Doğusuyla ve Batısıyla, dünyanın birbirini tamamlayan, bir bütün olduğu gibi, hayat da fizik ve metafizik boyutlarıyla, birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Yaşanabilir bir dünya, inanılabilir bir din, sürdürülebilir bir ekonomi için, Doğu’dan Batı’ya, Batı’dan Doğu’ya, bütüncül bir gözle bakmak gerekir.

Doğu hayatın metafizik alanının, Batı hayatın fizik alanının vatanıdır. Fizik alan görünen dünyayı, metafizik alan görünmeyen dünyayı aydınlatır. Fizik dünya sınırlı bir alanda yoğunlaşırken, metafizik dünya sınırsız bir alanda yoğunlaşır. Bu bağlamda metafizik alan, fizik alanı da kuşatan, çok geniş bir alana ışık tutar, iki dünyayı birlikte ele alır. Fizik alanda bilimin yöntemleri, metafizik alanda dinin yöntemleri geçerlidir. İki alan birbirini dışlamaz, birbiriyle çatışmaz, birbirinin iki ayrı yüzüdür. Ancak iki alan arasındaki işlev kaymaları, alan içi ve alan dışı yorum farklılıkları, hala büyük çatışmalara, yol açmaya devam etmektedir.

Dinin ana ve değişmez kaynakları, kutsal kitaplar ve başta kitap verilen peygamberler olmak üzere, bütün peygamberlerdir. Dünyadaki varlıkları beş bin yılı çok aşmayan insanlar, dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar, aynı anne ve aynı babanın çocuklarıdır. Bütün insanların dinsel ve bilimsel birikimi, kutsal kitapların taşıdıkları bilgilere, kazandırılan yeni açılımlardır. Aslında bilgi kaynağı Bir’dir. Bilgiyi dillerinde, bilgeliğe dönüştüren, bilgeler çoktur. Metafizik alanın merkez noktasında, üç kitap ve üç peygamber vardır.

Felsefenin vatanı Atina’da, seküler hukukun vatanı Roma’da, dinin vatanı Kudüs’te, kim ne tartışmışsa, kendi ana diliyle, üç kitap ve üç peygamberin getirdiği bilgiyi tartışmıştır. Tarih boyunca ne yapılmışsa, üç kitap ve üç peygamberi doğrulamak ya da yanlışlamak için yapılmıştır. Habil ve Kabil ile başlayan, doğrulama ve yanlışlama çatışması, hızını yitirmeden sürmektedir. Doğrulayanlara karşı yanlışlayanlar, çok olmasalar da her zaman olacaklardır. Dünyanın her ülkesinde, insanlar bilmedikleri ve tanımadıkları insanlara daha katı, daha acımasız davranırlar. Bunun için üç kitap ve üç peygamberi izleyenler, kendi kitaplarından başka kitap, kendi peygamberlerinden başka peygamber tanımak istemezler.

Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler, üç kitabın, üç peygamberin ortak vatanı Kudüs’te, birbirlerinin ortak yanlarını araştırma, zahmeti ne katlanmadan birlikte yaşıyorlar. Kare dünyada her şehir bir Kudüs’tür, hiçbir dine yapılan saygısızlık, hiçbir yerde hoş karşılanmaz. Hristiyanların kusurları Peygamber İsa’ya, Yahudilerin kusurları Peygamber Musa’ya yüklenemeyeceği gibi, Müslümanların kusurları da Peygamber Muhammed’e yüklenemez. Bütün dünya bütün peygamberlere, saygı göstermek zorundadır.

Peygamberlerin ve kutsal kitapların rüzgârını kimse durduramaz. İnsanlık tarihi içinde ne yapılmışsa, üç kitap ve üç peygamberi doğrulamak ya da yanlışlamak için yapılmıştır. Kutsal kitapların bilgilerini, kabul etme ya da karşı çıkma çatışması, Kıyamete kadar devam edecektir. Her şey benzemezleriyle birlikte bulunur, benzemezlerin yan yana olmadığı, şehirlerde canlılık olmaz. Hayatın her alanında zenginleşme, benzemezlerin bir arada bulunmasından kaynaklanır. Kudüs’lerde birlikte yaşamak, birlikte üretmeyi, birlikte tüketmeyi gerektirir.