Bunun için kuruluşlar, ekonomik alanlara yaptıkları yatırımlar yanında, kurdukları kazanç amacı gütmeyen vakıflarla, eğitimden sağlığa kültürel alanlara önem veriyorlar ve yatırım yapıyorlar. Zamanın nabzını tutan kuruluşlar, ürettikleri ürünlerle pazarları, verdikleri hizmetlerle gönülleri kazanıyorlar.
Yerel kuruluşlar siyasal sınırlara, yerli ürünlere önem verirken, küresel kuruluşlar ekonomik sınırlara, dünya ürünlerine ağırlık veriyorlar. Ülkeler arasında siyasal sınırlar çok değişmezler, ekonomik sınırlar ise sürekli değişirler. Dünya pazarlarında büyük payları olan kuruluşların, küresel alıcıların kültürlerinde daha büyük payları olur. Bu yüzden küresel kuruluşların hedeflerinin başında, ürünlerinin bütün dünya pazarlarında aranmaları geliyor.
Kenichi Ohmae’nin “Yeni Küresel Sahne” kitabında, uzun uzun tartıştığı gibi, küresel kuruluşlar iki yüzlü Janus’a ya da iki başlı Selçuk Kartalı’na benzerler. Bir yüzleriyle, bir başlarıyla ülkelerine, bir yüzleriyle, bir başlarıyla bütün ülkelere bakarlar. İnsanlığın yüzyıllar içinde zenginleşen bilgi ve bilgelik birikimleri, nasıl bütün ülkeleri dirençle karşılaşmadan dolaşırsa, kuruluşlarını yıllar içinde gelişen ürünleri ve kültürleri, hiç zorluk çekmeden, her ülkedeki alıcılarına ulaşırlar.
Yirmibirinci yüzyılda Türk ve İslam dünyasının kuruluşlarının yöneticileri, İslam’ın ilk yıllarının Abdurrahman Bin Avf’larını izliyorlar. Onlar Asya ve Avrupa ülkeleri yanında, Afrika ve Amerika ülkelerindeki insanların, gönüllerini kazanıyorlar, pazarlarının yollarını öğreniyorlar. Onlar sınır tanımayan, yorulma bilmeyen kuruluşlarıyla, üretimdeki ve yönetimdeki güncel gelişmeleri, çok yakından izleyerek, bütün ülkelerin küresel kuruluşlarıyla yarışıyorlar.
Üretimde paylaşımı, yönetimde katılımı artırmada, sürekli yenilenen kuruluşlar, uçaklar gibi gökyüzünün sonsuzluklarında, gemiler gibi denizlerin derinliklerinde dolaşırlar. Ancak şehirlerin içlerinde ulaşımı sağlayan metrolar gibi, toplumla bütünleşerek hayatı kolaylaştırmaya, insanların ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorlar. Onlar dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, bütün insanların gönülllerindeki, ülkelerin pazarlarındaki yerlerini genişletiyorlar.
İnsanlar arasında ayrım gözetmeden, insanları üreten eller olmaya, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan kuruluşlar, gönüllerle birlikte pazarların yeni fatihleri oluyorlar. Onlar birbirleriyle olumsuz düşünerek, her çözümde bir sorun aramadan, her soruna bir çözüm bulmada yarışıyorlar. Onların bulundukları ülkelerde, bulundukları şehirlerde insanlar, birbirleriyle çevreye zarar veren tüketime değil, çevreye dost üretime özendiriliyorlar.
İnsanların gönüllerini kazanan kuruluşlara, ülkelerin pazarlarının bütün kapıları açılır. Başarılı kuruluşlar her soruna bir çözüm, başarısızlar her çözüme bir sorun bulurlar. Kuruluşlar dünyasında pazarlara giden yollar,insanların gönüllerinden geçerler.