Geçmişin ağaçları meyvelerini gelecekte verirler. Sınırları aşmasını bilen büyük şairler, çekirdeklerdeki ağaçları ve ağaçlardaki meyveleri şiirlerine yansıtırlar. Her ağaç çekirdeğine göre meyve verir. Nasıl çekirdekleri sağlam olan ağaçların, meyveleri güzel olursa, şairleri güçlü olan toplumların, gelecekleri aydınlık olur.
Şiirler düşüncelerin olduğu kadar, duyguların da çekirdeklerini yapılarında taşırlar. Şiirlerde düşünceler duygulara, duygular düşüncelere dönüşürler. Şairler toplumların geçmişlerine ayna tuttukları gibi, geleceklerine de ayna tutarlar. Sezai Karakoç, Türk şiirinin üç ana kaynağı olarak, Yahya Kemal, Mehmet Akif ve Necip Fazıl'ı görür. Yahya Kemal Anadolu insanına dünden, Mehmet Akif bugünden ve Necip Fazıl da yarından bakmıştır.
Mehmet Akif şiirinde, Türk toplumunun Avrupa ülkeleri karşısında, yüzyıllarca sürdürdüğü üstünlüğü, yitirmesinin ekonomik, siyasal, kültürel hayattaki yansımalarını, çok yalın ve gerçekçi bir dille ele almıştır. Onun kadar bütün boyutlarıyla, yaşadığı yılları şiirine yansıtmayı başaran, başka bir şair yoktur. O Anadolu insanının savaş alanlarında gösterdiği başarıyı, ekonomik alanlarında gösterememesinin, kaynaklarını sorgulayıcı bir dille ortaya koymuştur.
Mehmet Akif görünmeyen dünyayı, görünen dünyadan daha çok seven, Anadolu insanının hem özü hem de özetidir. Anadolu insanının babası Orta Asya'dan, annesi ise Balkanlar’dan gelmiş, Söğüt'te buluşmuştur. Türkler İstanbul'da yeniden doğmuş, birer Horasan erenidir. Anadolu'yu Anadolu yapan Türkler tarihleri boyunca, Batı karşısında yenik düşen, Doğu insanını yeniden ayağa kaldırmaya çalışmışlardır. Son Peygamberin sevgisini kazanan İstanbul, Türklerin kutlu kentidir.
Türkler için İstanbul, Türk ve İslam dünyasına, hiç bıkmadan, usanmadan yön gösteren, muhteşem bir deniz feneridir. Deniz fenerleri olmayan toplumlar, tarihin kayalıklarında parçalanıp yok olurlar. Bu yüzden Türkler, tarihlerinde, iğneyi Avrupalılara batırırken, çuvaldızı da kendi toplumlarına batırmaktan çekinmemişlerdir. Türkler tarihlerinde, hiçbir zaman karamsarlığa düşmemişlerdir. Türklerin düşünce dünyası, kötümserlik dünyası değildir.
Orta Asya, Balkanlar ve Orta Doğu üçgeninde, bütün yollar Doğu ve Batı'nın, medeniyet merkezi İstanbul'a çıkar. İstanbul yalnızca İslam dünyasının değil, bütün dünyanın ateşi sönmeyen ocağı, parlaklığını yitirmeyen yıldızıdır. İstanbul Son Peygamberin duasını almıştır, ezanlarla korunan şehirdir. İstanbul'un semalarında hiçbir zaman karamsarlık bulutları görülmemiştir. İstanbul'da coğrafya Türklerin, önceden okunmayan, önceden bilinmeyen kaderidir.