Duvarsız dünyada kapı olmaz

Abone Ol

İngiltere Avrupa kültür ve ekonomisinin, Almanya ile Fransa yanında, büyük ilk üç ülkesinden biridir. Shakespeare’den Adam Smith’e kadar, İngiltere aydınlarıyla, dünya düşünce ve eylem birikimine, katkıda bulunmuş bir ülkedir.

İşgal ettiği ülkelerin üzerinden güneş batmayan bir dönemde, yağmaladığı zenginlikleri, Britanya adalarına taşıyarak, ilk sanayileşme atılımını gerçekleştirmiştir. Orta Doğu’nun zengin doğal kaynaklarına el koymak için, Osmanlı Devleti’nin dağılmasında etkili olmuştur. Londra on dokuzuncu yüzyılın Roma’sıdır. Avrupalılar Asya’nın ve Afrika’nın doğal kaynaklarını, ülkelerine taşımak için, İslam dünyasının parçalanması hızlandırmışlardır. Bütün Avrupa ülkeleri el ele vererek, geçmiş yüzyılların intikamını alırcasına, Müslüman ülkeleri tek tek işgal etmişlerdir.

Türklerin Avrupa’dan çekilmeleri, Halifeliğin kaldırılması, Orta Doğu’nun Batı ülkeleri tarafından, işgal edilmesini kolaylaştırmıştır. Orta Doğu’nun bir daha işgale kalkışılması, Amerika’nın çöküşünün başlangıcı olacaktır. İki dünya savaşıyla, Avrupa ülkeleri, işgal ettikleri ülkelerle birlikte, kendi ülkelerini de yakıp yıkmışlardır. Milyonlarca Avrupalı savaş, soykırım, zorunlu göç ve açlık yüzünden hayatını kaybetmiştir.

Brüksel savaş sonrası parçalanmış Avrupa ülkelerini, bir araya getiren şemsiye bir kuruluş olmuştur. Sürekli işgal edilen ve işgal eden Avrupa, bin yıllık tarihinin en büyük bütünleşmesini gerçekleştirerek, aralarındaki Berlin duvarlarını bir bir kaldırmıştır. Avrupa bütünleşirken, Orta Doğu’yu dağıtan İngiltere, Brüksel’den ayrılarak bir dağılma sürecine girmiştir. İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’dan oluşan İngiltere, eskinin üzerinden güneş batmayan ülkesi değil, üzerine güneş doğmayan sisli, yağmurlu, Avrupa’dan kopuk bir ada ülkesine dönüşmektedir.

Parçalayanlar parçalanırlar, “Parçala ve yönet” diyen İngiltere, parçalanacak ve yönetilecektir. İskoçyalılar, İrlandalılar, İngiltere’den ayrılmak için, fırsat kollamaktadırlar. Yirminci yüzyılın savaşları, yalnızca savaş yapan ülkeleri yakıp yıkmıştır. Yirmi birinci yüzyılın savaşları, savaşa ister katılsınlar ister katılmasınlar, bütün ülkeleri yakıp yıkmaktadır. Bu yüzden Avrupa bütünleşmesinin, felsefi temellerini oluşturan Kant’ın, “Ebedi Barış” risalesi, Orta Doğu’nun savaşlarla, yerle bir olduğu bir dönemde, çok daha büyük önem kazanmaktadır. Yeni Avrupa felsefesi, Kant’a düşülmüş uzunca bir dipnottur.

Kant’sız Batı felsefesi, Avrupa’sız Orta Doğu barışı olmaz. Londra’da bir Karaçi, Berlin’de bir Ankara, Paris’te bir Cezayir, Madrid’de bir Rabat, Roma’da bir Bingazi, Amsterdam’da bir Jakarta vardır. Orta Doğu toplumları, misafir sever toplumlardır. Kendilerini ziyarete gelenlere, mutlaka ziyarete giderler. Bütün duvarların yıkıldığı dünyada, yeni Berlin duvarlarına kesinlikle yer yoktur. İngiltere bir referandumla, Brüksel ile Londra arasına duvar örmeye kalkarsa, Avrupa’da her şehir bir referandumla, bağımsızlığını ilan eder. Londra İngiltere’den, Paris Fransa’dan, Berlin Almanya’dan, Roma İtalya’dan, Amsterdam Hollanda’dan, İstanbul Türkiye’den büyüktür. Michel Huelbecg’in “Submission” romanındaki senaryo, Londra’dan nasıl gerçekleştiyse, Paris’te de gerçekleşecektir. Parisliler ismi Salih olan Cezayirli, Berlinliler ismi Selim olan Türk başkana hazır olmalıdırlar. Düz kare dünyada şehirleri kimin yönettiği değil, nasıl yönettiği önemlidir.

Dünyada herkes adil yönetilen şehirlerde yaşamak ister.