Grand Pera Emek Sahnesi'nde festival başkanı Faysal Soysal'ın moderatörlüğündeki etkinlikte, dünya sinemasıyla ortak çalışma noktalarının neler olabileceği, ileriye dönük neler yapılabileceği ve Khleifi'nin sanat serüvenine dair konular ele alındı.
Khleifi, sinemayla karşılaşma ve sevme sürecine dair, farklı dönemlerdeki çekilmiş filmlerden yararlandığını söyledi.
İlk gençlik yıllarında izledikleri filmlerin gişeye yönelik Batılı filmler olduğunu ifade Khleifi, "Bir filme başlarken eski filmlere bakarım. Hatta 1930'lu yıllarda yapılmış filmlere de bakarım. O yönetmenler de bana arkadaş gibi gelir. Sinema sentez gibi bir sanat dalı. Eski filmleri izlemekteki amacım onları tekrarlamak olmadı. İzlediğimde amacım yeni bir sentez yaparak film çıkarmak." dedi.
Khleifi, sinemayla olan ilişkinin farklı katmanlarda ilerlediğini dile getirerek, şunları kaydetti:
"Bazen sorarlar 'neden senaryo yazmamız gerekiyor?' diye. Bu çok önemli bir soru. Bunu anlamamız gerekiyor. Filmin yapılması, yönetilmesi için senaryonun önemi çok büyüktür. Bunlar ne kadar detaylı bir şekilde yazılırsa yönetmenlik daha kolay bir hal alabilir. İlk filmi yaptığımda bunları bilmiyordum. Filistin'e dört kişi giderek uzun metrajlı film yapmaya başlamıştık. Ben 1948 yılında olanları yaşamadığım için fikir yürütemezdim. Onun için insanların dilinden aktarmaya çalıştım. Ben bu şekilde belgesel ve kurmaca arasındaki engeli kırmaya çalıştım. Şiirsel bir şekilde yazmaya çalıştım. Bu ilk filmde 'Verimli Hafıza' aslında şiirin çok büyük önemi vardı. Mahmud Derviş'in şiirlerinin üstüne inşa edilmiş bir film olabilir. Şiiri sahneye nasıl uyarlayabileceğimi de çözmem gerekiyordu. Bütün filmlerim kadın duygusu üzerine yapılmıştır. "
"Celile'de Düğün" filminde de benzer yöntemi kullandığını belirten ödüllü yönetmen, aralarında Nazım Hikmet'in de bulunduğu dünya şairlerinin şiirlerini yansıtmaya çalıştığını anlattı.
"Film, izleyene düşünme alanı yaratıyor"
Khleifi, Filistin'de yaşananları televizyondan izlerken bazı şeylerin normalleşmeye başladığının altını çizerek, "Sürekli aynı sahneler ve efektler var. Zamanla ona alışıyorsun. Artık hepsi doğal geliyor. Sürekli salt tekrar seyirciye bir şey katmıyor. Film, belgesel de olsa aslında orada izleyene de düşünme alanı yaratıyor. Zamanla fikir üretebiliyor. Televizyonda şu an izlediklerimiz arşiv olabilir. Sinemanın verimli tarafı hafıza yaratması ancak televizyon unutkanlık yapıyor. Böylece yönetmen bir film yaparken şunu bilmesi lazım televizyon gibi gürültü aktarmıyor." değerlendirmesinde bulundu.
Filmlerinde hafıza, toprak, taş, zeytin ağacı, kadınlar, masallar gibi sinematografik tercih ettiği imgelerin yaşadığı topraklarda yok olmaması için yer verdiğini aktaran Khleifi, "Biz içimizde geleceğe dair umutlarımızı taşıyoruz. Ben işgal altındaki bir devlette doğup büyüdüm. Herkes bizim için şu görevi biçiyordu. Bu nesil artık İsrail devletini kabul edecek. İsrail vatandaşı olarak yaşayacağımızı kabul ediyorlardı. Bizim nesil İsrailli olmadı. Ben çok fazla pasaport taşıyabilirim ama ben ve çocuklarım torunlarım Filistinli. Bunu diri tutmamız gerekiyor. Bizim güçlü olan yanımız yaratıcı olmamızı gerektiriyor." dedi.
Konuşmaların ardından soru-cevap etkinliğiyle program sona erdi.
"6. Uluslararası Dostluk Kısa Film Festivali", yarın akşam Atatürk Kültür Merkezi Tiyatro Salonu'nda ödüllerin sahiplerini bulacağı gala programıyla sona erecek.