmiş bir medeniyettir. Şimdi pazaryerlerinde ürünün en güzelleri öne sıralanıyor, ancak satın alma kararı vermenizde etkili olan öndeki ürün değil, arka taraftaki görmediğiniz ürün poşete dolduruluyor. Göz göre göre kandırılmış oluyorsunuz. Bir toplumu belli bir düzende ayakta tutan dinamikler vardır. Haram denilir, günah denilir, Allah korkusu olan bir toplumda her birey Allah’ı karşısına almamak için kendisini denetler. Dinin belirleyiciliğini yitirdiği toplumda toplumun belirleyiciliği söz konusu olabilir, ‘ayıp’ kavramı öne çıkar, birey toplumdan çekinir, ayıplanmamak için kendisini denetler. Bugünkü gibi dinin ve toplumun belirleyiciliğinin ortadan kalktığı durumlarda devletin ‘yasak’ kavramı öne çıkar, birey devletle başının derde girmemesi için yasak edilen şeylerden uzakta kalmaya çalışır. Bunlardan en güçlüsü ‘günah’ kavramıdır. Kişi toplumun ve devletin gözünden kaçırabildiği ölçüde dilediğini yapar ancak Allah’ın gözünden kaçırmak mümkün değildir. 

Yıldırım: Ahilik prensipleri İslâm prensipleridir.

İfade ettiğimiz üzere, ahilik prensipleri İslam prensipleridir. Bunun hâkim olduğu bir çalışma düzeninde her şey yerli yerinde, her şey olması gerektiği gibi olur.       

Önceki iki sorumuzla bağlantılı olarak günümüz sendikacılığının omuzlarında Ahilik ve Fütüvvet ahlâkı bağlamında ne türden görev ve sorumluluklar bulunuyor?

Sendikacılık Batı’da sanayi devrimiyle birlikte oluşan yeni çalışma düzeninde çalışma ilişkilerinde ortaya çıkan dengesizliği ortadan kaldırmak için geliştirilmiş bir mücadele aracıdır. Çalışan, bir insandır. 18-20 saat çalışması mümkün değildir. Çalışanın hayatını devam ettirecek bir gelire sahip olması gerekir. Düşük ücret ve vahşi çalışma şartları karşısında çalışanlar bir araya gelerek bir mücadeleye girişmişler, bunun da adı sendika olmuştur. 

Bizim medeniyetimizin sosyal hayatı biçimlendirdiği devirlerde çalışma hayatını biçimlendiren bir tek prensip vardır: “İşçinin ücretini alnının teri kurumadan veriniz...” Hak, hakkınca ve zamanında ödenecek, çalışana zulüm edilmeyecek. O zaman sendikaya ihtiyaç yok. Ne zaman ki bizde de vahşi kapitalizm egemen olmaya başladı, sendika bir mücadele aracı olarak çalışma hayatımıza girdi.

Sendika Batılı bir kavram olmakla birlikte bizim sendikayı kendi medeniyetimizin prensipleriyle donatmamız, sendikacılığı kendi medeniyetimizin birikimine yaslamamız da elbette gerekiyor. Böyle yapmadığımız takdirde sendika bir vurma kırma, tahrip etme aracına da dönüşebilir. Nitekim ülkemizde böyle kötü örnekler de görülmüş ve insanımız epeyce bir zaman sendikaya mesafeli durmuştur.

Mehmet Akif İnan’ın liderliğinde Memur-Sen’i kuram öncüler, Hılf’ul Fudul’den, Fütüvvet Teşkilatından, Ahilikten yararlanarak bize özgü bir sendika modeli ortaya koymuşlardır. Hizmetin kalitesini, hizmet alanın da haklarını gözeten, sendikayı bir dayanışma, yardımlaşma fırsatı olarak gören yeni bir anlayışı Türk sendikacılığına kazandırmışlardır. Onlara yön veren prensip de “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır” prensibi olmuştur.

Hasbihalimize sizin ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?

Medeniyetimizin özünün yitirilmediği bir süreci yaşıyoruz. Bu özden yararlanarak yeniden bütün dünyaya adalet getiren bir toplum inşa etmek zorundayız. Bugün dünyada zulüm egemen olmuştur. Zulüm ilelebet devam edecek değildir. Bizim gücümüz ve irademizle değil, bizim samimi gayretlerimizi Allah’ın bereketlendirmesiyle yeniden bir saadet toplumu oluşturabiliriz. Yeter ki biz bu yola düşelim.  

Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?

Nıuri Pakdil’in güzel bir sözünü paylaşmak isterim: “Okumadığın gün karanlıktasın”. Hem kendimiz, hem çocuklarımızla dünü, bugünü, yarını daha iyi kavramak için mutlaka düzenli olarak okumalıyız. Bilinçli bir toplum, bilinçli insanlardan teşekkül eder. Bilinçli insanlar olabilmek için bilgiye müracaat etmek durumundayız. Bilinçsiz bir topluma sloganlar yön verir. Sloganlar içi boş, temelsiz yönlendiricilerdir. Bilgi, sloganın düşmanıdır.

İlginiz için teşekkür ediyorum. 

Ben de sizlere teşekkür ediyorum İbrahim Ethem Bey.

Hıdır YILDIRIM 

Mehmet Akif İnan Vakı Yönetim Kurulu Başkanı

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurulu Üyesi 

1972 yılında Kütahya’da doğdu. İlkokulu, Evliya Çelebi İlkokulu’nda bitirdi. Ortaokulu ve liseyi Kütahya İmam-Hatip Lisesi’nde tamamladı. Dumlupınar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. Bir süre gazetecilik yapan Yıldırım, 1998 yılında öğretmenliğe başladı. Kütahya’da ve Ankara’da çeşitli okullarda Türkçe ve Edebiyat öğretmenliği yaptı. Bu dönemde çeşitli kademelerde ve çeşitli unvanlar taşıyarak amatör ve profesyonel sendikacılık yaptı. Yıldırım, yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli sempozyumlar düzenledi; eğitim, kültür, sanat ve hukuk alanında çok sayıda süreli ve süresiz yayının editörlüğünü yürüttü, yayınını yönetti, pek çok kitabı yayına hazırladı. Hece, Yedi İklim, Eğitime Bakış gibi dergilerde yazıları yayımlandı. Yıldırım’ın ayrıca eğitim, sendikacılık, kurumsal tarih, biyografi konularında yayımlanmış telif kitapları bulunmaktadır. Yıldırım, 16 Mart 2017 tarihli ve 30009 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2017/9974 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurulu üyeliğine seçildi. Hıdır Yıldırım, evli ve iki çocuk babasıdır.

İbrahim Ethem Gören/16.10.2024-Yazı No: 625