Yeryüzünde bu kadar insan olmasına rağmen hiç birinin parmak izi, bir başkasının parmak izine benzemiyor. O bakımdan insan bir mûcizedir âdeta. Allah’ın yarattığı mûcize bir varlıktır. İnsan yeryüzünün gördüğü en güzel canlıdır. Kâinatın merkezidir. Dünyâdaki bütün canlılar bir yana, insan diğer bir yanadır. İnsan Rabbimiz’in en çok sevdiği, aynı zamanda da sevgi beklediği gönlün taşıyıcısıdır. Kendisinden üflediği ruhun emânetçisidir. Bu eşrefi mahlûkata ‘Hazreti İnsan’ diyebiliriz. Zamanında bizlerin de yaşadığı, hep özlemini duyduğumuz saf, temiz, günahsız, kusursuz, yalan bilmez, saygısızlık, kötülük ve hakaret etmez çocukluk dönemlerimiz, bizlere verilen emânetlerle tekrar yaşanır. Evet, Rabbimiz’in bahşettiği çocuklarımız en büyük emânetlerimizdir. Allah (cc), dünyâya gönderdiği en değerli yolcusunu evimize ve korumamıza misâfir olarak verir. Rabbimiz’den emânet alabilme onurunu bizlere bahşeder. Bizleri birbirimize muhtaç bırakır. Çünkü çocuğumuz hayat için bize, biz de erdem için çocuğumuza muhtâcız.
Hiçbir canlı, insandaki değeri insanı yaratandan daha iyi bilemez. Toprak belki aynı topraktır ama ondaki mineraller farklılık gösterir. Toprağı besleyen hava, su, güneş ve diğer besinlerden hepsi özelliklerine göre farklı istifâde eder. Demir, çinko, magnezyum, bakır, krom, bor hepsi birbirinden farklı işleve sâhiptir. Asıl olan onun yerinde ve zamanında usta ellerce işlenebilmesidir. Çocuk, insana dünyâ hayatında verilen en kıymetli hediyelerdendir. Anne babalar çocuklarının yaratılıştan gelen özelliklerini ve yeteneklerini araştırarak, şahsî beklentilerini önlerine set çekmeden, o özellikleri en olumlu şekilde geliştirmeye çalışmalıdır. Çocuğun tanınmayan kendisine has özellikleri göz ardı edilerek anne babaların beklentileri doğrultusunda yetiştirilmeye çalışılması çocuğa zulümdür. Her insanın imkânları, fıtrat ve istidadı farklıdır.
Bazı anne ve babalar çocuklarını tıpkı kendileri gibi değerlendirir. Kendileri gülerse çocuklarının da gülmesini; kendileri ağlarsa, çocuklarının da ağlamasını isterler. Oysa çocukların farklı bir ruh, farklı bir beden ve farklı bir sosyal yapıya sâhip olduklarını göremezler. Sonuç olarak, çocuklarıyla alay eder, onların düşüncelerine, duygularına önem vermezler. Çoğu zaman da çocuklara öfkelenirler. Bu tür bilinçsiz anne ve babaların çocukları, sonunda kişiliksiz birer yetişkin olabilirler. İnsan her çağında değişik bir yapıya sâhiptir. Çocuktan bir genç gibi davranması beklenilemez. Bir gençte yetişkinliği aramak yanlıştır. Psikologların birleştikleri bir fikir olarak, çocukluk yetersizlik değil, gençliğe bir hazırlık evresidir.
Her insanın kendine has yanları vardır. Parmak izi misali… Ne kadar kafa varsa o kadar düşünce var. Milyonlarca insan ve binlerce öğrenci var iken tek düze bir eğitimin verilmesi imkânsızdır. Eğitimin her insana aynı şekilde, aynı yöntem ve materyaller ile verilmesi güçtür. Aynı şartlarda, aynı şekilde verilen eğitimin yararı olmaz. Öğrencilerin tepkilerinin hepsi aynı seviyede değildir.
Kişiler arasındaki farklar, psikoloji ilminin en önemli ve en temel bulgularından biri olmuştur. Herkes kendine özgü bir varlıktır; ilgi, yetenek, değer ve tutumları ile başkalarından farklılık gösterir. Farklı yaradılışı olan ve farklı çevrelerden gelen kişilerin ihtiyaçları da farklılık gösterir. Bütün çocukların aynı özelliklere sâhip olduğunu varsaymak, çocuğun kendisine has tabiatını ortaya çıkarma açısından büyük problemleri beraberinde getirir. Bu yönden problemleri, üstün yönleri, zayıflıkları, başarı ve başarısızlıklarıyla her çocuğun ayrı bir dünyâ olduğunu bilmek ve bunları keşfetmeye çalışmak gerekir.
Âileler her şeyden önce şunu akıllarından çıkarmamalıdır; her çocuk ayrı bir dünyâdır. Dünyâda tek yumurta ikizleri de dâhil olmak üzere aslında hiçbir çocuk bir diğerine benzemez. Bütün çocuklar özeldir. Onların her birinin ayrı duyguları, düşünceleri, yetenekleri vardır. Kimi çocuğun matematik, kimi çocuğun fen, kimi çocuğun sosyal, kimi çocuğun ise dil yeteneği ileri düzeydedir. Resim, müzik gibi yetenekler de çocuklarda farklı farklı seviyelerde olabilir. Dolayısıyla hiçbir çocuk bir başkasıyla karşılaştırılamaz. Âile, çocuğun kapasitesini iyi bilmelidir. Asla gücünün üstünde şeyler isteyerek onu ezmemelidir. Bâzen çocuktan beklenen davranışlar gerçekçi ve ilmî olmayabilir. Meselâ en basitinden, çocuğun içinde bulunduğu yaş itibâriyle boyunun 1metre 30 cm olması gerekiyor. Bizim çocuğumuz da yaklaşık olarak bu boyda. Şimdi bu çocuğu tutup da 1metre 50 cm boya sâhip bir çocukla kıyaslamak doğru değildir. Kıyaslarsak hislerimize yenilmiş oluruz ve çocuktan beklentilerimiz gerçekçi olmaz. Âileler çocuğu iyi tanımalı, yaş özelliklerini iyi bilmeli ve beklentilerini bu gerçeklere göre sınırlandırmalıdır.
Çetinoğlu: Her çocuk ayrı bir dünyâ olmakla birlikte, çocuk eğitiminde değişmez ve olmazsa olmaz ana prensiplere ihtiyaç var. Sosyolog olarak tavsiyelerinizi lütfeder misiniz?
Prof. Doğan: Âilenin görevi, çocuğa dünyâda işe yarayan ve sağlıklı bir hayat yaşamayı sağlayan duygu ile alâkalı becerileri kazandırmaktır. Duygular insan hayatında ifâde aracıdır. İnsanın çoğu davranışları çocukluğunun ürünüdür. Bu sebeple insana çocukluk döneminde örnek davranışlar aşılamak gerekmektedir. Çocuğun yetiştiği âile ortamı ve âile fertleri ile olan ilişkiler kişiliğinin oluşmasında çok önemli rol oynar. Çocuk fazla konuşma ve öğütten ziyâde ana babanın davranışlarından etkilenir ve bu davranışları kendisine örnek olarak alır. Çocuğun âilesi ile kuracağı ilişki, onun ömrü boyunca kuracağı insan ilişkilerinin temelini oluşturur. Bu sebeple çocuğun 0-6 yaş döneminde âilesinden aldığı eğitim, daha sonraki eğitim sürecini de etkiler. Her çocuk ayrı bir dünyâdır. Çocuk yetiştirmek ise en mukaddes, en büyük, en zor ve hayat boyu devam ettirilmesi gereken en önemli sanattır. Gelecek açısından düşünüldüğünde bu konunun önemi her geçen gün çok daha iyi anlaşılmaktadır. Daha doğacak çocuk anne karnında iken anne babaların kafasında birçok soru işareti oluşur. Kız mı, erkek mi olacak? Sağlıklı doğup büyüyecek mi? Âilemizde ve günlük hayatımızda nasıl bir değişiklik olacak? İleride nasıl bir insan olacak? Nasıl bir meslek sâhibi olacak? Hayatta başarılı olacak mı? Gibi pek çok soru ile çocuğun doğacağı gün heyecanla beklenir.
Çocuklarla olan ilişkilerimiz onların her zaman kendi eğilimlerini elden geldiğince en iyi biçimde geliştirmelerine yardımcı olmalıdır. Çocuğun gelişimini engelleyecek olumsuz eleştirilerde bulunulmamalı ve yaptıklarına karşılık ölçülü bir beğeni tutumu sergilenmelidir. Her insan, keşfedilmeyi bekleyen ayrı bir dünyâdır. Kolay olan, genelleyerek herkesi kendimiz gibi görmektir. Asıl olması gereken ise onu keşfetmek için tanımaya çalışmaktır. Âileler çocuklarını belli bir hedefe doğru harekete geçirebilmek, istenen doğrultuda çaba göstermelerini sağlayabilmek ve onları gayrete getirebilmek için herhangi biriyle karşılaştırırlar. Meselâ âileler, çocuklarının daha çok ders çalışmasını sağlamak için onu, ‘Bak; kardeşin, ablan veya ağabeyin ne kadar başarılı, sen de öyle olmalısın!’ benzeri sözlerle kardeşleriyle karşılaştırabilirler. ‘Ben senin gibiyken…’ sözleriyle başlayan ifâdelerle çocuğu kendileriyle kıyaslayabilirler. ‘Komşunun çocuğu kadar olamadın.’ benzeri yakınma ifâde eden sözlerle de çocuğu çevredeki herhangi biriyle karşılaştırabilirler. Aslında âileler bütün bunları çocuğun daha başarılı olması adına yaparlar. İsterler ki, bu karşılaştırmalar çocuğu biraz kamçılasın ve çocuk gayrete gelsin, kendinden beklenen performansı ortaya koysun. Yani âilelerin bu yaklaşımında genelde kötü bir niyet söz konusu değildir. Ancak bu karşılaştırmalar çocuğu çok defa olumsuz şekilde etkiler.
Çetinoğlu: Çok teşekkür ederim. Her soruyu en ince teferruatına kadar cevaplandırdınız. Zaman ayırdınız, yoruldunuz… Sağolunuz…
Prof. Doğan: Efendim böyle bir fırsatı verdiğiniz için ben teşekkür ederim. Bu alanda maşallah iyi çalışıp iyi, doğru ve yerinde sorular çıkartmışsınız Geleceğimizin garantisi gençler ise, onu yetiştiren âileler de o kadar önemlidir. Anne ve baba sevgisiyle yetişmiş kişilerde suç işleme oranı çok azdır. Diyebiliriz ki, toplumlar, kendi sorunlu insanlarını yine kendileri oluşturmaktadırlar. Normal insanlar, mutlaka çevrelerine uymak isterler ve çevrelerinin mutluluğunu kendi mutluluklarıyla eş zamanlı görürler. İnşallah söylediklerimiz yerini bulur ve ebeveynler başta olmak üzere yetkilileri de uyarmış oluruz. Çünkü sağlıklı çocuk sağlıklı âileyi, sağlıklı âile de sağlıklı devleti ve milleti meydana getirir.