“Memleket camileri içinde bu mâbed, vücûda nisbetle bir baş gibidir”
(Fatih Sultan Mehmet)
Gerek yaptıran kişi gerekse yapıldığı konum olarak bakıldığında hayli önemli ve farklı bir yere sahip olan Fatih Cami diğer camilerde görmeye alışık olmadığımız bir eseri de barındırır. Mimarzade Mehmet Ali Efendi’nin alegorik tablosu; Mekke, Medine, Yıldız Sarayı, Hicaz demir yolu, dünya ve yıldızlar
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethinden hemen sonra kendi adına bir cami yaptırma
çabasına girmemiş beklemiştir. Caminin bulunduğu yerde; Bizans’ın kurucusu Konstantinus
vefatından sonra defnedileceği alan olarak tayin ettiği ve Hristiyan dünyası için Ayasofya’dan
sonra önemli bir yere sahip olan Hagioi Apostoloi (Havariyyun Kilisesi) yer almaktaydı. Yapı,
pagan bir imparatorluktan Hristiyan inanışa geçmiş imparatorluğun simgesi olması yönüyle de
önemlidir. Ortodoks patrikliğine tahsis edilmiş ve oldukça harap bir haldedir.1455’te İki Havâri
Kilisesi’ndeki patriklik başka bir yere taşınır. Fetihten sonra kendini Kayser-i Rum olarak
tanımlayan Fatih Sultan Mehmet 1461 senesine gelindiğinde, artık âtıl olan kilise yapısının
üzerine cami yapılması emrini verir. Bu seçim gösteriyor ki; İstanbul artık İslam medeniyetinin
simgesi ve merkezi haline gelecektir. Sadece iki kuşak sonra torunu Yavuz Sultan Selim halifelik
makamını da İstanbul’ a Osmanlı Hanedanı’na geçirerek “İslam Medeniyeti” tabirini
tamamlamıştır. Buna rağmen hiçbir hükümdar İslam’ın doğduğu kutsal toprakları ziyaret
edememiştir. Mimarzâde Mehmet Ali Bey, sultanların devleti otoritesiz bırakmamak adına bu
ferdi ibadetten mahrum kalmalarına, yaptığı resimler aracılığı ile göndermeler yapmıştır.
Kimdir hattat, mimar, ressam Mehmet Ali Bey?
1879 Bolu doğumludur. Osmanlı’nın son Şeyhülislamlarından Mustafa Sabri Efendi’nin
damadıdır. İlk ve orta öğretimini Bolu’ da tamamladıktan sonra İstanbul’a gelir Sanay-i Nefis
Mektebi’nde Mimarlık eğitimini bitirerek 1912 senesinde mezun olur. Dönemin önemli
hattatlarından Çarşambalı Ahmet Hamdi Efendi’den icazet alır. Yine dönemin her yazıyı
beğenmemesi ile ün salmış Safranbolu’lu hattat Vasfi Efendi’nin beğendiği az sayıdaki tâlik
hattatlardandır. Evkaf-ı İslamiyye Müzesi (günümüz Türk İslam eserleri müzesi) müdürlüğü
yapmıştır.Kendisinden “medrese tahsili ile mektep bilgisini şahsında birleştirmiş kıymetli bir
aydın, kudretli bir ressam ve bütün yazı şekillerinde mahir bir hattat ” olarak bahsedilir.
Mimarzade’nin asıl şöhret olduğu alan yazı ile resmi birleştirdiği alegorik tablolarıdır.
Fatih Camii’ndeki 1905 tarihli yağlıboya eseri 2. Abdülhamid dönemine ait olan ve günümüze
ulaşmış en güzel çalışmalarından biridir.
Osmanlı Devleti’nin dünyaya bakışının ve kâinat tasavvurunun anlatıldığı tabloda ressam,
Mekke ve Medine’yi ön plandaki dünya küresinin merkezine yerleştirmiş, Medine’yi ayrıca kûfi
bir hatla çevrelemiştir. Kufi istifte “Allahu latifun bi idadihi” (Allah kulları için lutuf sahibidir,
Şura,19) ayetini yazmıştır.
Sağda Yıldız Sarayı’nın girişi, arka planda ise daha küçük ölçekte Mekke ve Medine
tasvirleri, kubbeleri ve minareleriyle İstanbul silueti ve Hamidiye Camii, gökyüzünde de
gezegenler yer alır. Mekke tasvirinin hemen altına dikkatle bakıldığı takdirde köprüleri ve
tünelleriyle Hicaz Demiryolu’nu görmek mümkün. Ressam, hilafet merkezindeki halife-
padişahın Mekke ve Medine’ye hizmetle mükellef olduğunu anlatmak istiyor olsa gerek. Tabloda
üç şehrin kaderi birbirine, Halife/Sultan’ın kaderi de bu şehirlere bağlanıyor. Resmin tanıklık
ettiği tarihi dönemin siyasi gelişmeleri de böyle bir vurgunun psikolojik arka planını destekler
nitelikte. Tablonun sol alt köşesine de resmin yapıldığı tarih ve ressamın ismi kaydedilmiştir.
Mehmet Ali Bey tabloyu kayınpederi Mustafa Sabri Efendi’ye hediye etmiştir. Bir süre
konağının duvarlarında yer alan eserin akıbetini Hattat Emin Saraç'ın bir röportajından şöyle
anlatılıyor;
‘Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi diğer Osmanlı hanedanı üyeleri gibi yurtdışına çıkınca,
içinde pek çok tarihi ve antik eser bulunan konağı yağmalanmış. O yağmada bu resmi kapan kişi
ithaf ibaresini karalayarak seneler sonra tabloyu Malta'da satışa çıkarmış. Eseri satın alan şahıs
resmi tanıyanbirinin “bu resim Mustafa Sabri Efendi'nin evinden çalındı. Gelin bunu evinize
götürmeyin, Fatih Camii'nin bir köşesine asın” fikrini kabul etmiş. Resim böylece camide
kendine yer bulmuş.’
Mustafa Efendi 1922 İstanbul ayrılışından sonra bir daha yurda dönememiş 1954 Kahire’de vefat
etmiştir. Mimarzâde ise kayınpederi gibi Mısır’a göçüyor orada hattatlık ve resim hocalığına
devam ediyor 1938 senesinde tramvay çarpması sonucu Kahire’de hayatını kaybediyor.
Tablo ise son olarak Hollanda Rijks Müzesi Tablo Restorasyon Bölüm Başkanı ve Türk
restoratörler tarafından bakımı yapılarak 2012 yılında Fatih Camii müezzin mahfilindeki yerini
almıştır. Tablo barındırdığı derin anlamlar, dünya yolunun neticesi ve kutsal topraklara
İstanbul’dan bakış gibi kompozisyon detayları doğrultusunda bulunduğu mekanın bânisi
entelektüel bir hükümdar olan Sultan Mehmet’le de tutarlı özdeşim içinde dikkatli
ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir.