Ekonominin Sosyal Psikolojisi

Abone Ol

Bugünlerde yeni hükümetin icraatleri arasında en çok merak edileni ekonomi politikasına yönelik çalışmalar.

Yeni ekonomi kurmayları hangi politikaları sürdürecekler?

Ya da neleri değiştirecekler, ekonomik krize dair ne gibi önlemler açıklayacaklar merak ediliyor. 

Bir yanda küresel ekonomiyi yönlendiren merkezlerle daha uyumlu ilişkiler geliştirilmesine dair bir beklentiler konuşuluyor.

Ancak diğer yanda da üretime dayalı, ihracatı teşvik eden ve para politikalarında da kendisini düşük faiz ile gösteren sürecin devam edeceğine dair söylentiler de var.

Bugüne kadar hükümetten manşetlere düşecek bir açıklama henüz yapılmadı. Ancak yatırımcının geleceğe güvenle bakabilmesi için ayağı yere basan gerçekçi politikalar izleneceği, üretime ve ihracata dayalı modelden de vaz geçilmeyeceğine dair ipucu niteliğinde bilgiler alındı. 

Bütün bunlar ekonominin hükümet tarafını ilgilendiriyor. 

Bir de halkın baktığı taraf var. Elbette insanımızın ekonomiyle ilgili gerçekleri gazetelerden okumasına gerek yok. Bizzat süreci yaşayarak görüyor zaten.

Market raflarında her gün yükselen fiyatlar, pazarda yaz gelmesine rağmen bir türlü düşmeyen sebze meyve fiyatları, et ve süt ürünlerindeki “korkunç” fiyat yükselişi halkın yaşayarak gördüğü ürkütücü manzaranın bir parçası. Ekonomik politikaların başarılı olması, aynı zamanda hükümetin de başarılı olduğu anlamına gelecek. Çocuk okutan, yetişkin evladını evlendirmek derdindeki dar ve sabit gelirli insanlarımız büyük sıkıntı içerisinde. 

Böylesi bir ortamda ekonomiye dair çeşitli söylentiler, halkımızın psikolojisini ve olaylara bakışını etkiliyor. Ekonomik politikaları yönlendirenler, bir yandan da toplumun bu politikalara desteğini almak zorundalar. Anahtar kelime “güven”.  
Ama nedense hem medyada hem de sosyal medyada bu güvenin sarsılması için yayınlar başladı bile. Hem Hazine ve Maliye bakanı Mehmet Şimşek, hem de Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan ile ilgili spekülatif dedikodular her türlü sosyal medyada göze çarpıyor. Ancak gözlerden kaçan ve sadece Türkiye’ye özel olan göstergeler var.

Bazıları için bu göstergelerin bir anlamı olmayabilir, ama bizim için var. Bahsettiğimiz bu iki kişi göreve başladıklarında dolar düşmedi, yükseldi.

Doların, küreselci sistemin ulus devletlere karşı kullandığı bir aparat olduğunu hatırlayalım. Hatta Amerika Birleşik Devleti tarafından bile tehdit edildiğimiz, eğer istediğimizi yapmazsanız güçlü dolarımızla ekonominizi ezeriz tehditlerinin savrulduğu günler çok uzakta değil. İşte "bu dolar" Mehmet Şimşek ve Hafize Gaye Erkan’ın hangi safta ve kimin için çalışacaklarını bilerek tepkisini verdi. 

Geçmişte yurtdışında çalıştıkları kurumlar yüzünden, insanların ülkelerinde geldikleri görevlerde halkları lehine kararlar almayacağını dillendirmek nasıl bir algı çalışmasıdır?

Kaldı ki izlenecek ekonomi politikalarındaki tercihlerin, yüzde yüz ve kısa zamanda sonuç göstermesi asla söz konusu da değil. Enflasyonu düşürmenin bedelini işsizliktaki artış olarak ödersiniz, toplumunuz adına hangisini göze alabilecekseniz ona yönelirsiniz. Para politikalarının başarılı olması için alınan önlemleri ve kararları maliye politikalarıyla desteklersiniz. Vergilerde ve diğer kamusal gelirlerde artışı öngörmeniz kaçınılmaz hale gelir. Bu gerçeklerin ışığında yakın gelecekte yaşanacakları tahmin etmek zaten zor değil. 

Ama asıl sorun, halkımızla aynı gemide olmayanların yaptığı algı çalışmaları. Ekonomiyi düze çıkarma konusundaki kararlı duruşu yokmuş gibi gösterip, güveni sarstığınız anda ne yaparsanız yapın sonuç alınamaz. Amaç bu mu?

Şimdi bireysel olarak hepimize görev düşüyor. Dünyayı ekonomik krize sokan bir pandemi dönemi yaşandı. Tüm ulus-devletler içine düştükleri ekonomik krizden çıkış yolları arıyorlar. Bu krizden dolayı ulus-devletler zarar etti, küreselci finans kurumları kârlı çıktı.

Ekonomi yönetiminin aldığı kararların, belli süreçlerin yaşanması gerektiği  için alınacağını önceden bilelim. Sonucunda bu ülke için çabalayan bu ekip, eğer biz destek verirsek başarılı olacak. Yoksa etin kilosu şu kadar oldu diye medyada yirmi beş kez haber çıkarsa, sosyal medyada defalarca paylaşırsanız, bu etin fiyatının ucuzlaması değil yükselişi yönünde etki yapacaktır. Artık maaşlara yapılan yüksek oranlı artışları da unutma zamanımız geldi. Temmuz ayındaki yüksek artışlar söz verildiği için muhtemelen son kez yaşanacak. 

İlginç olan şu ki; sırf muhalefet olsun diye yaygara koparıp, ne kadar şikayet ederseniz o kadar kendi ayağınıza sıkarsınız. Susarak beklemek ve işi bilen insanlara güvenmek en mantıklı yol. Sessizce bekleyelim görelim. Nasılsa sonuçta söz hakkı yine milletin olacak.