Değerli okuyucularımız,
Bilim ve teknolojideki en çok gelişme sağlık sektöründe görülüyor. Sağlıktaki baş döndüren bu gelişmeye sağlık profesyonelleri bile ayak uydurmakta zorlanıyor.
Yedi yıldızlı otel konforunda hazırlanan hastanelerde hastaya öyle imkânlar sunuluyor ki saymakla bitmez.
Artık diyabetten migrene, aşırı kilodan, nörolojiye kadar hemen her alanda cerrahi müdahale sıradanlaştı. Hatta artık psikiyatri alanında da cerrahi müdahaleler güdeme gelmiş durumda.
Bir adım daha ötesi bu müdahalelerin robotlar tarafından yapılır hale gelmesi ki bu konu sektörün devlerini bile ürpertiyor;
Sektör, göz kamaştıran bu yapılanmayı elbette ki kolay gerçekleştirmedi, milyarlarca para akıtarak sağladı; Hastaneler öylesine büyüdü öylesine modern hale geldi ki ortaya şöyle bir soru çıktı:
'Hastalara hastane mi lazım, hastanelere hasta mı lazım?' Çünkü bu dev yapılanmanın, dev hastanelerin kurulan sistemlerin sürdürülebilir olması için ekonomik olarak da masraflarını çıkartması gerekiyordu.
Öyleyse bu hastanelerin bir şekilde hasta bulması ve hastalara hizmet sunması, onlardan ister istemez sistemin beslenmesi gerekiyordu;
Bu durum bilerek bilmeyerek piramidi tersine çevirse de sistemin unsurları ister istemez 'hasta' ile beslenmek zorunda olduklarını kabullendiler;
Ve insanlara 'hasta olma' farkındalığı verilmeye, hastalıklar hakkında bilgi sahibi (!) olmaları sağlanmaya başlandı;
Yazılı ve görsel medyada, internet ortamında sosyal paylaşım sitelerinde vb. insanlar sağlıkları konusunda bilgilendirmeye başlandı.
Birçok konuda hastalıkların önemi ve sağlığımızı ne derece olumsuz etkileyeceği anlatılırken hemen beraberinde insanların iyiliği için belirtileri de sayılmaya başlandı;
Sonraki adım belliydi;
'Doktorunuza başvurun' sihirli sözü
'Bu ve benzeri belirtiler sizde de söz konusu ise hiçbeklemeden doktorunuza başvurun; '
Bu belirtiler o kadar enteresandı ki, neredeyse her hastalığı kapsayacak derecede geniş bir yelpazeyi barındırıyordu.
Baş ağrıması, göz sulanması, ağız kuruması, öksürmek, kaşıntı gibi belirtiler hiçolmadık hastalıklarda neredeyse ortak belirtiydi; Kaldı ki bu durumlar hemen her insanda arada bir olabilecek durumlardı;
Ama tehlike büyük olunca hepimiz 'doktorumuza bir görünelim' mecburiyetini yaşıyorduk.
Bu konuyla ilgili bir örnek bakayım dedim ve hemen kolaylıkla da buldum.
Bir Belediyemiz ve bir Özel hastanemiz işbirliği ile ilçelerinin bir mahalle evinde Rahim Ağzı Kanseri` konulu bilgilendirme toplantısı yapmışlardı. Bu toplantıda rahim ağzı kanserinin ağzı anormal hücre çoğalması olarak belirten söz konusu hastanemizin Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Hekim arkadaş 'Rahim ağzı kanseri rahim ağzı anormal hücre çoğalmasıdır. Rahim ağzı kanseri yaşamı tehdit edebilen ciddi bir hastalıktır. Tedavi edilmezse bu anormal hücreler rahim ağzı kanseri öncüllerine ve kansere dönüşebilir. Çoğunlukla bu uzun yıllar alır ancak nadir durumlarda bir yıl içinde de gelişebilir' diyordu;
Bu haberin 5N 1K`sını burada açıklamıyoruz. Çünkü amacımız bir ili ilçeyi veya hastaneyi afişe etmek değil. Sağlıkta hastanelere hasta tedarik etmek için hastanelerin nasıl canla başla çalışmaya mecbur hatta mahkû m olduklarını anlatabilmektir; Kaldı ki bu tür bilgilendirmeleri hemen hepimiz okuyoruz, duyuyoruz, izliyoruz hatta bizler de katılıyoruz;
Bu söz konusu bilgilendirme toplantısı haberinin fotoğrafına bakıldığında toplantıya gelenlerin çoğunluğunun ev hanımı olması ve çocuklarıyla birlikte gelmiş olmaları ayrıca manidar;
Her gün televizyonlarda canlı yayın yapan bireysel ve kurumsal hekimlerin sunucularla birlikte nasıl şov yaptıklarını, canlı yayınlara bağlandıklarını, tartışmalar yaptıklarını zaten biliyoruz;
Sanki tıp öğrencisi gibi olduk
Öyle ki sağlık programlarıyla her birimiz evimizde neredeyse kendimizi tıp fakültesi öğrencileri zanneder oluyoruz;
Bu ve benzeri gayretler sonucu halkımız sağlık konusunda bilinçlenirken aynı zamanda farkındalık kazanarak hastanelere ve doktorlara yönlenmeye başladı.
Sonuçta devasa hastaneler de özel hastaneler de polikliniklerimiz de hastasız kalmamış oldu; Şimdi her hastane her poliklinik maşallah hasta kaynıyor; Sağlık hiçbir sektörde olmadığı kadar hayatın içinde ve önem olarak ilk sırada bulunuyor;
Şimdi bir başka sorumuzu sesli düşünüyoruz;
-Bu kadar yoğunluk, hastaya ve hastalara ayrılan zamanı da azaltmış olmuyor mu?
Bu yığılmanın sonucunda ister istemez hekimlerin hastaya ayırdığı zaman azalıyor. Öyle ki bazı polikliniklerde günde 40, bazısında 50, kiminde 70 hasta, hatta bazen 100 hastaya bakma mecburiyetinde bile kalınıyor.
Akın akın sevk edilen hastalara hekimler soru sormaya bile vakit ayıramadan gelen hasta, hemen röntgene tahlile tetkike sevk ediliyor.
Hatta o kadar ki bazen hastanın yüzüne bile bakmaya vakit bulamayan hekimin 'söyle ne gibi şikâyetin var' derken gözü bilgisayarda hastaya açılan ekran kaydında oluyor.
Hatta fıkra gibi yazışmalar okumuşsunuzdur. Doktor bir diğer meslektaşına, öğle yemeğine ellerini yıkamadan giderken diyor ki:
'Niçin ellerini yıkamıyorsun?'
Arkadaşı cevap veriyor:
Hiçbir hastaya el ile temas etmedim ki;
Oysa geleneksel tıbbın en temel birkaçmuayene kuralı vardır;
Birincisi hastaya göz ile bakıp incelemektir;
İkincisi hastayı detaylıca soru ve cevaplarla destekleyerek dinlemektir.
Bir diğer de 'palpasyon' denilen el ile dokunarak hastanın şikâyet ettiği dokuyu veya bölgeyi muayene etme yöntemidir.
Ama bu durumda hastaya hayli vakit ayırmak gerekmektedir.
Hastaneler ve hastaların bugün geldiği noktada bu süre hemen hiçkimseye ayrılamaz olmuştur.
Öyle olunca da hastalar o muhteşem hastanelerde doğrudan tahlil röntgen MR vb. bölümlerine sevk edilir hale gelmişlerdir.
Hastalar nice zaman sonra ellerinde tahlil, röntgen, MR koridorlarda dolaşmaya başlamışlardır.
Ve enteresandır ki kronik rahatsızlığı bulunan, henüz tedavisi bulunamayan rahatsızlıklar yaşayan hastalar ömür boyu ilaçkullanmaya razı olmalarına rağmen bir türlü dert ve ıstıraplarından kurtulamaz halde hastanelere mahkû m durumda kalmanın çaresizliğini yaşıyorlar.
1980`li yıllara kadar ülkemizde Çapa`da, Cerrahpaşa`da, Ankara Hacettepe`de vb. çok kıymetli, bilgili tecrübeli hocalarımız vardı; Bunlar hastalarına teşhis koyup tedavi uygularken hekimliklerini ve üsluplarını belli ediyorlardı. Hastasına gereken iğne ilaçantibiyotik ile birlikte bir 'beslenme kültürü' bir 'duruş oturuş, giyim kuşam, yaşam kültürü' de anlatarak hastanın tedavisini bir bütün olarak ele alıyorlardı.
Şimdi hem bu bilgi birikimli tecrübeli hocaların sayısı azaldı. Bir de polikliniklerde hastaya bu derece vakit ayırma şansı da kalmadı.
Bu konuya zaman zaman yine değineceğiz.
Sağlıcakla