Size de olur mu hiç, günün en çetrefilli, en karmaşık, en bunaltıcı anlarında geceye kaçma arzusu? Oluyorsa muhakkak ki kendinize bir özleminiz var demektir. Oluyorsa muhakkak ki kendinizle baş başa kalmaya, uzaklaştığınız kendinize bir adım yaklaşmaya ihtiyacınız var demektir. Zira gece öyledir: Yalnızlıktır, yalnız kendinle olmaktır. İçine dönmek, içini dinlemektir. Kendinle konuşabilmek, kendinle kalabilmektir. Tabii şehrin kalabalığı, sesleri, renkleri, kokuları öyle karışır birbirine, öyle baş döndürür ki insancağız unutuverir kendini. Hatırlamak ister. İçinde bıraktıklarını, unutmamayı arzuladıklarını, belki hatırlamaktan korktuklarını ama yine de unutmak istemediklerini, kim bilir çocukluğunu yahut bir küçük hayalini, bir büyük pişmanlığını, bir uzak yolculuğunu, bir yakın suskunluğunu...

Hatırlamak ister insan hem de delice. Ama bulunmaz kendine çıkan bir yol gündüzün içinde. Kim bilir ışıklar, ışıltılı şehirler düşmandır insanın içindeki insana.

Tüm bu sebeplerledir ki geceden başka yol, geceden başka dost, geceden başka huzurgâh yoktur bize. Hem huzurgâh hem hüzüngâhtır gece.

Yolculuktur insanın kendi içine. Benliğine, özüne, yüreğine... kimi konuşur insan kendiyle kimi düşünür, susar. En çok sustuğunda anlatır içindekileri çünkü sessizliğin içinde duyulur en küçük sesler bile. Gecededir binbir türlüsü hayalin, düşüncenin, parlak mı parlak fikirlerin... Yeniler insanı gece, arındırır adeta. Gün içinde giyindiği bütün unutuşları siliverir ruh elbisesinden. Hatırlatır, ekler çıkarır, toplar böler ama sonucu bizim bulmamızı ister. 

Gecedir bu, sesleniştir geçmişe, dokunuştur şimdiye, özlemdir geleceğe. Her şeydir gece; mutlu, kederli, şen, üzgün, umutlu, hüzünlü ve herkestir gece; çocukluğun, büyüklüğün, ailen, okul yılların, yolların... Her şeyiyle sendir, her şeyiyle bendir, odur, bizdir...Herkesin evidir gece. Giren kilit vurur kapısına, yalnız kendiyle kalabilsin diye...