Dünya

Esad’dan Erdoğan’a yanıt geldi: Her türlü girişime olumlu bakıyor ancak şartı var

Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Beşar Esad, “Türkiye ile ilişkileri geliştirmeye yönelik her türlü girişime olumlu bakıyoruz, bu normal bir durum ve kimse komşularıyla sorun yaratmayı düşünmüyor ama bu, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmeye kuralsız gideceğimiz anlamına gelmiyor” diye konuştu.

Abone Ol

Suriye’nin başkenti Şam’da gazetecilerin sorularını yanıtlayan Suriye Cumhurbaşkanı Esad, ülkesiyle Türkiye’nin normalleşmesi hakkında değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye ile ilişkileri geliştirmeye yönelik her türlü girişime olumlu baktıklarını söyleyen Esad, Erdoğan ile görüşmeye kuralsız gitmeyeceklerini kaydetti.

Suriye resmi haber ajansı SANA’da yer alan Esad’a yöneltilen sorular ve verdiği yanıtları İttifakgazetesi.com okurları için buraya alıyoruz:

SAYIN CUMHURBAŞKANIM, SEÇİMLER DIŞINDA TÜRKİYE CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN SİZİNLE BİRDEN FAZLA KEZ GÖRÜŞMEK İSTEDİ.. HERKESİ İLGİLENDİREN SORU ŞU: CUMHURBAŞKANI BEŞŞAR ESAD, CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’LA GÖRÜŞEREK BU GİRİŞİME YANIT VERECEK Mİ?

“Son birkaç yıldır normalleşmeyi destekleyenler de, normalleşmeye karşı olanlar da olsa, normalleşme tabirini yanlış kullanıyoruz. Normal ilişkilere ulaşmak için normalleştiğimizi söylemek kendi içinde pek de hoş olmayan çelişkili bir ifadedir, çünkü normalleşme mecburidir, doğallık ise kendiliğindendir. Normalleşme ve normale dönme bir arada olamaz. Siyonist bir varlık olan “İsrail” gibi işlerin mantığının dışında anormal bir düşmanla normalleşme terimini kullanabiliriz.  “normalleştirmemizi” söylemek zorlayıcı bir süreçtir çünkü var olmayan doğal ilişkileri dayatmak istiyoruz. ..Ama komşu ülke ve komşu devletten söz ettiğimizde ve yüzyıllara dayanan ilişkiler söz konusu olduğunda, ilişkilerin tamamen normal olması gerekir. Normalleşme tabiri yanlıştır. Eğer normal ilişkilere ulaşmak istiyorsak ve tabii ki Suriye’de de aradığımız şey bu, ne olursa olsun… İşgal ülkeler arasındaki normal ilişkilerin bir parçası olabilir mi? Terörizmi desteklemenin ülkeler arasındaki normal ilişkilerin bir parçası olması mümkün mü? … bu imkansız.. Normal ilişkiden bahsedecek olursak, bu sahnede anormal olan her şeyi dolaşımdan kaldırmamız gerekiyor. İşgal anormaldir, terörizm anormaldir ve uluslararası hukukun ihlali anormaldir… Komşu ve komşu olmayan ülkelerin egemenliğine saygısızlık anormaldir … Anormallikler ortadan kalktığında ilişki normalleşmeden, zorlayıcı önlemler olmadan ve hükümetlerin görüşü olmadan normal olacaktır. Doğal olarak savaştan önceki haline dönmeye doğru ilerleyecek… Hele ki bu doğal ilişkiler, Türk yetkililerin bahsettiği sınırların korunmasının, daha önce olduğu gibi, bu doğal ilişkilerden kaynaklandığının ve sınırların sakin olduğunun kanıtıdır. Suriye, sınırın her iki tarafının güvenliği ve terörle mücadele konusunda çeyrek asırdan fazla bir süredir taahhüt ettiği taahhütlere her zaman sadık kalmıştır. Biz Türkiye ile normal ilişkiler meselesine böyle bakıyoruz.”

PEKİ DOSTLARIN ROLÜ NE SAYIN CUMHURBAŞKANI?

“Dostlar neyden bahsettiğimizi çok iyi biliyorlar ve beş yıl önce gerçekleşen ilk girişimden bu yana bu durumu biliyorlar. Bu arada girişimlerden söz etmek yeni ama girişimlerin başlangıcı beş yıl önceydi. Beş yıl içinde aynı durumu tekrarlarız, nedenleri ortadan kaldırırsanız sonuçlar ortaya çıkar. Siyasi taktiklere, medya taktiğine, akrobatik hareketlere gerek yok… Biz buna ulaşacağız, arkadaşlarımız da bunu destekliyor. Hele ki Türkiye ile aramızdaki sorunların çözümü için inisiyatif alan dostlar uluslararası hukuka bağlı oldukları için….Yani bizim talep ettiğimiz şey Suriye için bir haktır ve bu, kimsenin itiraz edemeyeceği uluslararası bir hukuktur… Bazen bazı tedbirlerin alınmasını talep edebilirler. Bu diyaloga ve tartışmaya tabidir ama prosedürler başka, prensibin dışına çıkmak başka şey… Ulusal çıkarlarımızı üzerine inşa ettiğimiz ilkelerin dışına çıkamayız.”

SAYIN CUMHURBAŞKANI, BAZILARI BU ŞARTLARI İMKANSIZ OLARAK NİTELENDİRİYOR. ŞAM İÇİN BU KOŞULLAR PRENSİP MİDİR? BUGÜN ONLAR OLMADAN NORMALLEŞME YOLUNDA HERHANGİ BİR ADIMDAN SÖZ EDEMEYECEĞİMİZ BU TEMEL TALEPLER MİDİR? YOKSA MÜZAKERE SÜRECİNE DAHİL EDİLEBİLİR Mİ VE TAMAMLANMASI İÇİN BİR ZAMAN ÇİZELGESİ BELİRLENMESİ VE BUNUN ZAMANINDA TAMAMLANMASI KONUSUNDA MUTABAKATA VARILABİLİR Mİ?

“Kimisi koşullardan bahsediyor, biz koşul koymuyoruz, kimisi de talepten bahsediyor, belki şartlardan daha yumuşak bir dille, talep koymuyoruz… Yani bizim bahsettiğimiz koşullar veya talepler değil, gereksinimler ve terim farklı… Dünyadaki herhangi bir şeyin sağlıklı sonuç almasını istiyorsak, ona uygun ortamın sağlanması gerekir…. Buna gereksinimler denir. Siyasi bir ilişki varsa, sonuçlarına ulaşabilmek için belirli gereksinimlere ihtiyaç duyar… Herhangi bir grup insan, şirket veya ülke arasında gereksinimlere ihtiyaç duyan bir ekonomik ortaklık ilişkisi, ortak bir proje varsa… o zaman gereksinimler olmadan süreç başarılı olmaz… Bahsettiğimiz şey, ülkeler arasındaki ilişkilerin doğası gereği getirilen gereklilikler. Bu gereklilikler uluslararası hukukta ifade ediliyor. Burada esas noktaya dönebiliriz: Bu ilişki uluslararası hukuk olmadan yürüyebilir mi? Geçmişten açıkça bahsetmeden.. Bütün bir bölgenin yok olmasına, yüzbinlerce kişinin ölümüne yol açan siyasi hatalardan bahsetmeden…. Geçmişin derslerinden faydalanmadan, gelecek nesillerin onun ve tuzaklarına düşmemesinin temellerini atmadan geleceğe doğru ilerleyebilir miyiz?”

BUGÜN ARABULUCU ÜLKELERİN VERECEĞİ GARANTİLER, BAHSETTİĞİNİZ BU GEREKSİNİMLERE ÇÖZÜM GETİREBİLİR Mİ?

“Bize hiçbir garanti verilmedi, bu yüzden olumlu bir şekilde ama sadece ilkelere değil, açık ilkelere dayanarak ilerliyoruz.  İlkeler uluslararası hukuk ve egemenliktir … Bu açık bir durum. Ama aldığımızın olumlu sonuç vermesini sağlayacak belli bir metodoloji var. Biraz önce söylediğim gibi, olumlu sonuç alamazsak sonuç olumsuz olur.  Bazıları hiçbir şey kaybetmeyeceğinizi söylüyor. Hayır, bu durumda ya kazanacağız ya da kaybedeceğiz. Ortak düzeyde biz, Türkiye ve müttefiklerimiz, herkes kazanır, herkes kaybeder, taviz yoktur. Gri bir durum yok, dolayısıyla ilkeleri ve gereklilikleri vurguladığımızda bu, katılık veya tereddütten değil, sürecin başarısına yönelik kaygımızdan kaynaklanmaktadır. Bizde bazı insanlar gibi tereddüt ve kibir yoktur. Biz her şeyden önce çıkarlarımızı ararız, ilkelerimiz bunlarla ilgili çıkarlarımızdan kaynaklanır ve onlardan ayrı değildir.”