“Cik, cik, cik… Mee, meee, meee ve Sosyal Medya”

Ben, Klavye Şövalyesiyim. Görevim, etkili, çarpıcı, çoğu zaman doğru ve kaynağı sağlam sözcüklerin gücünü kullanarak internet diyarını aydınlatmak.

Abone Ol

Tabi buna aydınlatmak denirse!  Ama bu diyar, karanlık güçlerin etkisi altında. Bu güçler, kötülük tohumları eken, anlaşmazlıkları körükleyen ve güzellikleri çirkinleştiren süslü ve yalan sözcükleri kullanıyor.

Bir zamanlar, ben de onlardan biriydim. Klavye başında oturur, parmaklarımla tuşlara dokunarak herkesi inciten sözler yazardım. Sözün doğruluğunu hiç ama hiç araştırmazdım. Beğenilsin de nasıl olursa olsun, diyerek olabildiğince saçmalıyordum. Böylece kendimi güçlü hissediyor ve önemli biri sanıyordum. Ama bir gün, bütün bu konuların yanlışlığını, arka planını bilen öğretmenimle karşılaştım. 

Bana, sözcüklerin kılıçtan daha keskin olduğunu, bir kez söylenmiş bir sözün geri alınamayacağını anlattı. Öğretmenim ayrıca herkesin bildiği ama uygulamadığı “Söz gümüşse sükût altındır.” Sözünün ne olduğunu ve nasıl uygulanması gerektiğini örneklerle bana anlattı. 

O günden sonra, hayatım değişti. Kötü sözcüklerin yerine, güzel ve yapıcı sözcükler kullanmaya başladım. İlginçtir, o günden sonra daha az konuşmaya başladım. Çünkü ağzımdan çıkan her sözcüğün nereye varacağını, nasıl anlaşılacağını önce uzun uzun tartıyordum. Elbette ki bu da zaman alıyor ve daha az konuşmamı sağlıyordu.

"İki dinle bir söyle." derler ya, işte ben de bu sözü hayatımın merkezine aldım. Artık boş yere konuşmak yerine, düşünerek ve dikkat ederek konuşuyor ve yazıyordum. Necip Fazıl'ın dediği gibi, "Söz bir damla denizden, bir kıvılcım güneştir." Her sözün bir anlamı, bir etkisi olduğunu anladım. Az konuşmanın önemini daha iyi anladım.

Bir keresinde, bir toplantıda karşılaştığım bir sanal dünya kahramanıyla büyük bir tartışmaya girmiştim. Ona kötü sözler söylemiş, onu aşağılamıştım. Sonra pişman olup özür diledim. O da beni affetti ve bana, "Bir insanı incitmek çok kolaydır, ama onu mutlu etmek çok zordur." dedi. Bu söz, beni derinden etkilemişti. 

O günden sonra, daha dikkatli olmaya karar verdim. Bir sosyal medya fenomeninin böyle bir cümle kurması da beni ayrıca etkilemişti. Oysa youtuber ya da sosyal medya fenomeni denilen bu kişilerin birçoğu her türlü olumsuzluğun kaynağı gibiydiler. İşte o gün, “Demek ki iyi olanları da varmış!” dedim.

Orhan Veli'nin yalın ve samimi dili gibi, ben de herkesin anlayabileceği bir dil kullanmaya çalışıyorum. Bir taraftan da Divan edebiyatının zengin kelime hazinesi gibi yeni ve farklı sözcükler keşfetmek istiyorum. Ama bunun için daha çok okumam ve seçerek okumam gerekiyordu.

Peki, sizce internette en çok hangi kötü sözcükler kullanılıyor? Bu sözcüklerin yerine hangi güzel sözcükler kullanabiliriz? Örneğin, “iğrenç, aşağılık, canım sıkılıyor vb.” yerine "Nasıl yapsam?” “Etrafımdaki insanlara ve kendime nasıl faydalı olabilirim?” “İçinde bulunduğum günü en anlamlı nasıl geçirebilirim?” “Kime nasıl teşekkür edebilirim?" diyerek daha olumlu bir iletişim kurabiliriz.

Unutmayın, her birinizin elinde sihirli bir değnek var: klavye. Bu değneği iyi kullanırsak, internet diyarını cennet bahçesine çevirebiliriz. Ama kötü kullanırsak, cehenneme çevirebiliriz. Seçim sizin!

Klavye Şövalyesi olarak bunları yazdım. Aslında ben küçük ve hareketli sarı kuzu, Sürmeliyim. Ağacın dalında öylece tüneyen küçük ve akıllı serçelerin en hareketlisi Akıllı Kanat arkadaşlarıyla beraber beni dinlemişti.  O da bana hak vermişti. 

Biraz düşündü ve Akıllı Kanat da incecik cik sesiyle söze girdi:

“Sevgili dostlar, internet ve sosyal medya harika birer araçtır. Ancak yanlış kullanıldığında zararlı bir silaha dönüşebilir. Bir kere, “İsteyen istediği gibi yazar, herkes kendi düşüncelerini paylaşabilir!” denilmesi yanlıştır. Bir süzgeçten, onaydan geçmeli. Özellikle herkese açık olan yazılar ve her türlü paylaşım bir filtreden geçmeli ki denetlenebilsin ve taze zihinleri zehirlenmesin.

Ayrıca şu sözleri de unutmamak gerekiyor, 

Söz, ok gibidir; bir kez ağzından çıktı mı geri dönmez.”  

“Söz var iş bitirir, söz var baş yitirir.” 

Evet, dedi Sürmeli, “Söz ki güzelse, her yerde yankı bulur.” “Kötü dil, seni geçici olarak popüler yapabilir ama gerçek saygıyı asla kazandıramaz. Çünkü saygı, güzel sözlerin ve davranışların doğru sonuçlarıdır.”

Bu konuşmalar beni düşündürdü. Gerçekten internette yazdığımız her şeyin bir etkisi vardı. Akıllı Kanat da konuşmasını bitirirken şu soruları sordu:

“Yazdığınız kelimelerin ve onları oluşturan cümlelerin gerçekten hangi etkilere sahip olduğunu biliyor musunuz? 

“Kaç kişiyi zehirleyebileceğini hesap edebiliyor musunuz?” 

Özellikle sosyal medyada yazmadan önce kendinize bu ayrıntıları lütfen sorun!

O günden sonra, internette yazmadan önce ince eleyip sık dokumaya, kılı kırk yarmaya ve olabildiğince hassas davranmaya başladım. Çünkü sosyal medyada ve gerçek hayatta kötü sözlerin ve kötülüklerin iyiliklerden çok daha hızlı yayıldığına şahit olmuştum.

Sürmeli ve arkadaşları, Ak Kanat ve arkadaşları mevzuyu çok net özetlemişler. Bize de uygulamak ve güzellikleri desteklemek düşer. Keşke herkes, sözlerinin gücünü bilerek, internet diyarını sevgi ve saygı dolu bir mekâna dönüştürmeye katkı sağlayabilse. Umarım, bir gün tüm dünya, birbirine saygılı ve anlayışlı bir iletişim diliyle konuşmayı başarır.

Ak Kanat ve ekibi cik cik cik cik diyerek bir başka mekâna kanat çırptılar. Sürmeli de meee, mee dedikten sonra onun ekibi de mee mee mee diyerek çayırlarda zıplamaya ve gönlünce otlamaya gittiler.