Destanlar, gerçek hayatta yaşanmış olayları anlatır. Bunlar savaşlar, aşklar, kahramanlıklar, doğal afetler, garibanlıklar, zenginlikler ve daha birçok konu içerir. Anlatıcıları, yaşanmış olayları hayal güçleriyle daha zenginleştirerek dile getirirler. Bu tür dünyanın her yerinde bulunur. Sözlü ve yazılı edebiyatta örnekleri çoktur. Yazı dünyasına ağıtlar derlemesiyle giriş yapan Yaşar Kemal, en çok bu türün Çukurova’daki haline ilgi duyar. Anadolu’nun her yerinde ağıt geleneği vardır. Çukurova’da ise bir başkadır. Ağıt ölen kişilerin ardından, acıyı ve üzüntüyü dile getiren şiirdir. Öyle bilinen şiirler gibi söylenmez, usulü vardır. Özellikle Çukurova’da en çok kadınlar tarafından söylenir. Erkeklerin söylemesine nadiren rastlanır. Ağıtı söyleme şekline ağıt yakma, ağıtı yakanlara ise ağıtçı denir.
Ölen kişilerin arkasından ağıt yakanlar kadınlar genellikle anneleri, eşleri, kız kardeşleridir. Büyük anneleri de olabilir, komşu veya akraba bir başka kadın. Ağıtçı kadınların, bazen hiç akrabası da olmayabilir ölen kişiler. Çok uzaklarda bir köyden de olabilir yahut kasabadan da. Hayatı boyunca bir kere bile görmemiştir kimi zaman.
Yaşar Kemal’in ilham kaynağı ağıtlar nesilden nesle aktarılmaktaydı. Günümüzde ağıtların hiç olmadığını da diyebiliriz. Çukurova’da bilinen ağıtların çoğu savaş yıllarına aittir. Yemen’de, Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda hayatını kaybedenlerin ardından bu bölgede yüzlerce ağıt yakılmıştır. Ağıtlarda, ölenin kişiliği, yaptığı iş, idealleri, nasıl öldüğü ve geride kalan yakınları dile getirilir.
Türk edebiyatının usta kalemlerinden Yaşar Kemal’in hayatında destanlar ve destan anlatıcılarının önemli bir yeri vardır. Destanları ve bunların anlatıcılarını severdi usta yazar, çocukluğunda birçok anlatıcıdan destanlar dinlemiştir.
Yaşar Kemal’in hiç görmediği, fakat çok iyi bildiği bir destancı da vardır. Bu, evlerinde devamlı olarak anlatılan, kendisinin de sık sık bahsettiği Abdale Zeyniki’dir. Van ve yöresinin ünlü destan anlatıcısı sık sık evde bahsedilirdi.
Abdale Zeyniki, Yaşar Kemal’in ailesinin Adana’ya gelmeden önce Van Ernis’teki evlerine gelmiş, diz çökmüş, destanlar anlatmıştır. Annesi Nigâr Hanım yıllarca bundan bahseder ve övünür.
Milli Mücadele döneminde Yaşar Kemal’in ailesi düşman işgali altındaki Van’ı terk ederek o zamanlar Adana’nın bir ilçesi olan Osmaniye’nin Göğceli olarak bilinen Hemite köyüne yerleşir. Kimi akrabaları da Kadirli ilçesine yerleşen Yaşar Kemal daha küçük yaşlarda ağıtlarla ve destanlarla haşır neşir olmuştur.
Yörenin ünlü âşıklarını da küçüklüğünden itibaren tanımaya başlar ve ilkokul çağlarındayken yetişkin biri gibi destan anlatmaya girişir. Hatta bunu meslek olarak bile düşünür.
İlkokuldan sonra Âşık Rahmi’nin yanına gidip beraber çalışma hayalleri kuran Yaşar Kemal’in bu arzusu yerine gelmez. Ailesi de zaten buna sıcak bakmıyordu. Yaşar Kemal Çukurova’da bir ara ünlü destan anlatıcısıdır. Destan anlatıcıları köy köy dolaşır. Aynı destanı anlatıcının her biri ayrı anlatır. Yaşar Kemal de Köroğlu destanını anlatır:
“Ayağıma kara bir şalvar giyerim, elimde bastonum, belim bükük dolaşırım. Öyle dik dursan inandırıcı olmaz. Destanı anlattıktan sonra, cebimdeki sarı defteri çıkarırım. Ağıt topluyorum derim. Analar, bacılar, başıma üşüşür bana ağıt yazdırırlar. Herkes yarışırdı bana ağıt vermek için.”
Okumak istiyordu ama paraları yoktur. Kadirli’den Adana’ya ortaokula gitmesi için öğretmeni Abdullah Zeki kasabanın zenginlerinden para toplar. Toplanan para o kadar fazladır ki liseyi de rahatlıkla bitirebilir. Fakat Yaşar Kemal gururludur, bu parayı kabul etmez. Toplanan parayı almamak için çok çaba gösterir, hatta evden bile kaçar bir süre köyün birinde saklanır. Parayı Yaşar Kemal’e vermek için onu her yerde arayan ilkokulu öğretmeni Abdullah Zeki, kendisinin tosunu satıp Adana’ya otobüs bileti aldığını duymuştur. Gideceğini, öğretmeninin duyduğunu haber alan Yaşar Kemal, otobüse binmez ve Kadirli’den Adana’ya kadar olan yüz beş kilometrelik yolu yürüyerek gider. Otobüste öğretmen kendisini yakalasaydı onu kıramayacak ve toplanan parayı almak zorunda kalacaktı:
“Oysa ben Abdale Zeyniki’nin diz çöküp destanlar söylediği bir evdendim. Böyle bir parayı nasıl kabul edebilirim!”
Hayatı boyunca, boyun eğme ihtimali ortaya çıktığında “Abdale Zeyniki’nin diz çöküp destanlar söylediği bir evdendim,” diyen Yaşar Kemal, hanelerinde ağır bir misafir ağırlamanın ömür boyu sorumluluğu olduğunun farkındaydı.
Hanenizi şereflendiren ağır misafir hayat boyu sizinle olacaktır ve buna göre yaşamınızı sürdüreceksinizdir. Aslında Yaşar Kemal üzerinden anlattığımın benzeri çok örnek vardır. Bu siyasetçi olur, sanatçı olur mutlaka örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Diğer yandan ağır misafire ömür boyu layık olmak zorundasınız...
Kaynakça: Mehmet Poyraz, Değişimin Destancısı Yaşar Kemal, KDY Yayınları, 2021.