Müzik, dünya platformunda ulusların kendilerini anlatabildikleri önemli bir araç. Coğrafyamız sebebiyle Doğu, Batı, Ortadoğu ve Akdeniz kültürlerinin etki alanı içerisindeyiz. Bu çeşitlilik haliyle müziğimizde de kendini gösteriyor. Bu bağlamda yerli ve milli bir Türk çalgı aleti olan ‘cümbüş’, ortaya çıkışı, gelişimi, icrası ve kullanıldığı alanlar açısından dönemi içerisinde ve günümüzde önemli bir noktada bulunuyor. Bir asırlık tarihi olan ve hala aktif çalışmaya devam eden bu aile şirketinin hikayesini dinleyelim.
Alihan bey merhaba, Alihan Cümbüş kimdir öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
12 Nisan 1971 tarihinde İstanbul’da Cümbüş ailesinin dördüncü kuşak üyesi olarak dünyaya geldim. İlkokulu Fenerbahçe’ de okudum. Lise için İsviçre Institut auf dem Rosenberg’e gittim. Son sınıfta Türkiye’ ye dönüp Özel Eseniş Lisesi’nden mezun oldum. Üniversite için tekrar yurtdışına Amerika Birleşik Devletleri’ne gittim.
Babanız, büyük dedeniz ve cümbüş çalgısının ilgili çekici bir hikayesi var sizden dinleyelim mi?
Babam çok fazla anlatmazdı ilginç bir adamdı geçmişe bakmayı sevmez önümüze bakalım derdi. Ailemiz hakkındaki bilgilerin kaynağı genelde halamdır. Cümbüş çalgısını icat eden Ali Zeynel Abidin 1885 Üsküp’de dünyaya gelir, babamın dedesi oluyor.
Ali Zeynel Abidin aslında bıçak ustası ve silah alanında icatları var. Bunlardan biri Kalkandelenkâri Martini-Henry tüfeklerinin seri atışını sağlayan bir alet icat ediyor. Türkiye’ye göç ediyorlar, ilk olarak İzmir’e yerleşiyorlar. Mucit olarak kazandığı madalyaları var. Çanakkale Harbi’ne katılıyor gördüğü vahşet karşısında silah yapmayı bırakıyor. İstanbul’a yerleşiyorlar Beyazıt taraflarında ‘cümbüş’ apartmanını yaptırıyorlar. Babam dedesinden bahsederken, ters, sert mizaçlı ve prensipli olduğunu söylerdi ceketinin cebinde mutlaka bir mendili ve karanfili olurmuş. Müşkülpesent bir adammış 8 kere evlenmiş ilk ve son eşinden çocukları var. Babam ilk eşinden olan torunudur.
Ali Zeynel Abidin silah ustası fakat bambaşka bir alana yöneliyor. Sanki savaşı hatırlamak istemezcesine ve hatta unutturacak bir sebep arıyor. Böyle bir düşünce ile ‘cümbüş’ doğmuş diyebilirmiyiz?
Olabilir tabi, ama Ali Zeynel silah üretmeyi bıraksa da üretici yönü değişmiyor. Kendisini en iyi tanımlayacak kelimeler; girişimci, araştırmacı ve zamanın ötesinde düşünen bir mucit. Müzik aleti tasarlayıp üretmeye başlıyor. Sayısını bilemediğimiz kadar alet tasarlıyor. Coşkun, piyanolin ve cümbüş bunlardan sadece birkaçı. Piyanolin kullanım zorluğu nedeniyle popüler olamıyor. Cümbüş ise tam aksine kolay taşınabilen, fazla maliyetli olmayan, sapı vidalı ve çıkarılabilir pratik bir alet.
Cümbüş daha sonra soyadınız oluyor ve hala kullandığınız logonuz tasarlanıyor. Böylece hikâye başlıyor değil mi?
Evet, millileşme hareketinin bir parçası olarak, alüminyum gövdeli, ahşap saplı ve gür sesli bu çalgıyı 1930 yılında Ali Zeynel Abidin Atatürk’ e tanıtır. Oğlu Cemal de bizzat çalar. Atatürk bu çalgıyı dinleyince “Nereye giderse gitsin, cümbüş (eğlence) yayacak, o zaman adı cümbüş olsun” der. Soyadı kanunundan sonra ‘Zeynel Abidin Cümbüş’ hem markamız hem de soyadımız olur. Ayrıca patenti de alınır. Logomuz Ali Zeynel Abidin zamanında tasarlanıyor, Türk grafik sanatının kurucusu İhap Hulusi Görey tarafından.
Ali Zeynel Abidin müzik aleti tasarlıyor peki bestecilik ya da icraa tarafında yer alıyor mu?
Hayır, sadece İsmet İnönü için bir marş hazırladığını biliyorum. Bir tarih programında bu marş ile alakalı ‘sevgiden mi korkudan mı yapılmıştır’ bilinmez yorumunu dinlemiştim. Fakat edebiyatla ilgileniyor hatta tasavvuf üzerine ‘Aşkın Anahtarı’ isimli bir kitap çıkartıyor. Kitabın orjinal ilk baskısı bende, bu işte uzman birileri tarafından sadeleştirilip yeniden bastırmak istiyorum.
Dedeniz Fethi Cümbüş ve babanız Naci Cümbüş’den bahsedersek...
Dedemin evlilik tarihini bilmiyorum ama babaannem Girit’li Türk bir ailenin kızı Necmiye Hanım. Babam 1929’ da dünyaya geliyor. Sonra üç kızları daha oluyor üç halam var yani. Dedem için tahsil çok mühim. Babam İstanbul Erkek lisesinde okuduktan sonra İstanbul Üniversitesi işletme fakültesini bitiriyor. Bunun yanında ortaokul yıllarından itibaren çalışıyor. Seri imalat yapan bir atölyeleri var, babam ortaokul yıllarında önce burayı açar sonra okula gidermiş. Babam absolut kulak denen bir yeteneğe sahip üniversite yıllarında mandolin dersi vererek kendi parasını kazanmaya başlıyor. Kazandıkları ve dedemin de desteği ile Levent’te bahçeli bir ev alıyor. Hatta ben de o evde doğdum. Şu anda orası bir hastahanenin polikliniği olarak kullanılıyor. Babam askerdeyken dedem genç yaşta vefat eder, sanıyorum henüz ellilerindedir. Bu haber üstüne babam annesinin ve kız kardeşlerinin yanına dönmek için izin istiyor. Zaten Üstteğmendir, hafta sonları evinde, hafta içi askerde olarak süreci tamamlıyor. Bütün ailesini sahipleniyor ve daha çok çalışmaya başlıyor. Halamları iyi okullarda okutuyor, Fransız ve İtalyan liselerine gönderiyor, bir tanesi de Robert Kolej’i bitiriyor.
Anneniz Günay hanımdan hiç bahsetmedik?
Babam yaşadığı yıllara nispeten geç evlilik yapıyor; 30’lu yaşlarında. Annemin eniştesi babamın üniversiteden arkadaşı tanışmalarına vesile oluyor, annem henüz 18 yaşında Rodos’lu bir ailenin kızı. 1963’te evleniyorlar. Önce abim, 8 sene sonra da ben dünyaya geliyorum. Annem antika ve sanata çok meraklı bir kadın. Ben küçükken sık sık müzayedelere giderdi, en şık kıyafetlerimi giydirip beni de yanına alırdı. Bu geziler sayesinde benim de gözüm sanat ve estetik konusunda biraz eğitildi sanıyorum. Rodos’ta yazlığımız vardı. Yazları orada geçirirdik. Annemin hala akrabaları var orada.
Sizin meşhur bir dükkanınız vardı Unkapanı’nda burası dedeniz Fethi Bey zamanı mı açılmıştı?
Yok hayır, 1963’ de Zeyrek’de ilk dükkânı babam açıyor. Üç katlı büyük bir dükkân, dekorasyonu ile çok uğraşıyor. Hatta babam şöyle anlatırdı; ‘Dekorasyonun maliyeti Levent’teki bir ev ile eşdeğerde tutuyordu’. Çevresindeki eş, dost, arkadaşları Naci çıldırdı derlermiş. Üretim Beyazıt’ta o dönem. Sadece cümbüş değil, hemen hemen bütün müzik aletlerini üretiyoruz. Grundig markasının sahibi Burla Biraderler ile tanışıyor babam.1970’lerin sonunda 120 çalışanımız oluyor. Yamaha gibi büyük firmaların distribütörlüklerini alıyoruz. Fabrikayı Bayrampaşa’ya taşıyoruz. Cümbüş markası büyüyor müzik piyasasında sözü geçer bir yere geliyoruz.
Cümbüşü meşhur sanatçılar konserlerinde kullanıyor ve ABD’de tez konusu oluyor …
Zeynel Abidin, cümbüşü icat ettikten sonra, Cumhurbaşkanlığı Orkestrası’nın şefinden, “Bu enstrüman, doğu ve batı müziği seslerini tekrar edebiliyor; sapı değiştirilerek mandolin, gitar, banjo, tambur ve ud gibi ses çıkarabiliyor” şeklinde bir sertifika alır. İlk ürettiği cümbüşü 1934 yılında da İran Şahı’na hediye eder. Tahran Niavaran Saray kompleksinde hala sergileniyor bu cümbüş. 2006 yılında Pink Floyd grubunun gitaristi David Gilmour bir konserinde kullanır. Lu Edmonds, Ara Dinkjian, Enrico Macias, Steve Vai gibi dünyaca isimler de çalışmalarında kullandı. Cahit Berkay. Hasan Cihat Örter gibi isimler de sahnelerinde yer verdi. Ocak 2007 Kaliforniya Üniveristesi’nden doktora öğrencisi Eric Ederer “Modern Türkiye’de ötekilerin enstrümanı olarak cümbüş” isimli tez hazırladı.
Alihan bey son olarak cümbüş çalgısı için hedef ve projelerinizi öğrenebilir miyim?
Cümbüş enstrümanının 100 yıl sonra hala daha tam hak ettiği yerde olduğunu düşünmüyorum. Bunun sebebi biraz da doğduğu coğrafyadan kaynaklanıyor. Batıyla, doğunun bütün özelliklerini taşıyor. Melez kültürü kabullenmek zordur. Fakat bu enstrüman, tamda icra eden kişinin kültürel birikimini, eğitimini, yansıtıyor. Doğuda uzun hava, güney doğuda sıra gecesi, Anadolu’da düğün gecesi, batıda bir konser aleti. Üretimde yeni makinalar ile kalitemizi yüzde yüz artırdık, standartımız da oturdu. Bunun yanında ürettiğimiz darbuka, mandolin, gitar, saz gibi enstrümanlar da kalitemizden hiçbir zaman ödün vermedik. Mesela kalın aliminyun kullanarak aletin hem uzun ömürlü olmasını hem de hasar aldığında etkilenmemesini sağladık, kullandığımız ahşabın birinci sınıf kurumuş olmasına dikkat ettik. Önümüzdeki zamanlarda elektro cümbüş ve elektro akustik cümbüşü ve kişiye özel aletler üretmek istiyorum. Bunun yanında üniversitelerden mezun olan lutiye çocuklara imkân vererek hem bir müzik okulu hem de hayallerini gerçekleştirebilecekleri özgür bir alan hayal ediyorum. Böylelikle hedefim tamamiyle Türk markası olan yerli ve milli cümbüşü dünya çapında daha bilinir ve talep edilir hale getirmek.
Yerli ve milli üretimlerin arttığı günümüzde umarım cümbüş çalgısında hakettiği yere gelir ve dünya pazarında ülkemizi temsil eder anlamlı hedefl eriniz için sizi tebrik ediyorum. Yolunuz açık olsun İnşallah, vakit ayırdığınız için teşekkür ediyorum.
Ben teşekkür ediyorum