1932’de Türkiye’de Arapça ezan yasağı uygulanırken, o tarihlerde sınırımız dahilinde bulunmayan ve Suriye’de Fransız mandası altında yaşayan Hatay’a (Antakya) taşıdığı farklılıklar sebebiyle “küçük Osmanlı” diyebiliriz.
6 Şubat depreminde kaybettiğimiz Hatay uzmanı Mehmet Tekin’in bana verdiği bilgiye göre Fransız mandası döneminde ezan Arapça okunmaya devam etmiş, Türkiye’deki yasak Hatay’da uygulanmamıştı. Lakin 1939’da Türkiye’ye iltihak eden, ardından Türkiye tarafından ilhak olunan Hatay’da ilk yapılan işlerden biri, Fransızların bile dokunmaya gerek görmediği ezan-ı Muhammedî’yi Türkçeye çevirmek olmuştu.
Sağdaki Hatay Devleti bayrağı.
Bu hiç beklenmedik icraat tabiatıyla halk arasında hem bir hayal kırıklığına, hem de büyük bir tepkiye yol açmış, o kadar ki Yayladağı’nda ilk Türkçe ezanı okuyan imam halk tarafından sopayla kovalanmıştı. Aldatılmış olduklarını düşünenler dahi çıkmıştı.
“Türkçe ezan okumayacağız” şeklindeki protestolara aynen Türkiye’de yapıldığı gibi para ve hapis cezalarıyla karşılık verilecekti. Dayaklar, hapis cezaları, para cezaları, memurluktan atmalar bu yeni ilimizin sınırlarına Cumhuriyet’le beraber girmiş oldu. Fransızların bile yapmadığını Türklerin yapması karşısında diyecek söz bulamadılar.
Hataylı olan Prof. Dr. Emin Işık (1936-2019) o günlere dair hatıralarını şöyle anlatır:
“Hatay Türkiye’ye sonradan ilhak edildiği için, laik devrimin yoğun baskısı o dönemde [1939’a kadar] Hatay’da yaşanmamıştır. Ama ilhaktan sonra sanki Hatay Türk değilmişçesine özel bir baskı altına alınmıştır. Babam şöyle bakardı, köyde fötr şapkalı birisi varsa ezanı bana okuturdu. Köyde kimse yoksa babam kendisi o güzel sesiyle ezanı okurdu. Yani ezan Türkçe okunuyorsa bütün köylü anlardı ki köyde bir devlet adamı var. Arapça okunuyorsa biz bizeyiz demekti.”
Sadece ezan mı? Kur’an cüzleri de laik baskıdan nasibini alacaktı. Emin Işık Hoca anlatmaya devam etsin:
“Bir gün müfettişler caminin penceresinin kenarında bir Amme cüzü buldular. Müfettiş “Sizin köyün imamı yasak harflerden Kur’ân öğretiyor” diyerek imamımız hakkında dava açtırttı. Başta muhtar olmak üzere bütün köylüler “Vallahi hoca Kur’ân okutmuyor” diye yalvardıysa da müfettişi ikna edememişlerdi. Müfettiş suç delili olarak da caminin kenarında bulduğu Amme Cüzünü delil göstermişti. 1946’dan 1950’ye kadar dört sene, her iki üç ayda bir Hocaefendi kazaya gider, mahkeme karşısına çıkardı. Şahit yokluğundan mahkeme, şahitlerin bulunması için ertelenirdi. Hakim de korkusundan bir türlü davayı beraatle sonuçlandırmaz, açık tutardı. 1950’de umumi af çıktı da dava kendiliğinden düştü.”
1929 yılında Antakya’nın Yeditepe köyünde doğan Abdullah Gündar o acı günlere dair hatıralarını şöyle anlatır:
“Ezanın Türkçe okunması burada milleti ikiye ayırdı. Halkın bazıları Türkçe ezana şiddetle karşı geldi. Muvaffak olamayınca Türkçe ezanı duymamak, okunduğu yerde bulunmamak için göç edenler bile oldu. Ezanı Türkçe okumayan Hacı Ahmet Yetim’e askerler karakolda çok işkence yaptı. Sonunda mahkemeye sevk edip bir süre hapis cezası verdiler. Türkçe ezana karşı gelen diğerleri de Hacı Ahmet Yetim’e yapılan bu muameleye karşı mallarını, mülklerini bırakıp Suriye’ye göç etti. Şu an bile oralarda yaşayan köylülerimiz var. Mesela Parlak aileleri Türkçe ezana karşı oldukları için Suriye’ye kaçmıştı. Ezan Arapça okunmaya başlayınca tekrar memleketlerine döndüler.”
1914 Yayladağı doğumlu Ahmet Ceylan’ın anlattıkları daha ilginçtir:
“Hatay daha anavatana katılmadan önce buralara Fransızlar geldi ama ezanımıza karışmadılar. Hatay TC’ne katılınca ezanlar birden Türkçe okunmaya başladı. Neye uğradığımızı şaşırmıştık. İlk ezanı ilçenin en büyük camisinde Mümin Şen Türkçe olarak okudu. Bunu duyan halk müezzini sopa ile kovaladı. Türkçe ezana millet karşıydı. Ama o zaman bugünkü gibi değildi. Karşı gelmek istedik ama askerin kuvvetli baskısı sonucunda hiçbir şey yapamadık. Babam bizi Suriye’nin bir ili olan Lazkiye şehrine götürdü. Eğitimimi orada aldım. Daha sonra Türkiye’de Adnan Menderes hükümeti kuruldu. Ezanlar Arapçaya çevrildi. O zaman babam tekrar Yayladağı’na göç etti.”
Hatay'da 14 adet cami ve mescidin satış ilanı. 28 Temmuz 1940 tarihli Yenigün gazetesi.
Bu satırları yazdığım anda ezan-ı Muhammedîmiz okunuyor; bir vakitler şu ezanı okuyabilmek veya duyabilmek için ülkesinden hicret edenleri düşününce Adnan Menderes’in yiğitliği sayesinde ne büyük bir nimete nail olduğumuzu daha iyi hatırlıyor, kendisine ve 16 Haziran 1950 tarihli oylamada evet oyu kullananlara Allah’tan rahmet diliyoruz. (CHP’li Orhan Birgit’in hatıralarına göre İsmet İnönü ezanın aslına dönmesi oylamasında hayır oyu kullanmıştır. Şaşırdık mı?)
Not: Yukarıdaki şahitlikleri Türkçe Ezan ve Menderes adlı kitabımda bulabilirsiniz.