Ülkelerde çoğunluğu oluşturan, çokluk yolunun yolcuları, doğal hayata verdikleri zararları görmezler, yollarının sonunun ölüme çıkacağını düşünmezler.
Amerika başta olmak üzere seküler ülkelerin, her alanı dönüştüren, düşünce ve eylem dünyalarını, “azlık ölümdür, çokluk ölümsüzlüktür” ilkesi belirliyor. Ve uyuşturucu bağımlılığı gibi, çokluk bağımlılığı Holywood’dan, Disneyland’den dünyanın bütün ülkelere ihraç ediliyor, Amerikalılar gibi yaşamak, bir mutluluk olarak sunuluyor.
Doğrularıyla, yanlışlarıyla, başarılarıyla, başarısızlıklarıyla,“New York’tan Los Angelas’a Yeni Roma” kitabımızda Amerika ayrıntılı olarak ele alınır. İnsanları yoldan çıkaran çokluk sevdası, Amerikalıların ekonomik, siyasal, kültürel hayatlarında, vazgeçilmez bir yer tutar. Amerika’nın bütün zenginlikleri, açgözlü Avrupalı göçmenler tarafından yağmalanır.
“Amerika’nın Bağımsızlık” ve Fransa’nın “İnsan Hakları” bildirileri bütün insanların eşitliğine ve özgürlüğüne vurgu yaparlar. Ancak Amerika’nın göçmenleri, yerlileri insan haklarına ve özgürlüklere hak edecek konumda görmezler. Amerika’yı kuran Avrupalılar, göçmenlere yer açmak için yerlileri topraklarından kovarlar.
Dünyanın bütün ülkelerinde insanlar, ellerine geçenleri durmadan çoğaltmada, birbirleriyle gece gündüz yarışıyorlar. Artık hiçbir ülkede, insanlar ellerinde olanlarla yetinmiyorlar. İnsanlar ister İstanbul’da, ister Londra’da, ister New York’ta yaşasınlar, ellerine geçenleri çoğaltma derdine düşerek, çoklukta birinci olmaya çalışıyorlar.
İslam öncesi Mekke’lilere benzeyen, Yirmibirinci yüzyıl insanları, evlerinin, arabalarının, yatlarının çokluğuyla öğünüyorlar. Çokluğun önem kazandığı gösteriş dünyasında, herkes birbirini bildikleriyle değil, ellerindekilerle değerlendiriyor. İnsanların ellerindekilerin çokluğu, bildiklerinin çokluğundan daha çok önem kazanıyor.
İnsanlar hem uyurken, hem uyanıkken rüyasını gördükleri biriktirme tutkusuyla, av peşinde koşan avcılar gibi, çokluk peşinde koşuyorlar. Çokluğun akıllarını başlarından aldığı insanlar, hiç ölmeyeceklermiş gibi, ellerine geçenleri çoğaltmaya çalışıyorlar. Ve ne kadar çok biriktirirlerse, o kadar huzurlu ve güvende olacaklarını sanıyorlar.
İkibinli yılların başında, Önce Rusya’nın başını çektiği Komünizm’in, ardından Amerika’nın öncülüğünü yaptığı Kapitalizm’in çökmesiyle, bütün ülkeler sonu gelmeyen savaşlarla, yeni bir dönüşüm öncesinin acılarını yaşıyorlar. Yeni dönemde bütün ülkeler, “Sahte” dinlerden “Gerçek” dinlere dönmenin sancılarını çekiyorlar.
Çokluk bağımlısı insanların ellerinde, dünyanın bütün kaynakları, bedevaymışcasına tüketilerek, yeni Nuh Tufan’larına davetiye çıkarılıyor.