Hayat sana verilen yolu yürümendir, yolda olma halidir. Nereden geldiğini ve nereye doğru yol aldığını bilerek. Arada bir arkaya dönüp bakmak, hal üzere bir sentez yapman içindir, hız skalasını ayarlayabilmek adına. Halin iyi ve daha iyi ise şükür, düşüş varsa gayret ve tahammül boyasına boyanabilmek için. Yolda olma hali... Bu hal üzere olduğumuzu ah bir bile bilsek, ardımıza bakmadan dörtnala koştururuz içimizdeki asil yeleli atları, kederlenmeden, endişe duymadan, sitem etmeden, yapabilir miyim demeden. Yaşadığımız hiç bir şeyin boşuna olmadığını anlayarak, her zorluğun güçlendirdiğini, her olmayanın; yolunun daha uzun ve çiçekli vadilerden geçeceğinin habercisi olduğunu, her yalnızlığının köşe başında yüzünde tebessüm, gönlünde sevgiyle bekleyen dostlar biriktirdiğini görerek, bilerek, yürümek...
Yürüyebilmek.
Bilmek bütün mesele; başlaya bilmek, inana bilmek, hissede bilmek, ümit var ola bilmek, yürüye bilmek.
Yol yürürken, takıldığın engeller, sürekli düşünmen gereken şeyler olmamalı. Çünkü onların hepsi geride kaldı. Zamanın akışı bu kadar gerideki obje, insan ve olaylarla ilgilenmeni kabul etmez, akışa uygun belirlenen km hızına uyman gerekir.
Yürüdüğün yolun kalitesidir bu hızı gerektiren, hız dediğimiz, görecelidir elbet. Kimi yol yavaş yürünürken kimi dönemeç hızlı alınır. Bütün riskleri ve attığın her adımın sorumluluğunu göze alarak.
Kendine sorduğun her sorunun cevabını kendine verebileceğin şekilde yol aldığın zaman, sürekli arkaya bakmak durumunda kalmadan, hız ve ivme kaybetmeden yol almak, asalete tâbîdir. Arada durup soluklanmak, vardığın denizin kokusunu içine çekmek, kuşları seyretmek, rüzgârda salınan çiçekleri koklamak, sizin kayda değer güzelliğinizin farkındayım diyebilmek, bir çeşmeden su içmek, seyretmek doğayı, şükretmek... Ne güzel bir dinlenmedir. Bunun zaman kaybı değil bir gereklilik olduğunu bilmek, bu yolculuğun refahını ve kalitesini artırır elbet.
Çiçekleri koparmak, denize sayıp dökmek, kuşları ürkütmek de bir mola verme seklidir ki, sorgulanması gereken, yoran, azaltan, yok sayan bir anlayışla, yolcuyu yolundan alıkoyan bir haldir.
Vakit kaybı ise dediğiniz; bu şekilde olması muhtemeldir. Yolculukta neye ihtiyacın varsa, karşına çıkacak da odur.
Hangi renge mesela? Yazının yüzünde o renkteki çiçekleri öbek öbek görürsün. Durup tek tek koklamak istersin fakat o kadar çoktur ki, bu süreklilik seni teskin eder, izlemeye koyulursun, yol boyu devam eder.
Kimi zaman mor lavantalar boy gösterir, kimi zaman kırmızı gelincikler sarı basaklarla yaren gibidir...
Ağaçların yalnızlığını telafi eden kendiyle barışık manzaralar da çıkar bazen karşına, yol boyunca.
Birkaç ağaç vardır; etrafında güneşlenip sakince otlayan analı kuzulu bir sürü.
Sıra sıra dizilmiş, yüzüne gülen ayçiçekleri, tarlada çalışan sebatkâr işçiler... Güneşli bir günde; gitmesini bilen bir bulutun bütün teslimiyeti ile sakince yer değiştirdiğini görmek dahi zor değildir. Öyle sulh içindedirler ki; doğadaki bu gayret, memnuniyet ve teslimiyet, içini huzurla doldurur. Ruhundaki yaraları fark edecek kadar kendi özüne dönersin. Bütün bu duygulardaki eksikliğini fark edersin. Renkleri, uyumu, sükûneti teslimiyeti, memnuniyeti tek tek ruhuna nakşedersin. Zaten ihtiyacın olan da buydu. Yoluna çıkan her şey, seni tamamlamak içindi. Yolculuğun güzelliğini anlayabilmek, bu farkındalık penceresinden bakınca oluyordu.
Gece olunca, güneşin yokluğundan; gündüz olunca yıldızları görememekten yakınan birinin yolu güzel olsa bile, yolculuğu o insana yük olur. Zaman kaybıyla beraber, kendi yolunda kaybolur.
Niyet idi yolcunun hâlini bezeyen. Yolunu güzelleştiren, samimi niyet, "samimiyet". Samimiyet kokan bir selâm, bir kelam, bir tebessüm. Hepsi yolunu anlamlı kılan halis niyet dediğimiz samimi-niyet. Samimiyet!
Bir dağın eteğinde çobanlık yapan çocuktaki cesaret, bir dağ lâlesindeki asalet... Yol kenarında bir çocuğun yüzünde ışıyan masum gülüş.
Dereden su içen atların sükûneti.
Daha başka ne varsa ruhuna iyi gelecek, hepsi senin yolunda, seni bekler... Bekliyor.
Yeter ki yolda olmayı bil, yolda olduğunu bil. Her şey olması gerektiği gibi oldu, her şey yerli yerinde, her şey olması gerektiği gibi olmakta. Sen sadece farkında ol. Ol ki bir kaybın olmasın. Burası ne kötü bir yer denilen yerde, dünyada; cennetin nasıl da senin ruhunda, bakışında, samimi niyetinde, teslimiyetinde, teşekküründe, sükûnetinde saklı olduğunu bil.
Yol zaten güzel.
Sen neredesin? Yolda.
Yolda olmak nasıl?
Evet, aslında çok güzelmiş.
Öyle değil mi?