Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Cafer VAYNİ
Cafer VAYNİ

Gülmek Başka Baharlara..!

Söze Sezai KARAKOÇ`un deyimiyle ‘gül ile’ başlamak ya da Dilaver CEBECİ`nin deyimiyle ‘kalemimden gül damlasını’ isterdim. Ü lkemin ve çocuklarımın geleceğiyle ilgili kaygı, ızdırap, sıkıntı ve karamsarlık her yanımı dalga dalga sarmışken bu olmuyor.

Hayatımda hiçkötümser olmadım. Gelecekle ilgili felaket senaryolarını da sevmedim. Hatta başkalarının ve düşünce ürettiğini iddia eden kuruluşlarının hazırladıkları felaket senaryolarına da hiçitibar etmedim. Her zaman umut ve ümit duygularım ağır bastı. Bu umut duygusu içerisinde hep hakikatle yüzleştim Bir bakıma acı, sıkıntı, ızdırap, kan ve gözyaşı dolu olsa bile;

Çoğu zaman ‘adam olmak’ ve ‘mevkii ve makam sahibi olmak’ arasındaki ilişkiyi düşünür dururum. Ben düşünmesem bile bu soru kendiliğinden aklıma düşer. Ve kendimi bu düşünceden kurtaramam. Bu soru daha sıkıntılı başka bir soruyu doğuruyor Mevkii ve makam sahibi olunduğunda&nbsp ‘adam olmaktan’ uzaklaşılıyor mu acaba? Bu dünya ‘Sultan Süleyman`a bile kalmadı’ diyen bir tarihin çocukları olarak, dünyada ilelebet kazık kalacakmışız gibi yaşamak niye?

Neden belli makamlara gelenler yabancılaşıyor, bizden yani özünden uzaklaşıyorlar. Bir zamanlar sınavlara hazırladığımız, cebimizdeki üçkuruşumuzu paylaştığımız, ekmeği ve tuzu birlikte bölüştüğümüz, aynı değerler için ölümü bile göze aldığımız ve dostumuz dediğimiz bu insanlar niçin ötekileşiyor? Egemen zümrelerin,&nbsp kapitalist ve emperyalist söylem ile yaklaşımların ve menfaat çetelerinin brozanı nı niçin öttürüyorlar? Hani biz, alçakça bir şeyi elde etmektense onurlu bir biçimde ondan vazgeçerdik; Borcumuz namusumuzdu. Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardı. Ahde vefamız vardı.

Bize ne oldu? Niye böyle olduk? Bu doymazlık, hırs, ihtiras, açgözlülük, gaflet ve delalet niye? Hakkımız olanı aramak, korumak ve almak yerine neden başkalarının haklarını gasp ediyoruz? Yoksa kültürel anlamda yozlaşmadan daha ileri giderek çürüdük mü? Bütün bu sapkınlığı ‘kültürel çürüme’ kavramı ile ifade edebiliriz. Çünkü tam bir kültürel çürüme içerisindeyiz.

Bazen sokaktaki insanlara ‘gözlerinin feri hani’ diye sormayı düşünüyorum. Çocukluğundaki çakmak gibi yanan, ışıl ışıl parlayan gözlerindeki feri yok olmuştu çoğunun. Yani duygu, inançve umutlarını kaybetmişlerdi. Mutsuz insanlar yığını haline getirilmişlerdi. Felaketimize sebep olan bu ateşi acaba kim yaktı? Kim söndürecek?

Kim dedim de aklıma bir yüce zat (!) geldi. Hikâye, menkıbe, masal ve kıssadan hisse geleneğimize uygun olarak bir şahsiyetin bende &ndash belki de milyonlarca insanda- bıraktığı izdüşümü paylaşmak istiyorum. Ya da koparıp götürdüklerini;

Hikâye bu ya, zamanın birinde bir zat varmış. Bu zatın çocukluğu pek kötü geçmiş. İlk ve orta tahsilini yatılı okullarda tamamlamış. Bu dönemde muallimlerden nefret eden bir psikolojiye bürünmüş ve bu çarpıklıktan hiçbir zaman kurtulamamış. Yine kibirli, kendini beğenmiş ve başkalarını küçümseyici karakterine de bu dönemde bürünmüş. Ü niversiteyi bitirmiş ve ardından yüksek lisansını tamamlamış. Doktorada ise bir ecnebi memleketinde soluğu almış. Gitmiş olduğu ecnebi memleketinin hayranı ve yandaşı olarak yurda dönmüş ve Türk üniversitelerinden birisinde görev almış. Yazılarının bir kısmında doktorasını tamamladığı ecnebi memleketinin propagandasını yapmış. Hatta bu memleketten bazı şahsiyetleri ‘Türk dostu’ diyerek göklere çıkarmış! Bazen de kedi-köpek meselesi gibi alanı dışında çok anlamsız konularda da yazılar yazmış.

Yenilgi yenilgi büyüyen, büyüdükçe de insani yönü azalan bu zat gel zaman-git zaman milletin vekili seçilmiş. Bu aşamada yabancı memleketteki dostları da ona referans olmuşlar. Bu zat kısık ve yabancı vurgulu ses tonuyla meclis çatısı altında büyük nutuklar söylemiş. Eğitim, kültür ve yolsuzluk eksenli bu konuşmalar önce meclisin kubbesinde ve bilahare bizim mahfillerimizde çınladı. Çok etkilenmiştik, çok sevmiştik. Mecliste sanki bir bilge, bir düşünür konuşuyordu. Adeta Neyzen TEVFİK`in

‘Kime sordumsa seni yok dediler.

&nbsp Kimisi deyyus, kimisi arsız dediler,

&nbsp Künyeni öğrenmek için partine ettim telefon,

&nbsp Bizdeki kayda göre o şimdi mebus dediler:’ dizelerinin tarihe karıştığını düşündük.&nbsp

Sonradan ne olduysa oldu, bu zat değişti. Bu değişim onun statüsünü daha da yükseltti. Dünyalar sanki bizim olmuştu. Sadece dünyalar değil öte dünya ve tüm evren bizimdi. Yüreğimizi güm güm attıran sevincimizi herkesle paylaşıyorduk. Çünkü onun milletin mak&ucirc s talihini döndürecek, kara olan kaderini ak yapacak yegâne şahsiyet olduğuna inanıyorduk. Herkesin mutlu olacağına dair inancımız da tamdı.

Lakin yanılmışız. ‘Hepsi yalanmış Ü sküdar’ diyen ozanın deyişiyle her şey yalan ve yanılgıdan ibaretmiş.&nbsp

Mutluluğumuzun resmini çizebileceğini düşündüğümüz bu zat hepimizi mutsuz etti. Ortaya büyük projeler yani, büyük yalanlar attı. Hepsi balonlar misali teker teker söndü. ‘İşime politikayı bulaştırmayacağım’ dedi. En fazla politikaya işini o bulaştırdı. ‘Hakka ve hukuka mutlak riayet edeceğim’ dedi. En büyük haksızlıkları ve adaletsizlikleri uyguladı. ‘Demokrasi ve hukukun üstünlüğünü’ ısrarla savundu ama yargı kararlarını uygulamayarak antidemokratik ve hukuk karşıtı davrandı. Tazminat ödemeye mahk&ucirc m edilsede yargı kararlarını uygulamadı. Vicdanları sızlattı.

Yine bu zat devrinde yayınlanan yüzlerle ifade edilebilecek kanun, yönetmelik, genelge, yönerge ve emirden oluşan mevzuat yığını hem hukuki hem de sosyolojik manada kadük kaldı. Her türlü adaletsizliği, hak yemeyi, yanlışı, keyfi görevden almayı ve haksız atamaları bir kılıfa uyduran bu mevzuat yığını belki de doktora tezlerine konu olacaktır.

Bu olan bitenlerden dolayı yüz binlerce insan ona çok kızdı. Onun adının her geçtiği yerde edep sınırlarını aşacak söylemler gelişti. Tansiyonlar yükseldi. Türk tarihinde böylesi bir durum olmamıştı. Herkes ama herkes ona kızıyor ve öfkeleniyordu. Sebepler farklı olsa da ortak payda bu idi.

Dediğimiz gibi bütün projeleri balon gibi söndü. Kısık sesiyle söylediği bütün sözleri gök kubbede bir seda olarak kaybolup gitti.

&nbsp Şimdi nerede, ne düşünür bilinmez.

Muhakkak ki bütün faniler gibi tarihimizin ve coğrafyamızın kuytu bir köşesinde yerini alacaktır.

Bizim de, kıssadan hissemiz budur.

Sözümüze atalarımıza uyarak ‘gül ile’ başlamak veya kalemimizden gül damlamasını isterdik.

Kısacası gülmek isterdik.

Ne yazık ki başka baharlara kaldı;

&nbsp

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER

ÖNE ÇIKANLAR

1