Dibe vurmuş bir yoksulun macerası

Abone Ol

İnsanın gelişimi ve hayata uyumu diğer canlı türlerine göre daha uzun ve daha kapsayıcı bir sürece tabidir. Dünyaya aciz bir varlık olarak gelen insan omuzlarındaki emaneti taşıyabilecek yeterliliğe ulaşabilmek hayat boyu süren bir eğitim sürecine dahil olur. Zira kendisini kemale taşıyacak olan yollar iç ve dış tehlikelere açıktır ve onun bu tehlikelerle başa çıkacak becerilere ihtiyacı vardır.

İnsanın ruhen olgunlaşabilmesi için  duygu, düşünce ve davranışları üzerindeki kontrolü sağlaması ve genetik kodlarında mevcut olan değerlerle bütünleşmesi gerekir. Gelişim ve olgunlaşmayı içeren bu yolculuğa ailenin yanında eğitim kurumları ve sosyal çevre de dahil olur. Diğer canlı türleri hayatta kalabilecek kadar beceri ile yetinirken insanın öğrenme süreci  hayat boyu devam eder.

İnsan eğitimini merkeze alan yüce dinimiz aileyi ve insan merkezli tüm kurum ve kuruluşları bu alana dahil etmiş ve insanda bulunması gereken değerlerin bu kurumlarda da bulunması gerektiğini vurgulamıştır. Ancak bugün aile içi ilişkilerimizden tutun da eğitim hayatımıza, iş yaşantımıza ve  sosyal alandaki rollerimize kadar her şey küresel medya araçları tarafından şekillendiriliyor ve bugün bu araçlar insana ulaşma noktasında neredeyse devletlerin önüne geçmiş durumda. Küresel medya araçları kitleleri avucunun içinde tutuyor ve istediğini istediği şekilde yönlendiriyor. Emeği, alın terini ve iyi işler başarmanın değerini yok sayıyor ve insanları popülist söylemlerin gölgesine çekiyor. Anlayacağınız bülbüller dağların eteğine çekilmiş ve meydan kargalara kalmış.

Güne dua ile başlayan Müslüman evlatlarının gündemini sosyal medya fenomenleri belirliyor. Bütün kokuşmuşlukları cebimize taşıyan telefonlar, aileden, eğitim kurumlarından ve sosyal çevreden daha büyük etki oluşturuyor. 

Yirmi yıl önce dizilerde sergilenen görüntüleri kritik eder ve çocuklarımıza olumsuz rol model olan oyuncuların durumunu konuşurduk, bugün o modelleri  masum kılacak onlarca görüntü ile karşılaşıyoruz ve hiçbir şey yapamıyoruz. Sosyal medya fenomenleri olarak tanımlanan kişiler küfür içerikli ifadeleri, gayri ahlaki görüntüleri ve sabrımızı zorlayan şımarıklıkları ile gündeme geliyor ve kısa sürede ülkenin hatırı sayılır zenginleri arasına giriveriyorlar ve her nasıl oluyorsa bu kişilerin bütün taşkınlıklarını hoşgörü ile karşılıyoruz. 

Son günlerde yazılı ve görsel yayınların birinci sayfalarını işgal eden fenomen bir kadının sergilediği şovlarla yatıp kalkıyoruz…Her insan özeldir o nedenle kimsenin kişiliği ile bir sorunum olamaz, ben sadece çarpık ve kokuşmuş davranışları dikkate alırım, o yüzden şahsın ismini zikretmeye ihtiyaç duymuyorum.

Hanımefendi bütün dünyayı avucumun içinde taşıyorum mealinde bir yaklaşımla hemen her gün sabrımızı zorlayan bir görüntü yayınlıyor. Bir bakıyorsunuz altın kaplama bir bardakta çayını yudumluyor, kendisi için alınan pahalı hediyeleri gündeme taşıyor, eşine hediye olarak aldığı uçağı sergiliyor,  çalışanlarına dağıttığı parayı halkın gözünün içine soka soka gündeme getiriyor, yatak odası videoları paylaşıyor ve para, lüks hayat, konfor ve her şeye sahibim, Cenneti dünyada yaşıyorum mesajı veriyor. 

İsmini zikretmek istemediğim hanımefendi her dakika bir sürprizle çıkıyor karşımıza… Demet haline getirdiği paraları savururken başını gökyüzüne doğru çeviriyor ve kibirle kasılıyor. İşçilerin güne ağır bir iş yüküyle başladığı vakitlerde o eşinin çiçeklerle donattığı evinin görüntülerini sergiliyor ve çiçeklerin arasında mutluluk pozları veriyor, parayı havaya saçıyor, servet değerindeki mücevherlerini gösterime sunuyor. 

Başımı suçlu bir çocuk gibi eğdim ve düşünüyorum… Bir insan bunları niçin yapar? Neden ihtiyaç duyar?  Ya da bu değirmenin suyu nereden akıyor? Anlamakta güçlük çekiyorum. Kişisel gelişimini tamamlayamamış bir kadının şımarıklığı nasıl oluyor da bu kadar kabul görebiliyor? 
Ekmeğe ulaşabilmek için ağır koşullarda çalışan onca insanın emeğini, çabasını ayaklar altına alan bu tavırlar sizi rahatsız etmiyor mu?   Onurlu insan kimdir diye soracak olsak eminim ki erdemli şahsiyetleri işaret edeceksiniz… Peki, bu şımarıklığı beslemenin anlamı nedir o halde?  Hayatını ilmi çalışmalara adamış bir bilim insanı, bir dava adamı yaşadıkları mahalle sakinleri tarafından dahi bilinmezken kendilerini müstehcen görüntüleri ile ifade eden medya fenomenleri halkın ilgi odağı oluyorsa burada hepimiz kendimizi sorgulamamız gerekir. 

Kişilik gelişimini tamamlayamayan ve dürtülerini kontrol etmekte güçlük çeken bu kişiler ne katıyor ki hayatınıza? Tuhaf ve anlamsız göndermeler… Öç alma duygusu…Kibirden örülmüş kozalar… Haya dışı tavırlar… Bütün bunlar kişinin kendisini tek başına bir şahsiyet olarak ortaya koyamamasının verdiği bir çaresizlik ve  yok olma kaygısının bir sonucu. Bunlar tüm varlığını kaybetmiş ve dibe vurmuş bir yoksulun son çığlıkları... Sevilmeye, konuşulmaya değer hiçbir şeyinin olmadığını hisseden zavallı bir kadının çaresizliğin resmi…!

Küçük mutluluklar elde edebilmek için çırpınan yoksul, yalnız, kopuk ve mutsuz bir kadın görüyorum ben! İç dünyasında yoğun çatışmalar yaşayan bir kadının sevgisizliğini, ilgisizliğini, mutsuzluğunu, kaynağının ne olduğu şaibeli olan parası ile kapatmaya çalıştığına tanık oluyorum. Nedir ki zenginlik? Eğer yürek ülkenizde sevgiden şehirler inşa edememiş ve bu şehirleri yeşertecek değerler üretememişseniz çayınızı altın varaklı bardaklarda içseniz de ne anlamı var ki?

Sen yoksul ve yalnızsın kardeşim! Sen kendini arıyorsun ve dibi görünmeyen bir dehlize doğru sürüklenmektesin. Bir emanetçisin sen! Yediğin, giydiğin, tuttuğun, eğlendiğin her şeyi nefesin tükendiği gün terk edip gideceksin… Zavallısın…! Sana ait olmayan servetle göz boşamaya çalışıyorsun!

Biz serveti paylaşmanın zenginlik, gösterişe dönüştürmenin ise cehalet olduğunu vurgulayan bir Peygambere tabi olduk. Ve tarihin görgüsüz servet sahiplerini değil merhametleri ile iz bırakanları ödüllendirdiğine tanık olduk.