Çocukluk öykümüzün kahramanı yapraklar

Abone Ol

Ekim ayı ile birlikte rüzgârların şiddeti artarken, ağaçlarda da değişiklikler belirgin şekilde kendini göstermeye başlıyor. Doğaya kapılınca fark ettiğim o ki, yapraklar ne kadar güzel yaşlanıyor.

Bütün ışığını büyük finale saklamış gibi, savrulurken iz bırakıyor, bazen kitap, defter yapraklarımızın arasına süzülüyor. Ne şekilde olursa olsun sanatın dâhi erişmekte güçlük çekeceği bir zarafet ve ince dokunuşla geçerken bir göl, su birikintisi ile buluşma seremonisi perdenin ihtişamla kapandığı son sahnedir. Sadece bir yaprak değil, yapraktan öte, yapraktan ziyade.

Yapraklar unutulmayan çocukluk öykümüzün önemli kahramanlarındandır. En sevdiğimiz oyun ağaçların altında biriken yaprakları toparlayıp bir yatak yapmak ve ortasına atlamaktı. Tozuna, çamuruna, böceğine takılmadan yaprakların, sonbaharın tadını çıkarmak. Oyun sonunda öykümüz azar işiterek bitmezdi. Sadece kapının önünde annemin bizi içeri almasını beklerdik. Kucağında direk başka bir keyfin kucağına atardı bizi. Dışarda topraklanma ile başlayan şifa banyoda arınma ile son bulurdu. Oksijen, neşe, topraklanma üzerine çekilen uykunun tadı nasıl anlatılabilir ki? Kesin olan şu ki, öykülerimiz mutlu sonla biterdi.

İlkokul ile birlikte yaprakları toplayıp, renkli bir karton üzerine itina ile yapıştırmak ayrı bir zevk, bazen de hayat bilgisi dersi ödevi halini almıştı. Yaprak her dönemde bir oyun, keşif arkadaşıydı.

Süratle değişen dünyada öyküler de değişti. Bugünün harika çocuklarından teknolojiyi kullanmayı öğreniyoruz. Genelleme yapmak doğru olmasa da kabul görmüş gerçek şu ki;  bugünün çocuklarının kahramanları sanal alemde ve çabuk tüketilir türden. 

Bizler keskin gözlü çocuklardık. Gözlemlerimiz, oyunlarımız, yaşanmışlıklarımız her birimizin öyküsü oldu. Öykülerimizi güncel ile harmanlayıp gençliğin kabulüne sunmalıyız.  Yeni öykülerimiz olmalı çocuklarımızla ve öykülerinin kahramanları olmalıyız. Keskin gözlü çocuklarımız yemeğini rahat yesin, akıllı uslu dursun diye bebeklikle beraber televizyonda reklam izleyerek, biraz eli ayağı tutunca akıllı telefon, bilgisayar oyunlarına aşina olarak sanal âlemde bizden uzak öyküler kurguluyor ve bizden uzaklaşıyor. Öykünün kahramanı oyundaki, televizyondaki bir sanal nesne oluyor. Bu tehlikeli öykünün sonu sosyallikten uzak, saldırgan sanal bağımlı bir çocuk, ilerleyen dönemde ebeveyni ile çatışma halinde olan bir ergene dönüşüyor.

Samimi, sevecen, hoşgörülü bireylerden oluşan sağlıklı bir sosyal hayat tesis etmenin yolu eğitimden geçiyor. Sadelik, samimiyet esası, eğitimde de mutluluk ve başarı getiriyor. Doğanın içinde, yaşadığı çevreye, varlığa temas halinde, algılayarak, sımsıcak oynanan oyunlar, neşeyle başlayıp, coşkuyla taçlanan sağlıklı ebeveyn çocuk ilişkilerini tesis edecektir. Geleceğe de sağlıklı bireyler sunmak, huzurlu aile, huzurlu sosyal hayatın teminatı olacaktır.

Ekim ayı ile birlikte vakit yaprak dökümüdür. Bir yaprağa dokunma, bir ağacın altında çocuğunuzun öyküsünü kurgulama, o öykünün kahramanı olma vaktidir.