Geçtiğimiz hafta Binici ile Söz Meydanı programımızda, bir Türkçe yardımcı ders kitabında yer alan masum görünümlü bir hikâyeyi inceledik. İlk bakışta, iki komşu çocuğun oyuncak değişimi gibi sade bir anlatım üzerine kurulu bu hikâye, derinlemesine analiz edildiğinde toplumun geleneksel değerlerine yönelik ciddi bir müdahale içeriyordu. "Değişelim mi?" sorusuyla başlayan bu hikâyede, oyuncak değişiminin ardından gelen sahneler, bilinçaltımıza ustaca yerleştirilmeye çalışılan mesajlarla doluydu.
Hikâyenin ilerleyen kısımlarında, erkek çocuğun oyuncak bir bebekle oynadığını gören babanın şaşkınlığı anlatılıyor. Bu noktada hikâye, anne figürünü devreye sokarak babanın elindeki kumandayı annenin elindeki bulaşık beziyle kıyaslama yapmasına olanak tanıyor. “Değişelim mi?” diyen anne, babanın rolünü sorgulatırken, erkek ve kadın arasındaki geleneksel görev dağılımını ters yüz eden bir mesajın fitilini ateşliyor. Baba, şaşkınlıkla kumandayı bırakıp bulaşık bezini eline alıyor ve mutfağa yöneliyor.
Bu sahne, bize sadece bir kurgu olarak mı sunuluyor? Yoksa bu, toplumun köklerine müdahale etmeye yönelik ince bir stratejinin parçası mı? İşte asıl sorgulamamız gereken mesele budur. Çünkü bu metin, yalnızca bir hikâye değil, fıtri cinsiyet rollerini sorgulatan ve topluma kökten dönüştürmeyi hedefleyen bir araçtır.
Emanet Ettiklerimiz ve Emanete İhanet
Bir millet, en kıymetli varlığı olan çocuklarını kimlere emanet ettiğini sorgulamalıdır. Bu tür hikâyelerle büyüyen nesiller, baba figürüne şaşkınlık, anne figürüne üstünlük, aile kavramına ise kayıtsızlıkla yaklaşabilir. Birbirine bağlı, değerlerini koruyan bir aile yapısından uzaklaşıldığında, toplumun temel taşları yerinden oynar ve milli yapının omurgası çatırdar.
Bizlere düşen görev, eğitim materyallerine gözümüzü kapatmadan, kulaklarımızı tıkamadan incelemektir. Çünkü emanet ettiğimiz çocuklarımıza, emanetin ağırlığını bilmeyen ellerden gelen metinlerle zihinlerine müdahale ediliyor.
Cinsiyet Rolleri ve Fıtrat
Bir metin üzerinden şekillendirilmeye çalışılan düşünceler, sadece çocukları değil, aile kurumunun temellerini de hedef alıyor. Baba figürü, toplumumuzun direği, anne ise o direğin sağlamlığını koruyan sütundur. Bu figürler arasındaki denge, aile yapısını güçlü kılan unsurdur. Ancak bugün gördüğümüz tablo, bu dengeyi bozmayı ve yerine üçüncü bir ara rolü, kimliksiz ve belirsiz bir yapıyı yerleştirmeyi amaçlıyor. Bu, sadece toplumsal cinsiyet eşitliği kisvesi altında yapılan bir dönüşüm değil, aynı zamanda fıtrata bir başkaldırıdır.
Ders Kitaplarında Gizli Mesajlar
Bizlere düşen, eğitimdeki metinleri incelemek ve çocuklarımızın zihinlerine zerk edilen bu tür mesajları deşifre etmektir. Her bir cümle, geleceğimizin haritasını çizerken, biz bu haritanın kimin ellerinde çizildiğini sorgulamazsak, yönümüzü kaybetmemiz kaçınılmazdır.
Sevgili okurlarım, eğitim sadece bilgi vermek değildir; aynı zamanda değerler kazandırmak, toplumu geleceğe taşımaktır. Ancak bugün gördüğümüz manzara, bu değerleri kazandırmaktan ziyade kökünden koparmayı hedefleyen bir müdahalenin habercisidir. Millet olarak, çocuklarımızı, ailelerimizi ve geleceğimizi korumak için eğitimdeki bu gizli tuzaklara karşı uyanık olmalı ve gereken adımları atmalıyız.
Unutmayın, toplumu dönüştürmek isteyenler önce çocukların zihinlerine müdahale eder. Biz bu müdahaleye izin verirsek, gelecekte sadece çocuklarımızı değil, toplumumuzun tamamını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalırız.
Vesselam.
Köşe Yazısına Konu Olan Video
https://youtu.be/NJOUKBLqask