Kültür ve medeniyet, bir toplumun yaşayış şekli, inancı, düşünce tarzı, sanatı ve geleneğinin harmanlanması ile oluşur. Kültürel mirasımızın önemli bir zenginliği olan Osmanlı mezar taşları, döneminin duygu, düşünce, tefekkür dünyasını yansıtan kültür, sanat ve medeniyet abideleridir.
Mezarlar arasında gezerken, ecdadımızın ölümü mezar taşlarında zarafetle bezemesi, vefat edenlere gösterilen sevgi ve saygının, insana verilen değerin işaretidir. Bu alakanın yanı sıra inancımızda var olan ebedi dünyaya olan ilginin de yansımasıdır. Mevlana’nın düşünce yapısı ile "Bizim ölümümüz ebedi bir düğündür.” Sezai Karakoç’a göre, “Sürgün ülkeden başkentler başkentine” yapılan bir seyahat anlayışı merkezli hareket eden Osmanlı, mezarlıkları ile ölümü en güzel şekilde nakşetmiştir.
Osmanlı Devleti’nde Eyüp bölgesinde gömülmek ayrı bir şerefti. Peygamber Efendimize ev sahipliği yapmış Eyüp Sultan Hazretlerine komşu olabilmek onun etrafına defnedilme arzusunu doğurmuştur. Eyüp Sultan hazretlerinin manevi varlığı bölgeye ilgiyi artırmış ve Eyüp bölgesinin mezarlık şehri olmasının en önemli etkeni olmuştur.
Kıymetli kültür tarihçimiz, yazar Dursun Gürlek’in kitaplarını okurken, tarih tüneline geçer İstanbul sokaklarında gezeriz. Bir Pazar ikindi vakti Eyüp sokaklarında Dursun Gürlek ile tarihi yaşamak benim için tarifsiz bir bahtiyarlık ve şanstır. Çiçek ve süslü bezemeli mezarlıkların kadın mezar taşı olduğunu hemen herkes bilir. Ancak hamile olarak vefat eden kadınlar için yapılan mezar taşının başında Dursun Gürlek hocamızı dinlerken Osmanlı estetik anlayışı, ulaşılmaz entelektüel boyutuna şahit olmak büyüleyici.
Osmanlı medeniyeti mezar taşı yapımında, anne karnında vefat eden bebeğin anneye ait mezar taşının göbeğine işlenmiş veya annenin hamile olduğunu belirtecek şekilde bebeğe ait mezar taşı inşa edilmiştir. Annenin şahidesinin içine küçük bir şahide yapma gereği duyan, henüz doğmamış bir bebeğe duyulan saygı, verilen kıymet yüksek bir medeniyetin izleri mezar taşlarında günümüze kadar gelmiştir.
Osmanlı dönemi İstanbul’unun Eyüp oyuncakçılar çarşısı konumu itibari ile insanı düşünmeye sevk eder. Dört bir tarafı mezarlıklarla çevrili oyuncakçılar çarşısı eğlence ve ölümün bir arada uyumu, hayat ile ölüm arasında sıcak bağlar kurulduğunun göstergesidir. Modernizm adı altında yapay dekorlarla tüketim çılgınlığını tetikleyen materyalist dünyanın içinde kaybolan geleceğimizin teminatı çocuklar ölümün değil hayatın varlığından bir haber olarak bir labirentin içinde sürüklenmektedir.
Üç kıtaya hükmeden, zaferler kazanan, yüzlerce yıl güçlü bir medeniyet ile ayakta kalan Osmanlı oyun çocukları değil ölümün varlığını unutmayan idrak sahibi nesiller yetiştirmiştir. Ölümün güzelliğine, estetiğine, huzuruna şahit olmuş, ölümden korkmayan hayat ile ölüm arasındaki soğuk bağı koparıp hayata tutunma tarzında dirayet, fikir ve inanç ile hareket eden gençlerin varlığı her alanda zaferi beraberinde getirmiştir.
Osmanlı coğrafyasında bilhassa İstanbul’da farklı etnik kültürlere ait toplumsal tabakaların huzur, barış ve güven içinde yaşamasının en önemli etkeni, Türk kültür ve medeniyetinin anlayış, hoşgörü, ince düşünce ve fikirlere sahip olmasıdır. Mezarlıklar geçmişin bilgi ve kültür birikiminden istifade etmeyi bekleyenlere ışık tutmak üzere araştırılmayı, anlaşılmayı, okunmayı bekliyor.