Johan Huizanga'nın "Çağdaş insanın olgunlaşmamış çocuksu davranışlar sergilediği ergenlik döneminin zihinsel seviyesine tekabül eden ruh hali" olarak tasvir ettiği bu tedenni içtimai tekamülün en büyük handikapıdır.
Peurilizmin bir sorun olduğunun fehmindeysek bunun sonuçlarının ne olacağından çok toplumda cereyan ettiği noktaya hakimiyetin ehemmiyetini kavramak bize daha büyük kazanç sağlayacaktır. Johan Huizanga'nın bu "izm"in pençesine takılan güruhu "çağdaş insan" olarak tanımlaması çözümün temeline işaret etmektedir. Kimdir bu çağdaş insan? Kelime anlamı "çağın gerekliliğini yerine getiren insan" demekse ve peurilizm de bir anlamda "çağının ve konumunun zihinsel gerekliliğini yerine getiremiyor oluşun ifadesiyse burda bir tenakuz mevzu bahistir. Demek ki çağdaş insan sözlük anlamı itibariyle değil toplum nazarında "modern insan" yani kırsaldan uzak, çetin yaşam koşullarının sorumluluğundan kaçan kesimin kastedilmesi muhtemeldir. Çünkü bir insanın olgunlaşmasındaki en büyük etmen; yaşam mücadelesi boyunca çekilen ızdırap ve bu ızdırabın nihayetindeki zorunlu yükseliştir. Tıpkı vücudu geliştikçe kabuğuna sığmayan ıstakozun kabuğunu aşan çilenin kesafetiyle taze bir cana bürünüşünün ona yaşam şansı veren en büyük saika olması gibi...
Bizim de içinde debelenip durduğumuz kabuğun nazarımızdaki ifadesi ölüm ile eşdeğer nitelikte gailenin sancısı olmalıdır. Aksi takdirde olgunlaşmamış zihniyetlerin hapsolduğu olgun bedenlerin sığ karargâhları nispetinde ömür sürmüş olmak kaçınılmazdır.
Peurilizmin peyda olduğu içtimai zümrenin kendilerinde olanın bir sorun olduğu farkındalığına erişmesi yahut eriştirilmesi bilincin aksiyona dönüşmesini mümkün kılar.
Çok da fazla geriye dönüp bakmamıza gerek yok neredeyse çoğumuzun anne babası daha yirmili yaşlara girmeden evlilik gibi ciddi ve azami mükellefiyet gerektiren bir kurumu icra noktasında bunu gayet tabilikle yapmışlardır. Şimdilerde evlenmeyi bırakın hâlen daha yiyeceği yemeği dahi ebeveynin önüne koymadan yiyemeyen ciddiyetten uzak emzikli nesiller normal görülmeye başlandı.
Her türlü meşgalesini ebeveynin gördüğü bir ferd elbette kendi işini göremeyen, kendine ait bir fikir dünyası oluşmayan tabir-i caizse mankurtlaşan , uysal olmakla da kalmayıp başı çekilen koyun sürüsü nispetinde olunması işten bile değildir.
İsabetli tercihler yapabilen, karar verme, uygulama yetisine sahip yüksek bilinç sahibi, elini taşın altına sokan ve taşı kaldırabilme kâviliğine sahip, çocuk zihniyetinden arınmış nesil yetiştirmek anne babanın topluma en büyük borcudur.