Bir insan ne kadar kusursuz olabilir diye düşünüyorum ya da ne kadar birbirine benzer diye sorup duruyorum ne zamandır kendi kendime. Neredeyse herkes aynı. Kadınlar aynı. Kaşlar kusursuz, çok net çizgilerle çizilmiş, içi keçeli kalemle doldurulmuş gibi. Saçlar uzatılmamış ama çıt çıtla eklemeler yapılmış ve feci bir şekilde belli oluyor. Çocuk denecek yaştaki kızlarda sınırsız bir makyaj takıntısı.
Erkekler de artık ikiye ayrılıyor taytlı ve taytsız diye. Şu streçeziyeti de hayırlısıyla bir son bulsaydı da memleket rahat bir nefes alsaydı.
Giyim kuşam neyse de kusurlaşmaya çalışmak nereden geliyor dersiniz? Telefonlarda envai çeşit filtre ve makyaj programları, o da yetmiyor sosyal medya programlarının sunduğu filtre ve ışık seçenekleri. Bir takipçim vardı. Kadın bir gün bir fotoğraf koyuş profiline. Birden ekrana çıkıverdi. Kim bu acep dedim profiline girdim. Kadının diğer fotoğraflarına baktım. Dikkat ettiğimde kadının kullandığı tüm fotoğraflar o kadar flû ki anlamak mümkün değil. Kadının hiçbir resminde burnu görünmüyor. O kadar filtre uygulamış ki zor şer iki gözü görünüyor.
Dizi filmlere de baktığımızda da içaçıcı bir şey yok. Kadın sabahın köründe yataktan kalkar yüzünde bir ton makyaj. Ayol hiçmi akmaz o rimeller, kalemler, hiçmi düşüp yamulmaz o takma kirpikler. Nedir bu kadar kusursuzlaşma hastalığı? Ekrandan izleyiciye bulaşan bir virüs gibi sanki. Herkes aynı, saçlar, kaşlar, gözler, bakışlar.
Yine bir gün Taksim`deyim. Kadın yüzüne bir kaş çizmiş bildiğin trafik şeridi. Ama işin komiği kadın gülümsüyor ama kaşlar hüzünlü, tutturamamış yani.
Bırakın bir şeyler dağınık kalsın. Tamam makyaj olmazsa olmazımız, kadın milleti süslüdür. Ben de bir kozmetik canavarıyım ama bu kadar kopya olmak bu kadar aynı olmak ve kusursuzluk takıntısı insanı ve gözleri yoran, sıkan, sinir eden bir şey; Yirmili yaşlardaki kızların dudaklar şişmiş, alınlar şiş; Burada botoks var yazsalar daha az dikkat çeker. Durum o derece vahim ve bazı operasyonlar neredeyse kuaförlerde bile yapılıyor.
Bizlere yakışan yapılmış zaten, üzerine çok da fazla bir şeyler koymaya gerek yok hiçolmazsa 40`lı, 50`li yaşları geçmeden ( kendime de bir açık kapı bırakıyorum n`olur, n`olmaz J ) uğraşmayın kendinizle.