Afrika dillerinde insan anlamına gelen bantu kelimesi ile aynı kökten gelen ve ubuntu denen bir kavram var. Ubuntu felsefesi, 'İnsan, insanla insandır' şeklinde özetleniyor. 
Afrika`da çalışan Batılı bir antropolog, kabilelerden birinde çocuklara bilindik bir oyunu oynamayı önerir. Oyun şöyledir Antropolog belli bir mesafedeki ağacın altına çeşitli meyveler koyar ve meyvelere ilk ulaşacak kişinin oyunu dolayısıyla da meyveleri kazanacağını söyler. Ancak antropoloğun 'hadi' demesiyle beklenmedik bir şey olur. Bütün çocuklar el ele tutuşur, koşup ağacın altına birlikte varırlar. Ve hep beraber meyveleri yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda ise şu cevabı verirler: 'Ubuntu bu. Hepimiz bütünün parçalarıyız, birimiz üzüldüğünde hepimiz üzülür ve yarayı tamire çalışırız. Birimiz kazandığında da hepimiz kazanmışız demektir. Mutluluğu birlikte yaşarız.'
Bunu bir Batılıya anlatmak hiçde kolay olmasa gerek. Hele ki düşüncelerinin temelleri bireyselleşmeyi kutsayan ve bir gruba aidiyeti aklını, düşüncesini gruba teslim etmek olarak açıklayan Sigmund Freud, Gustave Le Bon gibi düşünürlere dayanan Batılı için bu felsefeyi anlayabilmek ne kadar güçtür. Batılı düşünürlerin kitleyi oluşturan birey özelliklerine bakışı şu yöndedir: 'Bilinçli kişiliğin kaybolarak bilinçsiz kişiliğin egemenliği ele geçirişi, duygu ve düşüncelerin aynı yöne yönelişi, telkinle alınan direktifleri vakit geçirmeden yerine getirme eğilimi, yani bireyin artık kendisi olmaktan çıkıp iradeden yoksun bir otomata dönüşü.'
Türk milleti olarak çok uzun zamanlardan beridir mütefekkir eksikliği içerisinde bir bilinmezliğe doğru sürükleniyoruz. Sürükleniyoruz kelimesi alelade seçilmiş bir kelime değildir zira kendi güçleri ile hareket etme kabiliyetini yitiren her nesne rüzgâr ve sel gibi doğal felaketlerin, insan ve toplum ise kendi dışındaki fikir hareketlerinin götürdüğü yöne doğru istem dışı sürüklenir. Toplum olarak kendi kültür ve medeniyet değerlerimize uygun fikirler üretemediğimiz için dokumuza uymayan Batılı fikirlerin güdümünde bir gelecek inşa etme eğiliminde ve zorundayız. Gücünü birlik beraberlikten alan milletimiz son yüzyıllarda hele ki içerisinden geçtiğimiz son zamanlarda Batılı düşünce akımlarının tesirine çok daha fazla açık hale gelmiştir. Bunların en tehlikelilerinden biri bizi biz olmaktan çıkartan bireyselleşme illetidir. Sosyal medya vasıtasıyla daha da fazla yayılma imkânı bulan bu anlayış biçimi pandemi şartlarında içine kapanan birey üzerinde tesirini çok daha fazla hissettirmeye başlamıştır.
Bunun sonucunda meydana gelen toplum olaylarına karşı duyarsızlaşan, içine kapandığı için felaket kendisine gelene kadar umursamayan bir nesil vücuda gelmiştir. Komşusunda yangın çıktığında kovalarla yangını söndürmeye koşan bir millet, ülke yangın yerine döndüğünde dahi dayanışmadan kaçar noktaya gelmiştir. Yardımlaşma klavye başında oluşturulan kısa metinler ve paylaşılan görseller ile sınırlanır hale gelmiş, ciddi bir tepkiye maruz kalmayan klavye kahramanlıkları yüzünden fikir ayrılıkları derinleşmiştir. Kendini düşünür hale gelen birey tatil yaptığı otelin çevresindeki ormanlar yanarken, yangını söndürmek için elimden bir şey gelir mi diye düşünmeden eşyasını toplayıp hızla uzaklaşmayı normal görebilmektedir. Trafikte bir kazaya şahit olan insan kısa bir duraklama, seyretme hatta fotoğraf çekip sosyal medya hesaplarında paylaşacak bir seviyesizliği yadırgamamaktadır. Komşusu açken tok yatmayı ayıp gören bir millet, yediklerini içtiklerini herkese gösterip paylaşmamayı normalleştirebilmektedir. 
Oysa hayatın bir topluluk halinde sürdürülebileceği, herkesin birbirine muhtaçolduğu göz ardı edilemez bir gerçektir. Günlük hayatta bir fırıncının, terzinin diktiği bir elbiseye, doktorun bir fırıncının yaptığı ekmeğe, öğretmenin kendi çocuğunu yetiştirecek bir başka öğretmene muhtaçolduğu gerçeği göz ardı edilerek bireyselleşme gün geçtikçe daha da derinleştirilmektedir. Bir Afrika atasözü ile sözü bağlayalım, 'bir çocuğu büyütmek için koca bir köy gerekir.' Dayanışma ve birliktelik varoluş sorununun üstesinden gelmeyi kolaylaştırır. İnsan topluluk içerisinde kurduğu ilişkilerle, topluluktan öğrendikleriyle insan olur.