Geçtiğimiz hafta Diyanet kurumunun elindeki fırsata değinmiş ve örnekler vermiştik...
Bu konuda camilerin sadece ibadet etme yeri değil aynı zamanda meşveret için de sosyal platform olduğuna dikkat çekmek istemiştik...
Çünkü adı üstünde cami demek cem olunan bir araya gelinen, ibadet edilen yer demektir...
Nitekim Sevgili Peygamberimiz de müminlerle daha çok camide bir araya gelmiyor muydu?
Sevgili Peygamberimizi överken ne diyoruz? O sadece bir aile reisi değil, örnek bir babaydı... O sadece devlet başkanı değil aynı zamanda örnek bir tüccardı... O iyi bir sohbet ehliydi...
Yani Sevgili Peygamberimizi bir aksiyoner olarak hayatın her safhasında gören bir dinin mensuplarıyız...
O halde Diyanet kurumu da cuma günleri vaazlarında insani ilişkileri, evlilik içi sorunları, arkadaşlık ilişkilerini, öğrenci öğretmen iletişimini, çalışan çalıştıran arasındaki münasebetleri uzmanlarından konuklar çağırarak niye vaaz ettirmez?
Evlilik üzerine hutbe okutulması bu açıdan büyük bir adımdır... Diyaneti bu kararından dolayı alkışlıyoruz... Tebrik ediyoruz...
Konuya sadece dini ritüeller açısından değil iletişim penceresinden de bakmasını, bu büyük imkânı bu toplumun insanlarına sosyolojik açıdan da bir hizmet verme mekânı olarak değerlendirmesini öneriyoruz...
Hutbede denilmişti ki:
“Evlilik hem kadına hem de erkeğe dini, hukuki ve ahlaki sorumluluklar yükleyen mukaddes bir sözleşmedir.”
“Evlilik, külfet değil berekettir; meşakkat değil rahmettir.”
Bu anlamda toplumun bilinçlenmesine yönelik güzel bir tespiti dile getiriyor:
“Düğünlerde asıl olan tevazu ve sadeliktir” deniliyor. Gösteriş, aşırılık ve israftan uzak durmaya çağrı yapılıyor.
Buna dikkat edilmediğinde ailelerin sıkıntıya girdikleri gerçeğine vurgu yapılıyor...
Yeni evlenecek olanların borç altında ezilmemesi gerektiğini anlatıyor...
Gerçekten de bu şekilde evlenen birçok yeni çift hayatlarının en güzel zaman dilimini, maddi kaygılar nedeniyle huzursuzluk ve zorluk içerisinde geçiriyor.
Ve aile içi sorunların birçoğunun da temelini oluşturuyor...
Hani bir yastıkta kırk yıl denilen evlilikler artık hayal olmaya başlıyor…
Niçin?
Çünkü yeni evliliklerde evliliklere genelde gençlerin kendileri tek başına karar veriyor...
Burada görücü usulü evliliği savunmak veya karşısında olmak değil amacımız...
Tabii ki evlenecek gençlerin kararları çok önemlidir evlilikte...
Ama şu da bir gerçektir... Gençler karar verirken duyguları daha ağır basıyor...
Nitekim günümüzde sevgilim, aşkım, çıktığım kız, çıktığım erkek gibi kavramlar artık kimseye yabancı gelmiyor. Artık gençler sevgilisi olduğunu ana babalarından gizlemek yerine oturup ana babasıyla sevgilisini konuşabiliyor ve onu ailesiyle tanıştırmakta sıkıntı yaşamıyor.
Bu özgüven ve serbestinin doğru olup olmadığı da bizim konumuzun dışında...
Ama işte bu noktada bizi yanıltan bir algı var:
“Gençler artık her şeyi biliyor. Bizim onlara bir şey anlatmamıza gerek kalmadı” duygusu büyük hataları da beraberinde getiriyor.
Oysa gençlerin duygularına göre hareket etmesine “cahillik” denildiğini biliyor muyuz? Cahillik kelimesi burada bilgisizlik, okumuş yazmış olmamak anlamında değildir...
Cahillik duygunun ağır bastığı, akıl ve mantığın üstünün örtüldüğü durumlar demektir...
“Gençler bir cahillik etmiş” derken işte bu anlamda kullanılmaktadır.
Yetişkinlerin ve gençlerin birbirini tamamlaması için söylenmiş güzel bir söz vardır...
“Gençler bilseydi, yaşlılar yapabilseydi”
O zaman akla ne geliyor?
Gençlerin gücü, yaşlıların tecrübeleri ile birleştiğinde çok başarılı sonuçlar elde edilebiliyor...
Sonuç olarak Diyanet İşlerinin camilerde müminlere yönelik dini ritüelleri anlattığı gibi dünyevi olarak da hayatta başarılı olabilmek, mutlu olabilmek, bir ve beraber yaşayabilmek için gereken ve adına topyekûn “medeniyet” dediğimiz konularda cemaatini de bilgilendirmeyi üstlenmesi çok önemli bir hizmettir.
Bu hem insanımız için hem Diyanet İşleri kurumumuz için çok hayırlı bir hareket olacaktır...