Hâmiş: Önceki gün Bakü’de ebedî âleme tevdi edilen Azerbaycan milletvekili Ganire Paşayeva’ya rahmet niyazıyla… Mekânı Firdevs, makâmı âlî olsun. (Âmin) Ruhu için Fatihalar okuyalım.
Eyüp Sultan Camii’nde hatadan dönüldü!
İstanbul’un manevi fatihi, Sevgili Peygamberimizin (sav) mihmandarı Ebû Eyyûb Halid Bin Zeyd El Ensari Hazretleri’nin haziresinde medfun bulunduğu Eyüp Sultan Camii geçtiğimiz kırk gün boyunca kadim ibadethanenin baniine, sanatkâr ecdadımıza ve dahi Osmanlı ulemasına hakaret kabilinden bir uygulamaya sahne oldu.
233 yıl önce tecdîden inşa edilen caminin kıble duvarında, mihrabın üzerinde yazılı bulunan mihrab âyeti ve bu âyetin hemen üzerindeki Barok tarzı mimari tezyinat unsurlarının üzeri, günümüz hat sanatı örneklerinden büyükçe bir hüsn-i hat levhasıyla kapatılmış, akabinde bu tasarrufa ilişkin ilgili yetkililer kamuoyuna herhangi bir açıklama yapma ihtiyacını hissetmemişti.
Hatadan dönmek fazilettir.
Konuyla ilgili olarak İttifak gazetemizin internet portalında ve mevkûtemizin İstanbul baskımızda 4 Eylül 2023 günü “Eyüp Sultan Camii’nde ecdada saygı lütfen!” diyerek hadiseyi, geleneksel Türk-İslam sanatlarının uzmanları; Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları Bölüm Başkanı, Prof. Dr. Faruk Taşkale, İslam Tarihi ve Sanatları Doktoru, Hattat Dr. Necmi Atik ve Hüsn-i Hat-Grafik Sanatçısı Dr. Savaş Çevik ile yaptığımız mülakatlarda “Hatadan dönmek fazilettir” fehvasınca “tezyinat unsurları papaz siluetini çağrıştırıyor!” mülahazasıyla gerçekleştirdiği iddia edilen garip uygulamadan derhal vazgeçilmesini ve kadim caminin tabii hüviyetine kavuşturulmasını talep ederek ilgili yetkilileri göreve davet etmiştik.
Yayınımızın üzerinden üç hafta geçtikten sonra yetkililer “hatadan dönmek fazilettir” fehvasınca kadim camideki garip uygulamaya son verdi. Mihrabın üzerinde bulunan ve bazı akl-ı evveller tarafından zorlama bir tasvirle papaz suretine benzetilen Barok mimari bezeme unsurlarının üzerine kapatan hüsn-i hat levhası -muvakkaten bulunduğu yerden- indirilerek caminin kıble duvarı tekrar eski hüviyetine kavuşturuldu.
Teşekkürlerimizle…
Konuya duyarlılık gösteren tüm yöneticilere, sanatkâr arkadaşlarımıza, büyüklerimize İttifak gazetesi camiası nezdinde teşekkürü borç biliyoruz.
Kamuoyunun mâşerî vicdanını yaralayan uygulamaya yönelik yapıcı eleştiri ve istikamet tayinleri için Prof. Dr. Faruk Taşkale’ye, Dr. Necmi Atik’e, Dr. Savaş Çevik’e ve geçtiğimiz hafta ziyaretimize gelerek konuyu yakından takip eden ve kısa süre içerisinde gerekli adımın atılacağı bilgisini veren İstanbul İl Müftü Yardımcısı Dr. Selahattin Yılmaz’a teşekkür ediyorum.
Fikrî takip bağlamında gazetemize konuyla ilgili demeç veren üstadlarımız bu kez teşekkür ve öz sanatlarımızda özellikle restorasyon sahasında dikkat edilmesi gereken hususlar için kalemi ellerine aldı.
Prof. Dr. Faruk Taşkale
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları Bölüm Başkanı
Sultan III. Selim tarafından yaptırılan ve daha sonra 19. yüzyıl başlarında tecdiden inşa edilen Eyüp Sulta Camii’nin mihrabı mermer malzeme ile Türk rokokosu üslûbunda tezyin edilmiş olup mihrabın üzerindeki müzehhep pafta içerisine yazılan “Yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir” meâlindeki âyet-i kerimenin üzerindeki bezeme bir süre önce papaz siluetine benziyor diye asılsız ve komik bir gerekçeyle aynı âyetin yazılı olduğu yeni yapılan zer-endûd bir levha ile kapatılmıştı.
Sanata; sanatkâra ve sanat eserine son derece önem veren, her zaman doğruları yazan, sanat aşığı, gazeteci-yazar İbrahim Ethem Gören’in İttifak gazetesinde konuyu dile getirdikten sonraki süreçte yetkililer yeni yazılan yazıyı indirip hatalı bir uygulamadan dönerek caminin mihrabını aslına döndürdüler.
Bu konuyu büyük bir sorumlulukla dile getiren İbrahim Ethem Bey’e, süreci takip eden tüm sanatkârlara ve duyarlı uygulamalarından dolayı yetkililere teşekkür ederim.
İndirilen levha en güzel bir şekilde değerlendirilmelidir.
Umarım bundan sonra yetkililer bu tarz konularda daha hassas olup öz sanatlarımızın uzmanlarına, üniversitelerde konuyla ilgili akademisyenlere danışırlar ve mihrabın üzerinden indirilen levhayı en güzel bir şekilde değerlendirirler.
İncitme yazıktır atanı!
Dr. Necmi Atik
İslam Tarihi ve Sanatları Doktoru, Hattat
Her şey aslına rücû eder.
Osmanlı mimarları 18. yüzyılda Batı’dan aldıkları Barok ve Rokoko öğeleri klasik Osmanlı mimari üslubuyla sentezlemiş ve Osmanlı Baroğu’nu oluşturmuşlardır. O dönemde bilhassa İstanbul’da olmak üzere, Osmanlı coğrafyasının farklı yerlerinde Barok mimarisi ile inşa edilen saray, cami, türbe, çeşme gibi yapılar mevcuttur. Sultan III. Selim (1789-1807) baştan yapılması planlanan Eyüp Sultan Camii’ni de o günün Barok mîmâri üslûbuyla yapılmasını emretmiştir.
Eyüp Sultan Camii’nin Barok üslûbuyla tezyin edilen mihrabı, kıble âyetinin yer aldığı üst kısmında “Papaz, Zeus, vesâire” motifi olduğu iddiâ edildiği için Ağustos ayının sonlarına doğru üzeri bir tablo ile kapatılmıştı. Anlayamadığımız bu uygulamayı haber aldığımızda bu tür konularda karar merciinin “BİLİM KURULU”nun olduğunu ve her önüne gelen ve her konuda konuşan ve konuşma hakkının kendisinde var olduğuna inanan kişilerin söylediklerine kesinlikle itibar edilmemesini ve yapılan bu yanlış uygulamanın âcilen düzeltilmesi gerektiğini ifâde etmiştik. Bir aylık hatalı bir uygulamadan sonra, Eyüp Sultan Camii mihrabı aslına ve asâletine kavuştu, yanlıştan dönüldü.
İslam Sanatları Kurulu oluşturulmalıdır.
Taşınabilir ve taşınmaz mirasımız olan kültürel varlıklarımız, sit alanlarımız ve buralarda bulunan değerlerimiz (Müzelerdeki veya müzelik eserler, sokak, anıt/âbide, idârî yapılar, kültürel yapılar, şehitlikler, askerî yapılar, dînî yapılar, mezarlıklar…) milletimizin en kıymetli miraslarıdır. Bizi biz yapan, millet yapan değerlerle günümüzü ve geleceğimizi inşâ eder ve bir sonraki nesillere aktarırız. Mirasımızın korunmasını ve aktarılmasını aslına ve asâletine uygun yapabilmek ancak konusunda uzman resmî kurulların var olmasıyla mümkündür. Söz konusu alanlarla ilgili olarak bilhassa Eyüp Sultan Camii mihrabı örneğinde olduğu gibi, sanat unsurlarının bilhassa İslam Sanatları’nın açık hedef hâline geldiği/getirildiği konularda “İslam Sanatları Kurulu”nun oluşturulması gereği ortadadır. Bu kurul üyelerini, cami, türbe gibi vakıf eserlerinden sorumlu ve bünyesinde bulunduran “Vakıflar Genel Müdürlüğü” ve “Diyanet İşleri Başkanlığı”nın istihdam etmesi, eski ve yeni bu tür yapılardaki kargaşayı ve yanlış uygulamaları ortadan kaldıracaktır kanaatindeyim.
İncitme yazıktır atanı…
Hayırla yâd ettiğimiz ve torunları olmaktan gurur duyduğumuz ecdâdımız, gittiği her yeri, yol, köprü, çeşme, okul, hastane, cami gibi toplumun ihtiyacı olan alanlarda her şeyi inşâ ve îmâr ederek medenîleştirmiş ve güzelleştirmiştir. Yapılan bu hizmetler, madden ve manen çok büyük emekler, zorluklar ve gayretlerin sonucudur ve tabiri yerindeyse “gözümüz gibi korumamız” gereken değerlerimizdir.
Teşekkür…
Eyüp Sultan Camii mihrabındaki uygulama konusunda hassasiyet göstererek, mihrabın inşâ edildiği planı ile aslına ve asâletine sâdık kalmasını sağlayan, yapılan hatayı düzelten yetkililere ve bu konuda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Bu vesile ile gerekli tedbirlerin alınıp milletimizi ve ecdâdımızı inciten bu tür uygulamaların tekerrür etmemesini cân ü gönülden temenni ediyorum.
Dr. Savaş Çevik
Hüsn-i Hat ve Grafik Sanatçısı
Bugün (30.09.2023) Eyüp Sultan Camii’nde mihrabın üzerinde bulunan Barok süslemesini kapatmak üzere konulan levhanın asıldığı yerden indirildiğini Allah’a şükür öğrendik. Mihrap, eski, orijinal görünümüne kavuşmuş oluyor. Bu bizi son derece mutlu etti. Neden? Çünkü bir eserin orijinal haliyle bırakılması gerekiyor, ecdadın bizlere emanet ettiği gibi.
Hattat Savaş Çevik: Bugün aldığımız haberle mutlu olduk.
Bizim, ecdadın toplumumuza emaneten bıraktığı bir eseri değiştirmeye, bozmaya, üzerini kapatmaya hiçbir şekilde hakkımız yoktur. Bunun için bugün aldığımız haberle mutlu olduk.
Bu yanlışlığın düzeltilmesi konusunda yardımcı olan arkadaşlarımız ve kuruluşlarımız var. İbrahim Ethem Bey’in, İttifak gazetesinde bizlerle yaptığı röportaj yayınlandı. Bu mülakatın mutlaka önemli tesirleri oldu. Ayrıca konuya dair birkaç yakın arkadaşımızla girişimlerde bulunduk. Hatta İttifak gazetesinde yayınlanan röportajımızı Mehmet Çebi arkadaşıma da ilettim, onun da okumasını istedim. Çünkü Cumhurbaşkanımızla olan yakın ilgisini biliyorum. Bilahare kendisine “Bu durumu düzelte bilir miyiz, ne yapmamız gerekir?” şeklinde bir müracaatım oldu ve kendisi de “Ağabey, biz o işi hallederiz, sorun değil, konuyu Sn. Cumhurbaşkanımıza iletir ve kaldırtırız, -kendisine daha önceden aktardığım bilgi üzerine -konuyla ilgili ayrıca Youtube programları yapmaya gerek yok. Bu kolay ve basit bir meseledir, bunu hallederiz, Cumhurbaşkanımız ABD’den dönsün, ben konuşurum” demişti.
Kısa bir süre sonra Mehmet Çebi Bey bana dönüş yaparak Cumhurbaşkanımızla görüştüğünü ve Eyüp Sultan Camii’ndeki ilgili tasarrufa son verilmesi için ilgili mercilere talimat gittiğini söyledi. Bu mesele bu şekilde halledildi.
Bu arada Mehmet Çebi arkadaşımıza bir diğer önemli hususu da aktarmıştım. Malum, Beyoğlu Ağa Camii’nde Hattat Halim Efendi’nin şaheser mahiyetli yazıları var. Bu yazılar restorasyon esnasında bozularak perişan olmuştu. Mehmet Çebi Bey bu hususta da “Ne yapmak lazım?” diye sorunca, kendisine dedim ki “Bu işin kolayı var, o da şu: Malum, günümüzün en büyük celî ustası Davut Bektaş’tır. Bunu Davut Bektaş’a tevdî edelim, Davut Bey, Halim Efendi’nin bozulan yazılarını eski haline %100 getirme kudretine sahip bir arkadaşımızdır. O bu işi halleder” demiştim. Bu hususu da söylemiş Cumhurbaşkanımıza. Cumhurbaşkanımız bu konu için de “hay hay” diyerek, yazı restorasyonunun işin ehli tarafından yapılması gerektiğini belirtmiş. Bu hususta atılmış henüz somut bir adım yok, inşallah ileride olur. Bu vesileyle İttifak gazetesi aracılığıyla Mehmet Çebi beye teşekkürlerimi arz ediyorum.
Bu arada benim özellikle üzerinde durmam gereken bir husus daha var. Buna benzer tatsız olaylar ilerideki zamanlarda da olabilir. Bu türden hadiseleri önlemek için genel tedbir açısından bazı çalışmalar yapmak lazım gelir. Çünkü, her önüne gelen; bu konularda uzman olan, olmayan herkes bir şekilde –kötü niyetli olmasalar bile- hayal gücünü kullanarak bir takım şeyleri, olduğundan farklı nesnelere benzetip buradan bir olumsuzluk çıkarıp böylesi yanlış yollara tevessül edebilir. Bunları önlemenin bir yolu olmalı! Yani bu konularda eylem yapacak devlet idaresi yetkililerinin, birimlerinin kesinlikle hiç kimsenin şahsî başvurusunu –ki bunlar milletvekili de olabilir, bir yerlerde müdür de olabilir, hatta bakan da olabilir-incelemeden, alelacele karar almamalı. Bu konuda bir kurul oluşturulmalı, bu kurul, gerçekten işini bilen ve uzman olmalı. O uzman kurula müracaat edip onun vereceği karar doğrultusunda eyleme geçilmeli. Yoksa herkes, her şeyi bir şekilde yanlış yönlendirebilir.
Eski eserlerimizin korunması hususu çok önemli.
Eski eserlerimizin korunması hususu çok önemli. Eski eserlerin orijinal hallerinin korunması açısından önerdiğim kurulun tesisi çok önemli.
Yine aldığımız bilgilere göre Selimiye Camii’nin restorasyonu söz konusu. Orada da restorasyona dair yapılmakta olan işlem ve uygulamaların yanlışlığına dair bizlere gelen bilgiler var. Neler yapılıyor, yerinde gidip görmedik fakat gelen bilgiler var. İhtar olarak, dikkatli olunması açısından bu noktayı da gerekli mercilerin göz ardı etmemesi gerekiyor.
Selimiye Camii bizim baş tacımız.
Selimiye Camii bizim baş tacımız biliyorsunuz. Ve Osmanlı’nın bu topraklara vurduğu en büyük damgalardan, sanat eserlerinden, dünya çapında bir başyapıt. Dolayısıyla Selimiye Camii’nin restorasyonu hususunda da hassas olmak gerekiyor. Eski eserlerimizin, eski değerlerimizin, sanat eserlerimizin restorasyonu ve tamirlerinde asla ve kat’â “ucuz olacak” diye açık artırmaya/eksiltmeye çıkarma yolu seçilmemelidir. Burada önemli olan o işi bihakkın yapabilecek kadroların seçilmesidir. Bu noktada para, ekonomi düşünülmemeli. Çünkü burada kaybolan değerler bir daha asla geri gelmez. Milyarlar verseniz bozduğunuz bir sanat eserini geri getiremezsiniz.
Bu konuda benim şahsî olarak çok büyük acılarım var. Gördüklerim; çok büyük tecrübelerim var. Aydın’da olsun, İzmir’de olsun, İstanbul’da olsun muhtelif mekânlarda daha önceki hallerini görüp daha sonradan o eserin kaybolduğunu gözyaşlarım içerisinde izlemişimdir. Bu benim içimde büyük bir yaradır. Onun için ekonomik olarak şimdiki zamanda yapamıyorsak bile o eseri o haliyle korunacak bir şekilde muhafaza etmemiz lazım. Yani “tamir ediyoruz” diye bozmak yerine aynı şekilde korunmasını sağlamamız gerekir, ekonomik gücümüz olana kadar. Ben bu kanaatteyim. Eski eserlerimizi bir daha geri getirmenin imkânı yok, dikkatli olmak ve çok hassas olmak zorundayız.
İbrahim Ethem Gören-01.10.2023 Yazı No: 523
Not: Fotoğraflar için Mustafa Yılmaz’a ve Erhan Çelik’e teşekkürlerimizle…