Kim mutlu olmak istemez ki? O 'Mandıra Filozofu'nun rahatlığını kim arzulamaz? İyi de hepimiz birden işi gücü bırakıp sahillere akın edemeyiz herhalde. Mutluluğu birçoğumuz ara sıra tesadüfen yaşıyor. Çünkü mutluluğun tercih edilebilir bir seçim olduğunu hala kavrayamayanlarımız var. Peki kazın ayağı gerçekten de öyle mi?
Mutluluğu, bize dayatılan bir seçenek olmaktan çıkartıp yegane tercihimiz olarak belirlememize kim engel koyabilir ki? Hal böyleyken, oturup bazen uzun uzun düşünmeli insan evladı.
Mutlu olabilmenin sırrı sadece sorunlardan uzaklaşmakta mı yoksa mevcut sıkıntıları çözmek için gösterilen gayretin nihayetindeki mükafatta mı?
En iyi cevabı belki yine de Abidin Dino çizerdi ama Rahmetli Nazım'ın da dediği gibi “Çok şükür, çok şükür bugünü de gördüm. Ölsem gam yemem gayrının resmini yapabilir misin üstat?” sözüne karşılık o da ona yine şiirle cevap vermişti. İçi hasret dolu mısralarla bir nakış gibi işlenmiş şiirini “Yapardım mutluluğun resmini. Buna da ne tuval yeterdi ne boya” dizeleriyle bitiren Abidin Dino, aslında ta o günlerden mutluluğun sırrını muhteşem bir felsefi göndermeyle günümüze aktarıyordu.
Mutluluk seçeneğimiz değil, yegane seçimimiz olmalı ki hedefe odaklandığımızda motivasyonumuzu bertaraf edebilecek en güçlü silahımız haline gelebilsin. Öyle bir seçimdir ki mutluluk, etrafındaki bireylere de bulaşır. Mutlu insanın yanında birdenbire bizim de yüzümüzde güller açmaz mı? Pozitif olmak ile mutlu olmak arasında dağlar kadar fark var, ikisini karıştırmamak lazım. Bize telkin edilmeye çalışılan daima pozitiflik oldu ve resmen kişisel gelişimciler ya da yaşam koçları tarafından dayatıldı bünyemize.
Kimse bize 'Mutluluğu seç`demedi. Olumlamalar, sırlar, pozitivizm gibi geçici fren mekanizmaları kısa bir süre benliğimizi rahatlatsa da bir süre sonra önü kolay alınamayacak depresif pozisyonlara itebileceği saklandı insanlıktan. Çok duymuşuzdur; 'Filancanın haline bak da şükret durumuna`diye. Ömrümüz yettiğince de duymaya devam edeceğiz. Elbette şükredelim, asla bırakmayalım şükretmeyi. Bizi ayakta tutan ender unsurlardan biridir bu. Hep denmiyor mu; 'Korktuğun şeyin üzerine git, işte o zaman kurtulursun`diye? Peki o zaman bu gerçeklerden kaçış niye ve nereye kadar sürecek? Bu alandaki her uzman kendine göre bir cevap vermiş buna ve birçoğunun derdi bu soruna çözüm bulmaktan öte kitap sayfalarını doldurmaya çalışmaktan ileriye gidememiş maalesef.
Sorunların üstüne üstüne gitmeden, kara kara düşünüp çözüme odaklanmadan ve hepsinden önemlisi de geçmişimizle barışmadan altından kalkabileceğimiz problem yok gibi. İşte sır aslında budur belki de. Geçmişimizle yüzleşmek. Ummadığımız bir eksikliğimizin geçmişimizden, çocukluğumuzdan miras kalabileceğine inanamıyoruz. İnanmadığımız için de bunları yok etmek üzere bir çaba sarf etme lütfunda da bulunmuyoruz.
Mutluluğun bir diğer yolu da paylaşmaktan geçiyor. Sadece maddiyatı paylaşmak değil bu. Başkalarının da kendimiz gibi başarıyı elde etmesi amacıyla fikirlerimizi, deneyimlerimizi paylaşmak üzere tutkulu bir biçimde sorumluluk taşıyabilmek, mutluluk kapılarını sonuna kadar aralayacaktır insanlık için. Dünyada asıl sevdiğimiz şeyin gerçekte ne olduğunu bulana kadar tutkumuzun peşinden koşmak bizi “Kim olduğumuz”un cevabına ulaştıracaktır.
Şu anda ne olduğumuzu biliyoruz belki ama gerçekte kim olduğumuzun farkında mıyız? Veyahut bunu öğrenmek için yeterince cesaretimiz var mı bakalım?
İhtiyacımız olan ise sadece ve sadece hayallerinizin peşinden sürüklenmek aslında. Ancak bu cesareti gösterebildiğimiz andan itibaren içimizdeki gerçek potansiyelimizi dışarı çıkarabiliriz.
Herkes ara ara mutluluk yaşar. Geçici mutluluklar sadece mutsuzluklarımızın acısını dindirir. Kalıcı mutluluk ise kim olduğumuzla alakalıdır. Keşfe çıkıp aslında kim olduğumuzu bulduğumuz gün bu dünyadaki asıl görevimizde yol alıp gerçek mutluluk kaynağını tanıdık tanımadık herkese dağıtmamız gerekir. İşte o zaman gönül rahatlığı içinde yaşlılığımızda pişmanlık duymadan nihayete doğru yürüyebiliriz. Aksi taktirde keşkelerle son bulan bir hayatın son evreleri bile o gördüğünüzde halinize şükrettiklerinizden daha da acınası bir hal alabilir.