Yağmurlu bir çarşamba günü, Sofular Mahallesi’ni başlangıç noktası seçerek Fatih Câmi’sini hedefleyip mahalle aralarında dolaşıyorum. Fetihler, istilalar, salgınlar, yangınlar, depremler birbirini takip eden zamanlar içinde yıkılmış yeniden yapılmış bütün bir hayatı içine sığdırmış semtin her bir taşı, toprağı. Zaman kervanı içinde bir yolcu olarak, nesillerin geçiş töreninde gibiyim. Kaç ayrılık, dönüşü olmayan veda, gurbet, sefalet, açlık. Nerede o eski günler derken eskiye ne kadar hâkim olduğumuzu düşünmeden geçemiyorum.
Bizans, Fatih’in İstanbul’u, eski imparatorluktan günümüze uzanan yapılar sarmaş dolaş, mahalle aralarında, tarihi mekânlarda dolaşmak kadar iyi bir öğretici olamaz. Fatih Külliyesi’ne yaklaştıkça adım adım kalabalığın, hareketin içine çekiliyorum. Ramazan, bir ibadet ayı olmakla beraber neşe, eğlenceyi de birlikte getirir. Çarşamba Pazarı’nda iftara yetişme telaşı ile alışveriş yapan kadınlar, tatlıcıların önünde uzayan kuyruklar, cami avlusunda kurulmaya başlayan çadırlarda kitap fuarı heyecanı her köşede bir hazırlık. Oruç tutmasa bile Ramazan ayının geldiğini her insan şehrin değişen çehresinden hissedebiliyor.
Hz. Muhammed (sav)’in “Konstantiniye mutlaka feth olunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onun askeri ne güzel askerdir.”hadisi şerifi ile müjdelenen, İslam dünyasının sevinci, güzel komutan, gül kokulu padişah Fatih Sultan Mehmet Han türbesinde sükût, huzur, güven, kimi zaman yitirdiğim ümidime kavuşuyorum. Mezar taşları, kitabeler, herdem yemyeşil kaç asra şahitlik etmiş serviler arasında taş ve ağacın hikâyesinin içinde çarşının kalabalığından bir anda uzaklaşıyorum.
Fatih Câmi Medeniyeti kurulduğu günden bugüne kaç nesli bağrında barındırdı? Câminin duvarlarına tırmanan, merdivenlerinde hoplayıp zıplayan, şadırvanda abdest alan mülteci çocuklara takılıyor gözlerim. Kimdi bu çocuklar? Hangi hicretin, hangi korkunç katliamın artığı, hangi kan ve ölüm kasırgası onları vatan topraklarından söküp Fatih Câmi avlusuna fırlatmıştı? Kaç nesil bu avluda hicretin, gurbetin türküsünü söyleyerek oyunlar oynamıştı. Günümüz Gazze dramına şahitlik ederken insanoğlunun talihi üzerine düşünmek gerekiyor. Yüz yıl önce de vardı, bizim yetişemeyeceğimiz gelecek yüzyıllarda tarih yine tekerrür edecek. Her şey değişse de çocuk sesleri hayatın tazeliğinin, ümidin her daim taze kalacak sırrı. Bu süreklilik hayatın mucizesi.
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un en kutsal yerlerinden olan Havariyyun (On İki Havari) Kilisesi’nin bulunduğu dördüncü tepeyi kendi kutsal alanı olarak seçer. İstanbul’un Fethi , İslamın Hristiyanlık karşısındaki zaferidir. Fatih Külliyesi de bu zaferin, şehrin dönüşümünün inşa edildiği ilk Osmanlı yerleşiminin nüvesidir. Mutlakiyetçi bir siyasi düzen kurma amacını yansıtan bu radikal değişim sonraki yüzyılların mimarisi için de kalıcı bir miras teşkil etmiştir.
İstanbul’da fetihten sonra Osmanlıların ilk önemli vakıf eseri Fatih Külliyesi’dir. Konstantin Mausoleionu ile Havariyun Kilisesi’nin arazisine kurulan ve külliyenin merkezini oluşturan caminin inşası 1470/71’de tamamlanmıştır. Yapı bugün merkezi kubbe etrafına konumlanmış dört yarım kubbelidir. Dış avlu duvarındaki renkli taş kakmalı pencere alınlıkları, iç avludaki çini pencere alınlığı, revak kemerleri, sütun ve başlıklar, avlu kapıları ve pencereler Fatih döneminden günümüze gelmiştir. Özgün hâlde günümüze gelen mihrap Fatih Dönemi’nin en güzel örneğidir.
Câmi, avlu ve medreselerin yerleştiği merkezi alan dışında, ayrıntılı bir şekilde tasarlanıp teşrif edilmiş tabhane, aşevi, kervansaray ve hastane bulunuyordu. İbadet mekânıyla bu konaklama ve servis alanları birbirinden keskin çizgilerle ayrılmıştı. Külliyenin sekiz adet medresesi gerek Osmanlı İstanbul’unun ilk kapsamlı eğitim kuruluşu olması, gerek cami ile birlikte planlanan simetrik dizilişi ile kentsel mekân oluşumu açısından önemlidir. Bu medreselerde ulema hiyerarşisinin en üst seviyelerindeki âlimler görev almıştır. Külliyeye bağlı diğer yapılar, türbe, kütüphane, tabhane, şifahane, kervansaray, çarşı ve hamamdır. Bu hâli ile İslam mimarlık tarihinde de çok önemli bir toplumsal ve dinsel külliye örneği oluşturur.
Fâtih Câmi İstanbul’un İslam inancının, yeni bir medeniyetinin ve estetiğinin olduğunu ve bunun sürekliliğini dünyaya ilan eden çok kıymetli bir yapıdır. Fatih Câmisi’nde her mevsim, ay, gün kendi içinde mânâsını besler. Ramazan ayında yeme, içme, uyku gibi mekanik esaretlerden cemaatle namaz kılma, mukabele gibi manevi huzur bölgesi Fatih Câmi’sinde hürriyete iltica ederiz. Hele bir de Ramazan ruhunu tamamlayan yağmur tüm rahmeti ile çiseliyorsa duâ etmeye doyum olmaz. Teravih vakti sosyalleşme, gönül köprülerinin kurulduğu neşeli vakitlerdir. Her iki rekâtta salavat getiren güzel sesli müezzinlere eşlik etmek, ilahiler dinlemek, yüreklerde hafiflik, yumuşaklık, huzur ufkuna ulaşan gönüllerde iyiliği kabul etmek, güzelliklere erişmek, mağfiret ayının toplu ibadetini Fatih Cami’si zemininde yapmak tüm dünyaya Ramazan’ın ayak seslerini duyurmak…