İlk çocukluk yıllarında ruhunu memleketinde dinlediği masallar, maniler, türkülerle yoğurur. Babası, Bayburt’un kendi ifadesi ile Doğu’nun en iyi fotoğrafçısı ve Bayburt Halkevi bandosunun şefidir. Yaşadığı dönemde çevresinde okuyan, şiir zevki olan insanlar vardır.
Âşık Hicrânî Taştan ile babasının yakın dostluğu vardır. Sene 1937, Fırat Kızıltuğ iki yaşındadır; Hicrânî Baba seyreder seyreder, sekiz kıtadan oluşan Fırat şiirini yazar:
“Hicrânî’yem yem verdim methin
Mevlâ göstersin himmetin
Bülbülü sekiz cennetin
Yurd-ı Fırat’a bir bahın.”
Tarihi, kişilerin biyografileri üzerinden okumak, dönemin şartlarını detaylandırmak, bir sanat dehasının nasıl yetiştiğini anlamak yönünde etkileyicidir. Edebiyatçı Menekşe Özkaya Tutum’un, “İki Fırat İki Kızıltuğ” eseri edebiyat ve mûsikînin yakın tarihini okumak, sanat dehası Fırat Kızıltuğ’un “Bir demet hayat hikâyesi” nden feyiz almak imkânı sunuyor. Fırat Kızıltuğ, 1. Cihan Harbinden kalma dedeler, büyükannelerin elinde ölüm, göç, yitirilen mal mülkler, vatan topraklarında görülen zulümlerin hatıralarını dinleyerek büyümüş ve geldiği noktada: “Türk’ten başka kim varsa, ona karşı tepkili olma durumuna geldim. Yani reaksiyoner oldum. Bana göre dünyada iki millet var: Türkler ve başkaları.Herkes de bize düşmandır. Ha benim yabancı dostlarım var. Rus, Alman, Hollandalı… Essen’de var, Londra’da var. Hepsi var ama bunlar bireysel dostluklar. Milli olarak, milletler arası olarak maalesef kimse kusura bakmasın ama tarafım.” düşüncesine sahip olmuştur.
Cumhurbaşkanlığı Korosu viyolonsel sanatçısı, bestekâr, şair ve yazar Fırat Kızıltuğ; Hoca Ahmet Yesevi’nin şiirlerini bestelemiş, Türk dünyasında “Kul Ozan” mahlaslı şiirleri ile büyük saygı görmüş “Türk Dünyasına Üstün Hizmet Ödülü” almıştır. Besteleri, çok sesli eserleri, basılmış eserleri, çocuk besteleri, gençlik şarkıları, icrâ ettiği konserler, “Türk Mûsikîsi Semineri” adı altında verdiği onlarca seminer, edebi eserler, yetiştirdiği talebeler ile çağıl çağıl akmış, ömrünün her dönemini üreterek geçirmiş ve sayısız ödüle layık görülmüştür.
Akıl Fikir Yayınları’na ziyaretleri esnasında karşılaşma şansımız olan ve sohbetinden istifade ettiğimiz Fırat Hocamız, bir kişinin ellerine bakınca enstrüman yatkınlığı olup olmadığını anlayabildiğini söylemiş, benim ellerime de bakıp, “Sen de bir enstrüman öğrenebilirsin,lavta öğrenmeni tavsiye ederim.Sana lavta dersi verebilirim.” demişti, o günün koşullarında ders almak mümkün olmadı ama bu teveccüh beni onurlandırdı, Hocamızın tavsiyesi bir gün gerçekleşir belki de…
Bilge Fırat Kızıltuğ, bir kitap fuarında merhum Üstün İnanç’ı ziyaret etmişti. Birbirlerine olan nezâketleri, iltifatları, sevgi, saygılarını sözcüklere dökmek imkânsız. Üstün İnanç, fuara kadar zahmet edip yorulduğu için üzülürken, Fırat Kızıltuğ bir imza gününde dostu ziyaret etmemek olur mu diye atıfta bulunmuştu. Bize de hayranlık ile onların diyaloglarını seyretmek düşerdi.
Cemil Meriç, “Ben mazlum medeniyetin sesi olacağım” der, mazlum medeniyetin gür sesi olan büyüklerimizi edebi istirahatlerine uğurlarken bizler onların insana verdiği değer, nezâketlerinden, bilge sohbetlerinden yoksun kalıp mazlumlara dönüşüyoruz. Hepsine rahmet olsun, mekânları cennet olsun.
Fırat Kızıltuğ çiçek tarlasına dönüşen eserleri ile yaşayacak…