Camideki Rektör: Erol Güngör

Abone Ol

Merhum Erol Güngör, kelimenin tam anlamıyla çalışkan bir ilim adamı, mütevazı bir gönül eriydi. Batı kültürüyle Doğu irfanını birleştiren bu örnek şahsiyet gayreti ve fedakarlığı sayesinde gençyaşında hayli eser vermiş, ilim dünyasında kademe kademe yükselmiş, akademik kariyerin en yüksek noktasına kadar çıkmıştı. 12 Eylül’den sonra Konya Selçuk Üniversitesi’nin rektörlüğü teklif edilince hiçtereddüt etmeden kabul etmişti. Zikri ve fikri herkesçe bilinen merhum bir rektör olarak da milletine hizmet etmek, bu ülkenin gençbeyinlerine yeni ufuklar açmak istiyordu.

Erol Güngör yedi sekiz ay gibi kısa bir sürede, on yılda yapılması mümkün olmayan işleri başardı. Böylece 'az zamanda çok işler' yapan kimselerin sınıfına girdi.

Konya gibi büyük bir şehirde iki fakülte üzerine kurulan üniversiteyi birden bire sekiz fakülte ve dört yüksek okul haline dönüştürdü. O, üniversiteye sadece talebe yetiştiren bir kuruluş gözüyle bakmıyordu. İlim müessesesi olan üniversite aynı zamanda halkı aydınlatmalı, etrafına ışık saçmalıydı. Nitekim bu amaçla birtakım faaliyetlere girişti. Yurdun dört bucağındaki idealist elemanlarla temasa geçti. Konya halkıyla el ele, gönül gönüle verdi.

Konyalıların önce soğuk baktığı üniversiteyi en kısa zamanda sıcak bir ilim yuvası haline getirdi. Kapı kapı dolaşmak suretiyle toplanan paralarla, beş yüz yataklı ve tam teşekküllü bir hastane kurdu. Dağınık halde bulunan üniversite birimlerini bir araya toplamak için gerekli gayreti gösterdi. Kampüsün ağaçlandırılmasını istedi. Bu maksatla yüz binlerce ağacın dikilmesine ön ayak oldu. Bayram dolayısıyla yaptığı konuşmada 'Üniversitede eskiden fidanlar yıkılıyordu, şimdi ise fidanlar dikiliyor' demiş, üniversitenin önceki vahim durumunu dile getirmişti.

Merhumun üniversitedeki faaliyetleri sadece bunlardan ibaret değildi. Üniversite millet beraberliğinin sağlanması için yeni yeni gelişmelere imza atmaya devam ediyordu. Mesela seri halk konferansları tertipliyor, başta Konyalılar olmak üzere, memleketin dört bir yanındaki aydınlara sesleniyordu. Bu seri konferansların birinde merhum Ayhan Songar Hoca konuşmuş, büyük bir kalabalık kendisini ayakta dinlemişti. Gençyaşta dünyamızdan ayrılan Erol Güngör Beyefendi’nin başında bulunduğu üniversite ile ilgili daha birçok projesi vardı. Üniversite bünyesinde açmayı düşündüğü Klasik Türk Musikisi Konservatuarı da bunlardan biriydi.

Erol Güngör oldukça gençbir yaşta babasından Osmanlıca öğrendi. Daha sonraki yıllarda notlarını Osmanlıca tutmaya başladı İstanbul’un tarihi mezarlıklarını gezerken mezar taşlarını gürül gürül okurdu.

Merhumun çok az kimse tarafından bilinen öyle zengin bir gönül dünyası vardı ki, orada meydana gelen fırtınaları dindirmek için İstanbul’un tekkelerini, dergahlarını dolaşır, ezcümle Yahya Efendi Dergâhında Abdullah Atay Efendi’ye gider, onun okuduğu Mesnevi derslerini büyük bir hazla dinlerdi.

Türk sanat müziğine aşina olan ve tanbur çalan Erol Güngör’ün zaman zaman Nihal Atsız’ın kapısını çaldığı da biliniyor. Ziya Uygur ile Dündar Taşer onun ufkunun daha fazla açılmasını sağlayan iki asker emeklisi idi.

Özellikle Dündar Taşer’in Osmanlı tarihine bakışıyla, Erol Güngör’ün Devlet-i Ebed Müddet hakkındaki fikirleri örtüşüyordu.

Ziya Nur tarafından hazırlanan 'Dündar Taşer’in Büyük Türkiyesi'ni, Erol Güngör’ün 'Tarihte Türkler', 'Türk Kültürü ve Milliyetçilik' adındaki çalışmalarıyla ve daha birtakım eserleriyle birlikte okursanız, 'Küllük müdavimleri' veya 'Marmara Yârânı' diye tesmiye edilen bu ayaklı kütüphanelerin Osmanlı medeniyetiyle ilgili olarak ortaya koydukları göz kamaştırıcı tabloları seyretmekten kendinizi alamazsınız. Onun en önemli eserlerinden biri de Hicret’in On beşinci Yüzyılına Armağan olarak kaleme aldığı 'İslam’ın Bugünkü Meseleleri' adını taşıyan kitabıydı.

Erol Güngör ikindi güneşine benziyordu. Dolayısıyla gölgesi uzun ve yaygın, ömrü ise kısa oldu. 24 Nisan 1983’de kırk beş yaşında rabbine kavuştu. Cenazesi de muhteşem oldu. Bu değerli ilim adamına bütün bir millet sahip çıktı. Bugüne kadar çok az kimseye nasip olan büyük bir kalabalık halinde namazı kılındı. Konyalılar tam yirmi beş araba ile konvoy halinde merasime katıldılar. O sırada bu büyük alakanın sebebini soranlara gözü yaşlı bir Konyalı şu cevabı vermişti: 'Siz ne diyorsunuz beyim? Değil yirmi beş araba, eğer mümkün olsaydı yüz yirmi beş araba ile gelirdik. Çünkü biz ilk defa camide bir rektör gördük. Allah onu bizden daha çok seviyormuş ki huzuruna aldı diye teselli buluyoruz!'