Yirmi birinci yüzyılın başında, dünya artık Doğu, Batı, Güney ve Kuzey ülkeleri olarak görülmüyor. Dünyada merkez ülkelerle, çevre ülkeler arasındaki fark da büyük ölçüde ortadan kalkmıştır.

Dünya bilgi, iletişim ve paylaşım ağlarının, zaman ve mekân farkını ortadan kaldırması, çevre ülkelerini merkeze, merkez ülkeleri de çevreye taşımıştır. Büyük ya da küçük, dünyadaki her ülke, artık hem merkez hem de çevre ülkedir. Çin ve Hindistan, siyasal sınırları olmayan dünyanın, organize sanayi bölgelerine dönüşmüştür.

İletişim araçlarındaki inanılmaz gelişmelerin, akıl almaz boyutlar kazanması, hayatın her alanındaki, bilgi, hizmet, ürün üretim ve tüketimine, katılımı kolaylaştırarak demokratikleştirmiştir. Oluşan demokratik ortamda, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, herkes bir ürün, bir hizmet ve bir bilginin hem üreticisi hem de tüketicisi olma imkanına kavuşmuştur. Yeni yüzyılda dünyadaki bütün insanlar, her kitabın okuyucusu, her televizyon dizisinin izleyicisi ve her radyo programının dinleyicisi olmuşlardır.

Sınırlı dünyanın sınırsız dünyaya, yavaş dünyanın hızlı dünyaya dönüşmesi, ölümsüz edebiyat eserlerini de demokratikleştirmiştir. İsteyen herkes, Mevlana’nın, Shakespeare’nin, Goethe’nin kitaplarını kendi dilinden okuyabilmekte, filmlerini izleyebilmekte ve radyoya uyarlamalarını dinleyebilmektedir. Yeni yüzyılda Mesnevi yalnızca bağrında doğduğu ülkeyi değil, dünyanın her ülkesini etkileyerek, dünya kültürünü yeniden yapılandırmaktadır. Onun erdem sofrası, bütün insanlığa açılmıştır.

 Sınırlı dünyada bir kitap bir milyon hayattır, sınırsız dünyada ise, bir kitap bir milyar hayattır. Yirminci yüzyılda savaşların oluşturamadığı barış ortamını, Yirmi birinci yüzyılda kitaplar oluşturacaktır. Yeni yüzyılda, duvarsız, kapısız açık bir sınıfa dönüşen dünyanın fatihleri, ölümsüz eserler veren edebiyatın zirveleri olacaktır. Gelecek yılların dünyasında, Yunus'un bir şiiri, Sinan'ın bir kubbesi ve Fuzuli'nin bir kasidesi, Çin'den, Hint'ten üstün görülecek ve üstün tutulacaktır.Onlar siyasal sınırların önemini yitirdiği, yeni dünyada medeniyetlerin güncelliğini yitirmeyen sözcüleridir.

Türkiye'nin geçmişin görkemli yüzyıllarını, yeni yüzyıla taşıyabilmesi için, edebiyatın her alanında, zamanın ritmini yakalayan eserler veren, sanatçıların yanında olması gerekir. Her edebiyat eseri, bağrından doğduğu toplumu anlatır. Bir edebiyat eserini anlamada, anlattığı toplumu anlamak önemlidir. Bunun için, edebiyat eserleri, geçmişte söylenenleri, yaşadıkları toplumdan yola çıkarak, yeni bir dil, yeni bir söylem ve yeni bir yorumla, söylenmemiş bir biçimde, yeniden söylemek zorundadır. Edebiyatta güneş altında söylenmemiş söz yoktur. Edebiyatcılar medeniyetlerin, özlerini koruyan sözlerini değiştiren taşıyıcılarıdır.

Ölümsüz edebiyat eserleri, yalnızca kendi ülkelerinin insanlarına değil, bütün insanlığın kurtuluş yolunu, aydınlatan deniz fenerleri olmuşlardır. İnsanlık tarihinin bütünlüğüyle birlikte, sürekliliği de edebiyat eserleriyle sağlanmıştır. Edebiyatlar medeniyetlerin ateşi hiç sönmeyen meşaleleridir. Edebiyatçıları olmayan toplumların medeniyetleri olmaz. Toplumlar hayatın "Sırat Köprüsü'nden, yöneticilerden daha çok, edebiyatçıların gündeme taşıyıp tartıştıkları, değerlere sarılarak geçerler. Kuşaktan kuşağa kalan, en değerli miras, edebiyatçıların ölümsüz eserleridir.