İbrahim Ethem GÖREN: Sayın Büyükelçim öncelikle hasbihalimize gösterdiğiniz hüsnü teveccüh için teşekkür ediyorum. Sohbetimize dilerseniz biyografinize müşfik bir nazarla başlayalım…
Prof. Dr. Talip KÜÇÜKCAN: Sohbet davetiniz için müteşekkirim. Kadirli’de doğdum. Çukurova’nın havasını tozunu teneffüs ederek büyüdüm. Çiftçi bir ailenin çocuğu olarak toprakla da haşır neşir oldum. Çocukluğum ve gençliğim hem ovada hem de Toros yaylalarında geçti. Kadirli İmam Lisesi ve Uludağ Üniversitesi İlahiyat mezunuyum. Türkiye Diyanet Vakfı’nın bursu ile Londra Üniversitesi’nde yüksek lisans, Warwick Üniversitesi’nde doktora yaptım ve aynı üniversitede doktora sonrası araştırmalar yürüttüm.
Türkiye’ye döndükten sonra T.D.V. İslam Araştırmaları Merkezi'nde, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi’nde öğretim üyeliği yaptım. Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü Müdürlüğü, YÖK Başkan Danışmanlığı, kurucu araştırmacıları arasında yer aldığım Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları (SETA) Vakfı Dış Politika Araştırmaları Direktörlüğü, Toplum ve Ekonomi Araştırmaları Koordinatörlüğü görevlerinde bulundum. AGİT Dönem Başkanı tarafından Müslümanlara Karşı Ayrımcılık ve Hoşgörüsüzlükle Mücadele Özel Temsilcisi olarak atandım ve gönüllülük esasına dayalı bu görev dolayısıyla 2014-2015 yıllarında ABD, Danimarka, Fransa, Rusya ve Hollanda'da İslam karşıtlığını inceleyerek raporlar hazırladım, AGİT Genel Kurullarında sunumlar yaptım.
Kısa da olsa verimli ve öğretici aktif siyasi hayatım da oldu. 7 Haziran 2015 ve 1 Kasım 2015 Genel Seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Adana Milletvekili seçilerek TBMM'de görev yaptım. 24 Haziran 2018 tarihinde milletvekilliğim son buldu. Milletvekilliği dönemimde AK Parti Siyasi ve Hukuki İşler Başkan Yardımcılığı, Kasım 2015 - Ocak 2017 tarihlerinde Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türkiye Delegasyonu (AKPM) Başkanlığı, 25 Ocak 2016 - 25 Ocak 2018 tarihlerinde Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkan yardımcılığı yaptım.
Siyaset sonrası tekrar üniversiteye döndüm. Makale ve kitap yazmaya, öğrenci yetiştirmeye devam ettim. İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliği başkanlığı yaptım. 15 Temmuz Derneği Danışma Kurulu Başkanlığı ve Ortak Hafıza Dergisi Genel Yayın Yönetmenliğini gönüllü olarak sürdürüyorum. 31 Mart 2023 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından Cakarta-Endonezya Büyükelçisi olarak atandım ve Nisan ayında başladığım bu onurlu görevi sürdürmekteyim.
Türkiye-Endonezya ilişkilerinin tarihi geçmişine baktığımızda 16. yüzyıla kadar uzandığını görüyoruz. Açe Sultanlığı’nın artan Portekiz baskılarına karşı Osmanlı Cihan Devleti’nden yardım talebi üzerine iki ülke arasında resmi ilişkiler tesis ediliyor. Cakarta Büyükelçiliğimiz ise 1957 tarihinde faaliyete başlıyor. Bu çerçevede iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin tarihi gelişimi üzerine konuşalım.
Türkiye-Endonezya ilişkilerinin köklü bir tarihi var. Bu ilişki Açe bölgesinde yaşayan Müslümanların karşılaştıkları tehdit ve işgal saldırılarına karşı Osmanlı Cihan Devleti’nden yardım talebi ile başlıyor ve zamanla daha da derinleşiyor. Öyle ki Osmanlı döneminde bugünkü Cakarta kentinde bir konsolosluk dahi açılıyor. Bu konsolosluk binası hali hazırda bir müze olarak korunuyor ve kullanılıyor. Bu tarihsel arka plan ve miras bugün de Endonezyalı kardeşlerimizin toplumsal hafızasında canlılığını muhafaza ediyor.
Endonezya 1945 yılında Hollanda sömürgesinden bağımsızlığını ilan ediyor, 1949 yılında da bağımsızlığı BM tarafından kabul ediliyor ve hemen akabinde Türkiye de Endonezya’yı bağımsız bir devlet olarak resmen tanıdığını ilan ediyor. Büyükelçiliğimiz her ne kadar 1957 yılında faaliyete geçmiş olsa da Endonezya halkı ile olan temas ve ilişkiler çok daha gerilere uzanıyor.
Mevcut durumdan bahseder misiniz?
1950’li yılların şartlarını ve her iki ülkenin soğuk savaş dönemi dış politika önceliklerini göz önüne aldığımızda Türkiye-Endonezya ilişkilerini o dönemin şartları ve önceliklerinin şekillendirdiğini söyleyebiliriz. Türkiye nüfus itibari ile dünyanın en büyük dördüncü, İslam dünyasının ise en büyük ülkesine elbette ilgi göstermiş ancak her iki ülkenin daha çok kendi yakın coğrafyasına ve periferisine yoğunlaşması nedeniyle ilişkiler nispeten sınırlı kalmıştır. Ayrıca Türkiye açısından bakıldığında şunu da söylemek mümkün. Türk dış politikasının söylem ve pratiğinin şekillenmesinde NATO, Avrupa Birliği, AGİT, Avrupa Konseyi gibi kurumlarla yakın ilişkiler, Türkiye’nin karşılaştığı güvenlik tehditleri ve kısmen Ortadoğu, Afrika ve Asya ile ilgili bazı ön kabuller belirli ölçüde etkili olmuş, Türkiye genel hatları itibariyle Batı dünyası ile daha yakın ve sıcak ilişkiler kurmayı tercih etmiştir. Ancak soğuk savaş sonrası ortaya çıkan yeni şartlar ve dengeler Türk dış politikasında paradigma değişimine yol açmış, Ortadoğu, Balkanlar ve Türki Cumhuriyetler yanında Afrika, Latin Amerika ve Asya ile ilişkiler güçlendirilmiştir.
Bu çerçevede bakıldığında Türkiye-Endonezya ilişkilerinde olumlu bir havanın seyrettiğini söylemeliyiz. 1993 yılında dönemin Dışişleri Bakanı Sayın Hikmet Çetin’in Endonezya’yı ziyaret ettiğini, 2004 tsunami felaketi sonrasında o dönem Başbakan olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın, 2011 yılında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, 2015 ve 2022 yıllarında ise Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın bu ülkeyi ziyaret ederek ilişkilerinize verilen önemi vurguladıklarını görüyoruz. Önceki Dışişleri Bakanımız Sayın Mevlüt Çavuşoğlu da 2020’de bu ülkeyi ziyaret etti. Benzer şekilde Endonezya Cumhurbaşkanı ve bakanlarının da ülkemize ziyaret gerçekleştirdikleri vakidir.
Son olarak temmuz ayında Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan, Endonezya’ya resmi bir ziyarette bulunarak ikili ilişkileri güçlendirecek çok verimli görüşmeler gerçekleşti. 2022 yılındaki G-20 Bali Zirvesi sırasında Türkiye-Endonezya Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konsey’inin kurulması kararlaştırıldı ki ikili ilişkiler açısında bu önemli bir adım demek. Önümüzdeki süreçte ilk Konsey toplantısının en kısa sürede gerçekleştirilmesini ümit ediyoruz. “Yeniden Asya” politikası çerçevesinde de Endonezya ile ilişkilerimizin daha da güçleneceğini öngörüyoruz.
Endonezya hammadde açısından zengin, Güneydoğu Asya’nın en büyük ekonomisi… Ülkemiz ise son yıllarda teknolojik anlamda ciddi ilerlemeler kaydetti. Ancak iki ülke arasındaki ticaret hacmine baktığımızda 3 milyar dolar olduğu görüyoruz. Ticari ilişkileri geliştirmeye ve artırmaya yönelik neler yapılabilir?
Türkiye-Endonezya ticari ilişkileri olumlu seyretse de ticaret hacmi her iki ülke Cumhurbaşkanı’nın hedef olarak gösterdiği 10 milyar doların altında. İki ülke ekonomik göstergelerine bakıldığında ekonomik ilişkilerin daha güçlü olması ve ticaret hacminin daha büyük olması beklenir. Endonezya hammadde zengini bir ülke. Palmiye yağı, sünger, orman ürünleri, kahve ve kakaoda büyük üreticiler arasında, nikel, kömür ve benzeri kaynaklar itibariyle de dünyanın önemli ve zengin rezervlerine sahip bir ülke.
Türkiye Endonezya’ya hali hazırda çoğu hammadde olmak üzere 2,5 milyar dolarlık ithalat yapıyor. Buna karşın 500 milyon dolarlık ihracat yapıyor. Son zamanlarda savunma sanayii alanındaki işbirliği ile bu miktar yükselme eğiliminde. Ticari ilişkileri geliştirmek için kamu ve özel sektörün karşılıklı daha sık bir araya gelmesi, bilhassa Türkiye’den Endonezya’ya daha sık gidilmesi, ürünlerin tanıtılması, zaten mevcut olan güven ortamından yararlanılarak ortak yatırımların artırılması gerekir.
Türk yatırımcılar Endonezya’da hangi sektörlerde iş yapabilirler, iş adamlarımıza bu meyanda ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Endonezya ekonomisi her yıl istikrarlı biçimde %4-5 civarında büyüyor. ASEAN üyelerinin en büyük ekonomisine, en büyük üretim ve tüketim kapasitesine sahip. Bazı alanlar elbette ön plana çıkıyor. Bunlardan ilki savunma sanayii ürünleri ve yüksek teknoloji ürünleri. Endonezya silahlı kuvvetlerinin envanterini modernize ediyor ve bunun için önemli bütçe ayrılıyor. İş dünyamız için bir başka öncelikli alan enerji tesislerinin kurulumu ve enerji üretimi olabilir. Her sene istikrarlı büyüyen ve üretim kapasitesi artan bu ülkenin enerji ihtiyacı da artıyor. Özellikle yeşil ve yenilenebilir enerji, güneş enerjisi, LNG’den elektrik üretilmesi ilgi duyulması gereken alanlar.
Alt yapı projeleri konusunda Türkiye’nin sınır aşan bir şöhreti var. Endonezya alt yapısını yenilemeye ve eksikliklerini gidermeye özen gösteriyor. Havalimanları, kara, deniz ve demir yolları projeleri dikkat çekiyor. Bu nedenle inşaat firmalarımız başta pek çok tedarikçi firma, belirli bir altyapı inşası ekosistemi kurarak Endonezya’da büyük projeler yapabilir. Ülke nüfusu ve büyüyen ekonomisi göz önünde alındığında makine, makine yedek parçaları, elektrikli pil üretimi, halı, tekstil, gıda ve turizm sektörleri de çok önemli işbirliği potansiyelleri taşıyor. Elbette sağlık turizmi de buna dahil edilmeli. Son olarak Doğu Kalimantan’da inşası süren yeni başkent Nusantara’da da pek çok proje mevcut.
Türkiye, kültür ve eğitim diplomasisi alanlarında dünyanın çeşitli ülkelerinde bilfiil bulunuyor. Endonezya’da TİKA, Yunus Emre ve Maarif Vakfı gibi kurumlarımızdan hangileri mevcut ve halihazırdaki faaliyetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kültür diplomasisi en önemli yumuşak (soft power) diplomasi aracı. Türkiye son yıllarda bu konuda önemli adımlar attı ve başarılar elde etti. Endonezya’ya yönelik kültür diplomasimizin kurumsal yapısını güçlendirmek durumundayız. Yunus Emre Enstitüsü 3 ay önce açılmasına rağmen başta Türkçe dil kursu olmak üzere tüm faaliyetlerine büyük bir ilgi var. Umarız kısa zamanda başka şehirlerde de şubelerini açma imkânı olur. Maarif Vakfı henüz okul açmadı. Vakıf yönetimi ile görüşmeler yaptık, okul açılmasına sıcak bakılıyor. TİKA ise bir ofisi olmamakla birlikte bazı projeleri destekleme kararı almış durumda. Bu da olumlu bir gelişme.
Bu noktada şunu da ifade etmek gerekir ki Yunus Emre, Maarif Vakfı ve TİKA bulundukları her ülkede Türkiye’nin temsil gücüne güç katan kurumlarımız. Umarım en kısa süre içinde bu güzide kurumlarımız Endonezya’da da tüm kapasiteleri ile çalışmaya başlar.
Türkiye Bursları aracılığıyla her yıl binlerce uluslararası öğrenci Türkiye’de okuma fırsatı buluyor. Endonezyalı öğrenciler burs programlarımıza ve Türkiye’de okumaya rağbet gösteriyorlar mı?
Endonezya’nın genç ve hareketli bir nüfusu var. Her yıl binlerde öğrenci üniversiteye girmek için yarışıyor. Yükseköğretim Endonezya ve Türkiye arasında önemli bir işbirliği alanı, kültürel ve beşeri köprü zemini. Halihazırda 4500 Endonezyalı öğrenci Türk üniversitelerinde okuyor. Bunların bine yakını burslu ama geri kalan kendi imkanları ile okuyor. Yani bir yandan öğretim ücreti ödüyor diğer yandan yaşam giderleri için harcama yapıyor. Bu hem kültürel ilişkilerin gelişmesi açısından önemli hem de önemli bir ekonomik gelir kaynağı üniversitelerimiz ve üniversite şehirlerimiz için.
İyi bir planlama ve tanıtım ile Türkiye’deki Endonezyalı öğrenci sayısı ciddi oranda artabilir. Bunun için de rasyonel bir uluslararasılaşma politikası takip etmeliyiz. YÖK zaten bu konuda teşvik edici bir tutum izliyor. Ancak Türkiye’de yabancılara yönelik dışlayıcı tutum ve söylemler, ülkemizde okumak isteyen öğrenciler üzerinde olumsuz etkiler yapıyor. Ülke ve toplum olarak bu konuda dikkatli ve daha kucaklayıcı bir söylemi öne çıkarmalıyız.
Karşılıklı öğrenci hareketliliğini artırmaya yönelik ne türden projeler yapılabilir?
Türkiye ve Endonezya arasında öncelikle kapsamlı akademik ve bilimsel işbirlikleri kurmalıyız. Örneğin sağlık alanında aşı, ilaç, hastalık teşhis ve tedavisi, tıbbi malzeme üretimi gibi alanlarda ortak araştırma projeleri hayata geçirmeliyiz. Benzer şekilde mühendislik ve teknik alanlarda, yüksek teknoloji ve uzay bilimleri gibi sahalarda çok sayıda ortak proje yürütülebilir. Sosyal ve beşeri bilimlerde gençlik, kadın, toplumsal dayanışma, yoksulluğun giderilmesi, üretim ve istihdamın artırılması, çevrenin korunması gibi pek çok konuda ortak araştırmalar yürütülebilir, konferans ve paneller düzenlenebilir.
İşte böyle bir yükseköğretim ekosistemi bir taraftan akademisyen değişimini, diğer taraftan öğrenci değişimini tetikleyecek unsurları içinde barındıracaktır. Elbette çift diploma programları da hayata geçirilmeli. Öğrenciler 2 yıl Türkiye’de 2 yıl Endonezya’da bir üniversitede dersler alarak çift diploma ile mezun olabilirse bu imkândan yararlanmak isteyen çok sayıda öğrenci olsa gerektir. Aynı şekilde ortak yüksek lisans ve doktora programları da açılabilir. Türkiye’de bazı üniversitelerde bu uygulama zaten var. Endonezya da bu programlara dahil edilirse öğrenci değişimine katkıda bulunur.
Son olarak uluslararası bir Türkiye-Endonezya veya Türkiye-Asya Pasifik Üniversitesi kurulabilir. Böyle bir üniversite sadece Türkiye-Endonezya arasında değil Türkiye ile 700 milyonluk ASEAN bölgesi ülkeleri arasında da yükseköğretimde önemli temasların, öğrenci ve akademisyen değişiminin başlamasına öncelik edebilir.
Endonezyalılar genel olarak ülkemiz ve kültürümüz hakkında ne düşünüyorlar?
Endonezyalıların Türkiye’ye, Türk kültür ve değerlerine bakışı oldukça olumlu. İslam her ki ülkenin sosyo-kültürel hayatını etkilemiş ve şekillendirmiş ortak bir faktör. Bu faktör Endonezyalıları Türkiye’ye, Türkleri de Endonezya’ya yaklaştıran bir faktör. Aile yapısı, günlük hayat pratikleri, camiler ve dini günler/törenler iki ülke halkı arasında yakınlaşma kaynağı. Türkiye’nin Avrupa’ya açılan modern bir ülke oluşu da önemli. Konuştuğumuz çoğu Endonezyalı Türkiye’ye geldiklerini kendilerini evlerinde hissettiklerini ifade ediyor. Doğrusu biz de Endonezya’da kendimizi evimizdeymiş gibi hissediyoruz.
İki ülke arasındaki kültürel yakınlık Türkler ve Endonezyalılar arasındaki evliliklerin artmasına da neden oluyor. Gezileri sırasında veya arkadaşları aracılığıyla veya sosyal medya platformlarında tanışan Türkler ve Endonezyalılar arasında evlilikler artıyor. Bunun başlıca nedeni iki ülke arasındaki kültürel yakınlık olsa gerekir.
Türk dizileri orada da izleniyor mu?
Dünyanın her yerinde olduğu gibi Endonezya’da da Türk popüler kültür ürünlerine ilgi büyük. Bunlar arasında Türk dizileri ilk sırada yer alıyor. Türk dizileri çok izleniyor. Öyle ki bu dizileri seyredip Türkçe öğrenenler ile dizilerde gördükleri Kapadokya, Bursa, Konya ve İstanbul gibi şehirleri görmeye gelenlerin sayısı hayli fazla. Diziler Türkiye’yi en etkin tanıtan kültür ürünleri. Bunlara sinema filmleri, kitaplar, sanat sergileri ve müzik konserleri de eklenirse kitlesel etkileri büyük olur. Elbette spor müsabakalarını da bunlara eklemek lazım.
Türk dizilerinin kültürel etkisi çoğumuzun tahmininden daha fazla. Bu nedenle senaryoların içerik, dil ve mesajlarının özenle seçilmesi, çekimlerin yapıldığı yerlerin belirli hedefler çerçevesinde belirlenmesi söz konusu etkilerin yaygınlık ve derinliğini artıracaktır.
Endonezya, sayısız adaları ve doğal güzellikleriyle çokça turist çekiyor. Türkiye’de de son yıllarda Endonezyalı turistlerin arttığını görmekteyiz. İki ülke arasında turizm sektöründe ne gibi işbirlikleri yapılabilir?
Türkiye ve Endonezya arasında turizm çok büyük bir potansiyeli olan işbirliği ve yakınlaşma alanı. Türkler açısından bakıldığında Endonezya bâkir doğası, bitki örtüsü, deniz ve kumsalları, tarihi dokusu ve zengin mutfak kültürü ile hakikaten çekici bir ülke. Ayrıca Endonezya son derece güvenli. Türklere yönelik önyargı yok, tam tersi ciddi bir muhabbet var. Pahalı da olmayan bir ülke. Kış mevsimi yok. Sıcak bir ülke. 12 ay denize girilebilir, doğası keşfedilebilir.
Endonezyalılar açısından bakıldığında Türkiye’nin dört mevsimi, sahip olduğu büyük tarihi ve arkeolojik miras, zengin mutfak kültürü, İstanbul gibi kadim şehir ve medeniyet değerleri gibi zenginlikleri cazibe kaynağı. İki ülke arasındaki mesafenin uzun oluşu iki ülke arasındaki gidiş-gelişleri azaltmamalı. THY şu sıralarda uçuş sayısını artırarak daha ekonomik biletlerin teminini kolaylaştırmaya çalışıyor.
Son olarak İttifak gazetesi okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?
İttifak Gazetesi’ne bu mülakat için teşekkür ediyorum. Göreve başladığımdan bu yana ilk gazete mülakatımı İttifak Gazetesi’ne verdim. İttifak Gazetesi okuyucularının Endonezya ve bu ülkenin kültürüne ilgisinin yükselmesini diliyorum.
Sayın Büyükelçim, değerli katkılarınız için teşekkür ediyorum.
İbrahim Ethem GÖREN- Yazı No: 504