Cumhuriyetin ilanının 100. yıldönümü törenlerle kutlandı.
23 Nisan 1920’de Mustafa Fehmi Efendi’nin duası ile açılmış olan TBMM aradan 3,5 yıl geçtikten sonra saat 19.37’de Cumhuriyet idaresine geçildiğini ilan eden anayasa değişikliğini 158 oyla kabul etmişti. İlk cumhurbaşkanlığı seçimi tamamlandıktan sonra başkan dua okunmasını istemiş, Afyonkarahisar mebusu Kâmil (Miras) Efendi Cumhuriyetin hayırlı ve uğurlu olması için dua etmişti.
Demek dualarla açılan bir meclisimiz ve duayla kutsanan bir Cumhuriyetimiz vardı.
29 Ekim 1923 günü yapılan anayasa değişikliklerinden biri de daha önce Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda bulunmayan bir maddenin sessiz sedasız kabul edilmesi olmuştu. Anayasanın 2. maddesinin ilk fıkrası şöyle düzenlenmişti:
“Türkiye devletinin dini, İslam dinidir.”
29 Ekimi kutlayanlar devletin dinini belirten bu maddenin 5 yıl sonra kaldırıldığını biliyorlar mı? Madem 29 Ekim’i kutluyorsunuz, bu maddeye de sahip çıkın.
Peki İngiltere’nin Cumhuriyetin ilanına tepkisi nasıl olmuştur, bilir misiniz?
Türk Tarih Kurumu üyesi, İngiliz Belgelerinde Atatürk adlı 8 ciltlik kitap ile onlarca arşive dayalı kitabın hazırlayıcısı Prof. Dr. Bilal N. Şimşir’in Atatürk ve Cumhuriyet (İleri: 2006) adlı 463 sayfalık kitabında İngilizlerle ilgili ilginç bir detaya yer verilmiş. Buna göre İngilizlerin İstanbul’daki Yüksek Komiser Vekili Neville Henderson Adnan Adıvar’ın Cumhuriyetin ilanı genelgesi kendisine resmen bildirilince bunu Londra’ya aşağıdaki telgrafla bildirmiştir:
“Mustafa Kemal’in cumhurbaşkanı seçildiğini duyuran Türk Hükümetinin notasını sadece aldığımı bildirmekle yetindim.”
Bilal Şimşir’in Foreign Office arşivinde gördüğü belgede ise İngiliz Dışişleri Bakanlığı yetkilisi tarafından telgrafın altına çok ketum bir not düşülmüştür:
“BUNDAN FAZLASINI ZATEN YAPAMAZDI.” (Şimşir, age, s. 296)
Peki bu 4 kelimelik not ne anlama gelmektedir?
Yapan kimdir, yapamayan kimdir ve yapılan ve yapılamayan nelerdir?
Ne bekliyorlardı ve ne olmuştur sonuç?
İnkılap tarihçileri bu manidar notun üzerine gideceklerine onu köşe bucak gizlemek için körebe oynamaktadır. Bütün bir inkılap tarihimiz körebe oyunundan farklı mı sanki?
İnkılap tarihi dediğiniz güdümlü tarihçiliğin ilkeleri şunlardır:
Sansürle, kes, atla, makasla, kitabına uydur, aslını kaybet (tıpkı Mustafa Kemal’in Karlsabd Defterleri’nı Afet İnan’ın önce sansürlü yayınlayıp ardından kaybettiği gibi).
Bilal Şimşir bu mühim cümlenin ardına düşüp çözümleyeceğine şu örtmece bahaneyi iliştirmir:
“Yani, İngiltere, Mustafa Kemal’i kutlamıyordu.”
İnsaf, o cümleden kastedilen bu mudur? Nitekim kutlamışlardır da. Kendi ağzıyla söylüyor aynı kitabın karşı sayfasında (s. 297). Aktarıyorum:
“İstanbul’daki İngiliz Tercümanı Adnan (Adıvar) Bey’e geldi ve Yüksek Komiser Vekili Henderson adına Cumhuriyet’in ilanını kutladı. Ama İngiliz Hükümeti adına tebrik gelmedi. Henderson, “Mustafa Kemal’in cumhurbaşkanı seçildiğini bildiren Türk notasını aldığını bildirmekle yetindim” diye rapor etti; Londra da “daha fazlasını yapamazdı” diyerek bu tutumu onayladı.”
“FO 371/9132/E. 10729; Henderson’dan Curzon’a tel. 3.11.1923, No. 512 ve FO’nun notu” diye dipnot düşülen bu belgeyi ayrıca inceleyeceğim ama burada sadece tarihe not düşmek ve bir faciayı ifşa etmek zorunda hissediyorum kendimi. Facia şudur:
Üstelik Prof. Dr. unvanı bulunan ve TTK tarafından yayınlanan yaklaşık 7 bin sayfalık İngiliz Belgelerinde Atatürk adlı külliyatın Ekim 1922-Aralık 1925 tarihlerini kapsayan 5. cildinde aynı yazarın Atatürk ve Cumhuriyet adlı kitabında bahsedilen yukarıdaki telgraf sırra kadem basmıştır! Resmen yoktur.
Telgraf olmadığı gibi, sıkı durun, 17 Ekim ile 6 Kasım 1923 arasındaki 20 gün boyunca sadece 31 Ekim tarihli tâli önemde bir yazışma dışında hiçbir belgeye yer verilmemiştir. Yani bu 7 bin sayfalık kitapta her şey vardır da, Cumhuriyetin kuruluşuyla ilgili İngilizlerin ne düşündüğü ve neler yazıştığı yoktur. Olacak iş midir bu?
İngilizler bu kadar önemli bir olay üzerinde hiçbir şey yazmamış mıdır? Yazmamışlarsa eğer, yazmamaları daha derin bir şüphe uyandırmalı değil midir araştırmacının beyninde? (Eğer gerçekten araştırmacıysa tabii.)
Anlaşılan ya Bilal Şimşir veya 2005 yılındaki TTK Başkanı olan “Prof.” Cumhuriyetin ilanı sürecinde yazılanları susturmuş ve atlamıştır. Nitekim külliyatın ilk cildinde yer alan bir belge 1992’de aynı cilt yeniden yayınlandığında nasıl sansürlenmiş ise burada da aynı sansür mekanizmasının işlediğini tahmin ediyoruz.
Soru hâlâ ortadadır:
İngiliz Dışişleri yetkilisinin kastettiği “fazla” yoksa Hilafet miydi?
Buyurun, cevaplayın hamarat tarihçilerimiz.