Edirne Sarayı’ndaki çocukluk yıllarından itibaren çok dilli ve çok kültürlü bir ortamda büyür II. Mehmet. Şehzadeliği döneminde başlayan Antikçağ ve Batı sanatına olan ilgisi sultanlık döneminde de devam etmiş, saraya Rönesans’ın usta sanatçılarını getirtmiştir. Görsel sanatlara olan ilgisinin yanı sıra edebiyata olan yeteneğini de ‘Avnî’ mahlası ile kaleme aldığı divanından biliyoruz. Fatih Sultan Mehmet, dünya felsefeleri ve inançları üzerine araştırmalarda bulunmuştur. Ayrıca İran sanatını sever, şiirlerini ezbere bilirdi. Fakat Fatih’in yaşadığı dönemde, Avrupa Osmanlı’dan daha ileri değildi. Dolayısıyla Fatih’in Batı kültürünü tanıma gayreti Avrupa hayranlığından ileri gelmemekteydi. O dönemde Fatih kadar renkli bir entelektüel yönetici Avrupa’da dahi görülmemekteydi.
Molla Gürani, Molla Yegan, Siraceddin Halebi, Ali Kuşçu, Akşemsettin ve Ciriaco D’Ancoda gibi değişik ilim alanlarına mensup uzmanlardan dersler alır. Prof. Dr. Süheyl Ünver, 1940’lı yıllarda yaptığı araştırmalar sonucunda saray arşivinde II. Mehmet’e ait bir defter bulur. Fatih’in bu özel defterinin çocukluk yıllarına ait olduğu ve içerik olarak; tuğra çalışmaları, çiçek ve süsleme motifleri, at başı ve baykuş gibi bazı hayvan çizimleri, Doğulu ve Batılı özellikler taşıyan portre çalışmaları, Yunanca alfabe ve Farsça bazı yazıların yer aldığını görür.
Yedi dil konuşabildiği bilinen sultanın, bilim ve sanata ne kadar önem verdiği fetihten sonra ilk olarak saray nakkaşhnesini kurmasından anlaşılmaktadır. Böylece saray temelli sanatsal çalışmaların ilk tohumları atılmıştır. Fethin akabinde Mısır’dan, İran’dan ve Avrupa’dan birçok ilim insanı Fatih’in ricası ve davetiyle İstanbul’un yolunu tutmuştu. Yalnızca müslüman sanatkar ve ilim erbabı değil, gayrimüslim bilim insanları da Fatih’ten büyük itibar görüyordu. Osmanlı’da padişahlarının portrelerinin yapılması geleneği birçok alanda öncü olan Fatih Sultan Mehmet ile başlar. Avrupa portreciliği ile oluşturan ilk yapıtlar dönemin ünlü ressamı Gentile Bellini tarafından çizilmiştir.
BELLİNİ SARAYA GELİYOR
Gentile Bellini, 1429 yılında Venedik’te doğmuştur. Mensubu olduğu Bellini ailesi, Venedik sanat dünyasında önemli bir yere sahiptir. Ağabeyi Giovanni Bellini ile birlikte, Gentile de Venedik’te sanat eğitimi almış ve zamanının en etkili sanatçılarından biri haline gelmiştir. Gentile, özellikle portreler ve dini sahneler üzerine yoğunlaşmıştır, ancak onu tarihte ölümsüz kılan eser, Fatih Sultan Mehmet’in portresidir. 1461 yılında, Gentile Bellini, Venedik Cumhuriyeti’nin Osmanlı İmparatorluğu ile ilişkilerini güçlendirmek amacıyla Fatih Sultan Mehmet’e resmi bir elçi olarak gönderilir. Dönemin en iyi ressamlarından birinin Fatih'in resimlerini yapmak için İstanbul'a gelmesi, Venedikliler ile yapılan İstanbul Anlaşması'nın maddeleri arasındadır. Bu görev, sanatçının kariyerinde bir dönüm noktası olur. Gentile’nin yaptığı bu portre, Batı sanatında bir Osmanlı padişahının yapılmış ilk gerçekçi portresi olarak kabul edilir ve bu yönüyle büyük önem taşır
Portrenin yapım süreci, 1480 yılında İstanbul’da gerçekleşir. İstanbul’da 16 ay kalan Gentile, bu sürede Fatih Sultan Mehmet’i çeşitli oturumlar halinde canlı olarak çizer. Fatih, Bellini’nin yetkinliğinden emin olmak için farklı kompozisyonlar çalışmasını da ister. Önce Venedik manzarası çizmesini ister. (Burada Franz Babinger başta olmak üzere, bazı araştırmacılar bu talepten hareketle, Fatih’in asıl gayesinin güzel sanatları desteklemek olmadığını, Sultanın İtalya’nın fethi için yaptığı planlara zemin hazırlamak peşinde olduğunu iddia ederler. ) Fatih, bu çalışmayı beğenmiştir fakat günümüze ulaşmaz. Bellini’nin kabiliyetini gösterdiği diğer bir eseri ise, şu an Boston’daki Isabella Stewart Gardner Müzesi’nde bulunan 18.2 x 14 cm ölçülerindeki “Oturan Kâtip” adlı minyatür suluboya resimdir
BELLİNİ’nin “GRAND TURK” TABLOSUNDAKİ DETAYLAR
Osmanlı hanedanının sembolizmi sevdiğini ve Fatih Sultan Mehmet’in sonraki fetih hedefinin İtalya olduğunu düşününce tablodaki detaylar biraz daha anlam kazanıyor. Grand Turk resminde Fatih; kapı ve zafer takına benzer bir figürün önünde resmediliyor. Bu detay Venedik Duçeliği için kutsal sayılan San Zaccaria Venedik Kilisesi’nin kapısını simgeliyor. Türkçede ise kapı kelimesi, bizzat ‘devlet’ anlamına gelmektedir. Burası Sultanın adaleti tesis ettiği, Allah tarafından korunduğu yerdir. Bu kapı tasviriyle Fatih’in, adaletin temsilcisi olduğuna ve olacağına vurgu yapılıyor ve Avrupa’ya verilen bir mesaj olarak daha anlamlı hale geliyor. Arka plandaki altı adet taç Osmanlı’nın Yunanistan, Karadeniz ve Asya topraklarındaki hakimiyetini sembolize ediyor. Kıymetli taşlarla süslü örtü sultanın gücünü tasvir ederken, tabloda sol profilden çizilen Fatih Sultan Mehmet'in başındaki kırmızı beyaz sarık ise siyasi ve dini konumunu sembolize ediyor. Tabloda kemerli girişin iki alt ucundaki yazılar, bu eserin önemini ve ihtişamını vurguluyor. Zamanla okunmaz hale gelen bu yazılardan birinde "1480, Kasım'ın 25'inci günü" yazarken diğerinde Latince "Victor Orbis (Dünyanın Fatihi)" ifadesi yer alıyor. ŞİBLİZÂDE AHMET EFENDİ’nin FATİH PORTRESİ*
Fatih, saray nakkaşlarından Sinan Bey’i resim eğitimi alması için yurt dışına gönderir. Nakkaş Sinan Bey portre yapmada zamanın en iyilerinden kabul edilen ve öğrencisi olan Şıblizade Ahmet Çelebi, Bellini’ye rakip olabilecek eserler vermeye başlamıştı. Genellikle Sinan Bey'e atfedilen ama Julian Raby gibi araştırmacılarca aslında Şiblizade Ahmed Bey'e ait olduğu düsünülen "Gül Koklayan Fatih Portresi Minyatürü" bu bağlamda çok ilginç bir örnektir. Yukarıda bahsettigimiz Bellini’nin meşhur portresiyle ayni tarihte, 1480 tarihinde yapılan bu çizim oldukça ilginç ayrıntılara sahiptir. Bellini'den esinlenmeler olsa da kendi özgünlüğünü koruyan bu eserde Fatih hem bir savaşçı hem de bir şair gibi resmedilmiştir. Elindeki gül, zarif şiirlerin sahibi duygusal bir insan portresi sunmaktayken aynı elindeki zihgir, büyük mareşalin askeri yönüne vurgu yapmaktadir. Aynca padişahın gerek yüzündeki hafif gölgelendirme gerekse yakasının işlenişi, Dogu ve Batı üsluplarının bir Türk sanatçı tarafından yeni bir sentezle yorumlanışının cok güzel bir örneğidir
BELLİNİ yine İSTANBUL’da
Bellini’ye atfedilen 3 adet Fatih Sultan Mehmet tablosu ve madalyonları vardır. Tablolardan biri 2020 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından Londra’daki dünyaca ünlü Christie’s müzayede şirketinden satın alındı.
İstanbul’un ilk kamusal çağdaş sanat müzesi olan “İstanbul Sanat Müzesi” Haliç Tersanesi’ndeki ‘Ah Güzel İstanbul’ sergisi 3 Eylül 2024 tarihine kadar ziyaret edilebiliyor. Türk resim tarihine ait onlarca eserin yer aldığı müzenin şüphesiz en ilgi çeken parçası Bellini’ye atfedilen “Fatih Sultan Mehmet ve genç’ tablosu. Eserin kime ait olduğundan, Fatih’in karşısındaki gencin Cem Sultan mı? yoksa Bosna Prensi mi? Ya da saraya mensup herhangi bir kişi mi olduğuna dair tartışmalar uzun süre devam etmiş olsa da bir sonuca varılamamıştır. Her ne olursa olsun tarihimizin belki de en önemli figürüne ait bu tablonun alınıp topraklarımıza getirilmesi ve herkesin ziyaret edebileceği şekilde sergilenmesi memnuniyet verici. Yazımın başından beri belirttiğim Bellini’ye aidiyetinden şüphe duyulmayan “Grand Turk” tablosunun da ülkemize gelmesini umut ediyoruz.
*Bölüm, Ömer Kaptan’ın ‘Fatih’in Bilginlerle Diyalogları’ kitabından alınmıştır