Dünyanın çeşitli bölgelerinden gelmiş dört aile kuzey Amerika’daki bir parkta çocuklarının oynamasını izliyordu. Bu sıradan hafta sonu manzarasının dikkat çekici yanı parktaki anneler geçmişlerini, kültür ve inançlarını dış görünüşleriyle yansıtırken, babaların şort, T-shirt ve terlik konforuna hapsolmuş olmasıydı.  Salıncağın başındaki kadının uzun eteği ve saç modelinden Ortodoks bir Yahudi olduğu belliydi. Diğerinin sarisinden Hintli olduğu anlaşılıyordu. Bir başkasının ise Batı Afrikalı olduğu ten renginden önce elbisesinin renklerinden görülüyordu. Üstelik tüm bu ayrıştırıcı dış görünüşlerine rağmen kadınlar sohbet halindeyken tek tip giyinmiş erkekler birbirlerinden uzak, telefonlarıyla meşguldü.  Bu tablo iki gerçeğin görülmesini sağlıyordu. Birincisi, kadınların dünyadaki çeşitliliğin ve kültürel mirasın korunmasında oynadıkları etkin rol ve ikincisi barışçıl iletişimin ancak toplumsal kimliklerin korunmasıyla mümkün olduğudur.

Kültür, insanî kalkınmanın ayrılmaz bir parçasıdır. Üye ülkeler tarafından 2003 yılında imzalanan UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi, kültürel mirasın sadece somut yapılar ve doğal alanlarla sınırlı olmadığını kabul ederek, somut olmayan kültürel mirasın korunmasını hedefler. Bu miras, beceriler, ritüeller, gelenekler, şarkılar, danslar, dil, sözlü tarih, el sanatları ve diğer kültürel ifadeler gibi somut olmayan unsurlardan oluşur. Bunlar, toplumların kimlikleri, değerleri ve geçmişlerinin ayrılmaz birer parçasıdır. Bahsi geçen sözleşme ise, bu unsurların korunması, yaşatılması ve tanıtılması için uluslararası işbirliğini teşvik etmeyi amaçlamaktadır. UNESCO, bu sözleşmeyi, kadınların somut olmayan kültürel mirasın aktarımındaki baskın etkisine değinmeden kabul etmiştir.  Oysa kadınların somut olmayan kültürel mirasın aktarımına katkıları günümüz dünyasında kritik önem taşımaktadır.

Kültürel çeşitliliğin korunmasında ve ilerlemesinde kadınlar önemli bir rol oynamaktadır. Tarih boyunca hem kültürün koruyucuları hem yeniliklerin öncüleri olmuşlardır. Anneler, büyükanneler ve teyzeler olarak, kültürel değerleri, ritüelleri ve uygulamaları aktaran başlıca kişilerdir. Toplumsal kimliğin yozlaşmasına sebep olacak değişime zarafetle direnç gösterirken yeniliklere de bir o kadar kolay uyum sağlamışlardır. Bu şekilde kadınlar, toplumlarda geleneklerin yaşamasını sağlar, değerlerini korur ve geçmişle bugün arasında bir bağ kurarlar. Ayrıca kültürel sanatların korunmasında da etkili olmuşlardır. Müzik, dans, el işleri, geleneksel yemekler ve sözlü edebiyat gibi çeşitli sanat formlarının sürdürülmesine katkıda bulunurlar. Bu şekilde hem geleneksel sanatları korurlar hem de estetik ifadenin küresel çeşitliliğine katkı sağlarlar. Bu nedenle gelenek aktarımının cinsiyete dayalı doğasını daha görünür kılmak gerekli hale gelmektedir. Kadınların bu alandaki rolünün ve yerinin kabul edilmesi, her şeyden önce bu mirasın daha iyi korunmasını garanti altına alacaktır.  Dünya ülkelerinin çoğunda kadınlara özgü kültürel miras aktarımı olmaksızın, belirli geleneklerin ve hatta toplulukların kimliğinin yok olacağı aşikârdır.

Araştırmalara göre güçlü bir öz kimlik duygusuna sahip olan bireyler, değer sistemleri, dini inançlar ve kültürün somut özelliklerinin çeşitliliğine saygı göstererek farklı toplumlardan insanlarla barışçıl bir şekilde iletişim kurmaya daha yatkındır. Toplumun fertlerini baskıladığı iddia edilen geleneksel değerler ve kültürel kimlikler aslında küresel ölçekte barışçıl iletişimin bir gereğidir. Parktaki erkeklerin tek tip kıyafetlerinin birleştiriciliğine rağmen birbirlerinden uzak duruşları ve kadınların renkli görüntüleriyle sohbet halinde olmaları da bunun bir kanıtıdır. Ayrıca bu araştırma uluslararası toplantılarda kültürel kıyafetler yerine takım elbiselerin tek düzeliğine hapsolan üyelerin, pek çok konuda uzlaşı sağlayamamasını da açıklar. 

Sonuç olarak, kadınlar, çeşitliliğin korunmasında, ilerlemesinde ve toplumun zenginleşmesinde önemli bir rol oynar. Farklı bakış açılarını benimseme, yeni ortamlara uyum sağlama ve empati kurma konusundaki doğuştan gelen yetenekleri, onları kültürel uyumun doğal elçileri haline getirmektedir. Geleneğin koruyucuları, yöresel sanatların teşvikçileri ve sosyal değişimin aktörleri olarak kültürel mirasın yaşamasını sağlarlar. Kadınların yaratıcılığı, somut olmayan kültürel miras tezahürlerinin hayatta kalması ve yeniden canlandırılması için de gereklidir. Kültürel evrim ve ilerlemenin katalizörleri olarak somut olmayan mirası modern durumlara uyarlayıp geliştirerek yeni nesillere aktarmaktadırlar. Böylece, kadınların etkin katılımı, daha kapsayıcı, zengin ve ilerici bir toplumun oluşmasını sağlar.