Hayatın Gerçekliği ile Yüzleşme ll.

Abone Ol

Bir arkadaşım şöyle demişti; çok da şaşırma, insandır yapar, beşerdir şaşar... Sen hangi dünyanın insansın, burası dünya Türkan, dünyaya hoşgeldin! Bu çarpıcı bir yaklasim oldu benim için... Zaman zaman ihtiyaç halinde kendime hatırlatıyorum ve gönlüm genişliyor... Durumlarla ilgili; yapabiliyor isek düzeltmek, tamir etmek... İnsanlarla ilgili ise, müdahele edemiyor isek, dua etmek. Var mı başka bir yol? En insanî açıdan! 
Yaşadığımız zorluk ve incinmişlikleri dram haline getirip insanın kendisine acıması ve muhattaplarini zalim ilan etmesi, sonuçsuz işlevsiz bir hal diyebiliriz. Yaşam koçlarinin dediği gibi;  krizleri fırsatlara, sürprizlere çevirmek ne hoş bir feraset. Hem kişinin kendisine "vardır bunda muhakkak bir hayr" deyip teselli etmesi demek değil mi? İyiye yorup iyilik bulmak.
Biz her zaman iyiyiz, bizi üzenler kötü demek de elbette çok adil değil... Herkesin hâli, tavrı, davranışı, hayat tahammülü ve tekamülü elbette ki parmak izi kadar özel ve kıymetli.
Bizim iyiyiz dediğimiz hallerimizin daim olacağı konusunda bir garantimiz var mı? Kötü diye adlandırılan insanların iyilikle güzellikle yol almayacağını mı sanıyoruz? İyiler kendine güvenmesin, kötüler de ümitsiz olmasın. Niyetimiz duamız  iyi olma halinin daim olması, elbette.
Başkalarının iyi bilmesi iyi bir insan olduğumuzu söylemesi ne kadar önemli değil mi ? Belki bir ömür buna uğraşıyor insan. Lakin bunun yetersiz ve altı boş bir gayret olduğu gerçeği ile de yüzleşmemiz gerekir diye düşünüyorum. Kendimizi başka insanların değer yargıları ile tanımlamak kendimize yaptigimiz en büyük haksızlıklardan biri. Mutluluğu ise bir başkasının insafına bağlayacak kadar da umutsuz olmamalıyız kendimizden. Sevginin büyükten küçüğe doğru akması gerekir gerçeği gibi, yaşam kapısı da içerden dışarıya doğru açılan bir kapı. İç dünyamızda mutlu olabilirsek ancak dışarıya da güzelliklerle açılabiliriz. Acizane; çoğunlukla dışardan gelmesini beklediğimiz mutluluk kavramı, yumurtanın dışardan kırılması gibi kırık bir kalp ile başbaşa kalma sonucunu da beraber getirir kanaatindeyim.
Bizim için otorite dışardaki, çevremizdeki insanlar olmamalı ilk etapta... Sen  varsın ve seni halk eden gerçek otorite Yaradanın var. İyi yanlarimizi çoğaltabilmek, karanlık yanlarimizla yüzleşip ışığa yönümüzü dönmek insanoğlunun gerçeği ve gayreti ise; bu noktada bize yol gösterici bir kitap ve peygamber göndermiş Yüce Yaradan. Çünkü yaradılış özelliklerimizi ve fıtratımızı en iyi O biliyor.
Gösterilen  yol ve yöntemler Rabbimizin şaşmaz kanunlarına;  iltica ve müracaat ettiğimiz sürece iyi olma yönünde elbette yol alabiliriz. Görmezden gelip, "ben bu dünyada kendi başımın çaresine bakarım" acziyetine girerek kibir gösterir isek, insan en büyük zulmü kendine yapabilecek bir özelliğe sahip olduğunu da hatirimizdan çıkarmamız gerekir.
Nitekim bunun örnekleri yüce kitabımız Kuranı Kerim' de bolca ifade buyrulmuştur. Firavun örneğinde olduğu gibi. Demek ki bu örneklere gerek görülmüş, hiç  bir ayet boşuna indirilmememistir. Kötüyü görmek, eleştirmek uzak durmak adına, tespit anlamından öteye gitmemeli belki de.
Buna karşı iyilik ne alemde ? İyilik anlamında, iyileştirme anlamında neler yapılabilir? Ona da bakmak, insanî bir yaklaşım olsa gerek. Gölgeler var evet, fakat her gölgeye de bir ışık gerekmez mi? Gerekmez miydi? Işık anlamında biz hangi konumdayiz, sorumluluğumuz bu olsa gerek. Sadece gölgeyi tespit edip yargılamak, dışlamak, kınamak, yakınmak hayatın gerçekliğini kabul etmemek demek değil midir?
Hayatımızla ilgili kendimize ayna tutmak derken; ufak bir öz eleştiri yapacak olursak, belki de en çok sevdiklerimizi incitmişizdir, hayatta. Bu durum; insanın, "iyi biriyim" derken en çok bileğini büken, yüreğini burkan tarafı... En azından farkına varıp yol bitmeden telafi etmek olsun şiarımız. Çok da yakınımiz olmayan insanlara gösterdiğimiz tahammül, nezaket adına sustugumuz her durum, bizdeki birikimle en sevdiklerimize olumsuz bir şekilde yansıyabilmekte. Kendini ve en yakınlarını sevgiyle sarmalayan her can, fazladan bir çaba harcamadan sözüm ona "o ömür harcadığı başkaları"  tarafından da iyi bilinmeye, sevilmeye muktedirdir. Başka bir deyişle, "el âlem" otoritesinden, "el gördülükten" kurtulma özgürlüğü, kişinin kendisini ve en sevdiklerini de gölgeden ışığa taşıyamaya, gerçek otoritenin rızasını kazanmaya kuvvetle vesiledir.
O halde duâmız olsun; Allah'ım bizi sen sev, sevdir ve sevindir. "Bize senin sevgini ve senin katında sevgisi fayda vereceklerin sevgisini nasip eyle ! " Nitekim dua yönüyle de bize rehberlik eden Peygamber Efendimiz'e sonsuz salâtü selam olsun ! (s.a.v)