Bir Tesbih Koleksiyoneri Portresi: Gelibolulu Mustafa Yağcı

Abone Ol

Tesbih koleksiyoneri Mustafa Yağcı ile Gelibolu’daki evinde içinden dua taneleri geçen bir
sohbet gerçekleştirdik.

Gelibolulu Mustafa Yağcı entelektüel bir şahsiyet. Hattat Mustafa Ünsever’den sülüs-nesih
meşk etmiş, kamış kalem marifetiyle âharlı kâğıtların üzerinden uzun yıllar zikir sesi
almış, tesbihle hemhal olmaya başlayınca yazıyı maalesef ikinci planda tutmuş. Malumdur
ki yazı ihmale gelmez ve dahi kuma götürmez…

Gelibolu’da içinde yüzlerce, bini aşkın tesbih bulunan hanesinde görüştüğümüz ve yazımızın bundan sonraki bölümlerinde kendisinden Tesbihçi Mustafa Baba şeklinde bahsedeceğiz Mustafa Yağcı’nın kısa hayat hikâyesine müşfikâne nazarla hasbihalimize devam edelim… 
Tesbihçi Mustafa Baba 1960 yılında Gelibolu’da dünyaya gelmiş. İlkokulu, ortaokulu ve meslek lisesini Gelibolu’da okumuş. Akabinde girdiği üniversite sınavı neticesinde -o zamanki ismiyle- Balıkesir Necatibey Eğitim Enstitüsü’ne kayıt yaptırmış. 
Miladi takvimin yaprakları 1977 yılını; 12 Eylül darbesinin hemen öncesini gösteriyor. O yılları bilirsiniz. Türkiye’de büyük bir anarşi dalgası söz konusu! Özellikle üniversitelerde olaysız gün geçmezken, anne-babalar çocuklarının salimen evlerine/yurtlarına dönmesi için dua ederdi. Mustafa Yağcı da aile ve çevresinin ihtarlarıyla mezkûr süreçten hâli olmak mülahazasıyla kayıt yaptırdığı halde üniversiteye devam etmemiş.
Mustafa Yağcı meslek lisesi mezunu olunca ve dahi o dönemlerin liselerinde kaliteli eğitimle birlikte meslek âdab ve erkânı da öğretilince memleketi Gelibolu’daki Askeri Ağır Bakım Fabrikası’nda tornacı olarak işe başlamış, 30 yıl boyunca bu müessesede hizmet ettikten sonra 2008 yılında emekli olmuş. 

Tornacı demiştik. Müsaadelerinizle biraz buradan devam edelim. Tesbihçi Mustafa Baba sanatkâr ve zanaatkar bir şahsiyet… Hakikatli bir usta… Yazımızın galeri kısmında fotoğraflarına yer verdiğimiz Mustafa Yağcı’nın ellerinin arasından geçen, hassas bir tornacı zarafetiyle yaptığı mini topları, top arabalarını dikkatlice inceledikten sonra şöylesi bir hüküm cümlesi kurmamak imkân dâhilinde değil! Mustafa Yağcı II. Mehmed döneminde yaşayacak olsa Şahi toplarını döken ustalar arasında kendine muhakkak yer bulurdu.

Tesbih serencamı

Şimdi, Tesbihçi Mustafa Baba’nın tesbih serencamına gelelim… Çocukluktan itibaren tesbihe meraklı olan, tesbihlerle ünsiyet kesbeden, babası, merhum İsmail Yağcı’nın zikir tesbihleriyle vakit geçiren Mustafa Yağcı, 2008 yılındaki emekliliğiyle birlikte ortaya çıkan boşluğu doldurmak için İstanbul’a yerleştiğinde çocukluk günlerinin sığınma sahnesi tesbihe sıkıca sarılmış. Ve hemen her gün yolunu Beyazıt’a, Çınaraltı mevkiine ve Sahaflar Çarşısı’na düşürmüş. Burada bir taraftan kitaplarla, diğer taraftan da tesbihler ve tesbih satıcılarıyla vakit geçirmeye başlamış.  
İlk tesbihi Oltu taşından yapılmış usta işi bir tesbih… Çünkü çocukluk yıllarında en yi tesbihin Oltu taşı tesbihler olduğunu işitmiş. Gerçi şimdiki zamanda da durum yine böyledir. Oltu taşı tesbihler maddeten ve maden takdire şayandır...

Sanatın ve Zanaatın Merkezi İstanbul

Bu cümleler Tesbihçi Mustafa Baba’ya ait: “İbrahim Ethem bey, Gelibolu’da tesbih kültürü pek fazla yok. Özellikle kuka tesbihler neredeyse hiç bilinmez. Ben de bir zamanlar sadece ismini biliyordum. 2007 yılında hac vazifemizi ifa ettiğimiz dönemde Hicaz’da 33’lük bir kuka tesbihi edindim. Sonra arkası geldi. 2008’de emekli olunca bu işin içerisine girdik… Malum, İstanbul sanatın ve zanaatın merkezi. İstanbul’da tesbih ustalarıyla da tanışma imkânımız oldu. Tesbihleri almaya başladık. Bir, iki derken aradan geçen 16 senede sayıları binle ifade edilen tesbihlerin emanetçisi olduk biiznillah.”

Fani dünyadoa sahiplik iddiası nedir ki!

Emanet kültürü mühim… Bakınız “tesbihlerin sahibi oldum” demiyor, “emanetçisi oldum” diyor. Fani dünyada sahiplik iddiası da nedir ki!
Mustafa Yağcı, yol arkadaşımız Sırlı Süleyman Efendi’nin de dikkatli bir şekilde takip ettiği mülâkatımız esnasında tesbihlerini, kutulardan, muhafaza kaplarından, kadife bezler içerisinden birer ikişer çıkartarak elimizi, gönlümüzü, gözümüzü şenlendirdi. Biz dahi tesbihleri “maşallah”, “bârekallah” niyazıyla teberrüken elimize aldık. 
Tesbihçi Mustafa Baba’nın koleksiyonunda doğal ağaçların neredeyse tamamı var… Kuka, yılan ağacı, narçıl, palmiye, öd, abanoz, pelesenk, gül,  morgül, narçıl, kral ağacı, begote, vs.
Doğal taşlardan ise Oltu, akik, ametist, kaplan gözü, necef, sedef, inci, mercan, sitrin, firuze vb. Zümrüt ve yakut bâbında “kök zümrüt” ve “kök yakut” diye tabir edilen tesbihleri de bulunuyor. Malum bu malzemelerin orijinallerini ender-i nâdirat kabilinden ortaya çıkıyor!
Koleksiyonda hatırı sayılır miktarda kehribar türevi tesbih gözümüze çarpıyor! Eski Osmanlı, Osmanlı sıkma, Osmanlı bağa ve damla kehribar tesbihler... Katalinleri de bu zümreye dâhil etmemiz vâkıa mutabık olacaktır.
Boynuz ve diş malzemelerden çekilen tesbihlere koç, bufalo ve bizon boynuzlarını, kaplumbağa kabuklarını, fildişlerini, mors balığı dişlerini ilave edebiliriz. Gümüş ve gümüş işleme tesbihleri tâdâd etmeyi unutmayalım! 
“Tesbihlerin en keyif vereni kuka, narçıl, yılan ağacı, Oltu ve damla kehribar gibi doğal malzemeden olanlarıdır” diyen Tesbihçi Mustafa Baba dua tanelerinin bakımını yapıyor, arada çıkartıp siliyor, tozlarını alıyor, ipleri bozulmuş olanların iplerini değiştiriyor, gümüş aksamlarını, kamçılarını dizayn ederken  göz nurlarını evinde hususi muhafazalarda, kutularda, örtülerin içerisinde bulunduruyor.
Kimi zaman hazır tesbihleri alırken kimi zaman da malzemesini temin edip İstanbul’un tesbih ustalarıyla çalışan Tesbihçi Mustafa Baba’da günümüz tesbih sanatına yeni eserler kazandıran Bedir Aslantaş, Adıyamanlı Mehmet, Volkan Acar, Yılmaz Gündüz, İbrahim Uysal, Selamet Şeker, Bahri Bülbül, Bülbül Kardeşler, Asker Mustafa, Hüseyin Çelik ve İbrahim Çerçi’nin tesbihleri mevcut… 
Mustafa Yağcı “tesbihlerimin tamamı özeldir. Mümkün mertebe hepsiyle meşgul olmayı seviyorum, üzerlerinden zikir sesi almaya gayret ediyorum.” derken, “Sırlı” sıfatını, ebru ve cilt sanatının inceliklerini Mustafa Düzgünman üstaddan; insan olma ve insan kalmanın yollarını da Mehmed Şevket Eygi’den öğrenen Aydın Gülan hocadan alan Sırlı Süleyman Efendi sürece, Tegābün Sûresi’nin ilk âyet-i kerîmesiyle katkı sunuyor: “Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'ı tespih eder. Mülk yalnızca O'nundur, hamd de O'na mahsustur. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” 

İlk yıllarda tesbihleri sadece kendisi için, koleksiyonu için alan Tesbihçi Mustafa Baba zaman içerisinde koleksiyonunu oluşturduktan sonra alım-satım için de tesbih almaya başlamış. Gördüğü lüzum üzerine çevresinden, arkadaşlarından, koleksiyonerlerden talep edenlere tesbih takdim etme sürecine giren bu yazının kahramanı, Gelibolu’da  tesbih kültürünün gelişmesine katkı sunmuş. Gelibolu’da böylelikle gündeminde tesbih olan 8-10 kişi ortaya çıkmış. 


 
Dua taneleri efendiliğin, sabrın, tevekkülün ve zikrin sembolüdür.

 “Kadifeye dokunur gibi kaliteli bir tesbihin insanın ruhuna, maneviyatına da etkisi; ayrıca  kalple, gönülle irtibatı vardır. Hele tesbih, ağzı dualı birinden çıktıysa biiznillah çeken kişiye müsbet mânâda epey etkisi olur” diyen Tesbihçi Mustafa Baba, dua tanelerini efendiliğin, sabrın, tevekkülün, zikrin sembolü telakkî ediyor.  
Tesbihle uğraşan ustalarda -zikir vasıtaları ürettikleri için- Ahiliğin, fütüvvet ahlâkının yansımalarını gözlemlediğini belirten Tesbihçi Mustafa Baba’nın tesbih koleksiyonerlerine dair bir tesbiti  var: “Kaliteli tesbihlerin meraklıları kanaatim odur ki oldukça ince ruhlu, kibar ve zarif insanlar oluyor.”
Bilindiği üzere “piyasa”da kaliteli tesbihlere rağbet var. Hal böyle olunca merdivenaltı atölyelerde birbiri ardına imitasyon tesbih üretildiğinden yakınan Tesbihçi Mustafa Baba özellikle tesbih koleksiyonu yapmaya yeni başlayanları, “sıkma” tabir olunan tesbihlere karşı dikkatli olmaları hususunda uyararak, güvenilir yerlerden/ustalardan tesbih alınmasını salık veriyor.

“Benden sonra keloksiyonum ne olacak?”

Tesbih koleksiyonerleri vakt-i merhunu geldiğinde “Benden sonra koleksiyonum ne olacak?” sualini kendi kendine sıklıkla sormaya başlıyor, sualin makul ve müsbet cevaplarını araştırıyor. Böyle bir suali 2021 yılında Katılım Bankamızın Danışma Kurulu Üyesi Mehmet Odabaşı hocamız cevaplayarak birkaçı hariç tüm tesbihlerini Haydarpaşa Kavak İskelesi Camii’nin tecdiden inşaat süreçlerine destek olmak amacıyla yeni emanetçilerine tevdî etmişti. Böylelikle İstanbul, Sanki Yedim Camii’nden sonra 2023 yılında “Sanki Tesbih Çektim Camii’ne kavuşmuştu. 

Allah muradını versin Mustafa Yağcı üstadın!

Tesbihçi Mustafa Baba da, Mehmet hocamızla aynı çizginin hizasında buluşmak üzere… Çünkü tamamı usta işi, el emeği, göz nuru, kumpasla milim hesapları gözetilen, el tornalarından neş’et eden tesbihlerini elinden çıkartarak Afrika’da cami yaptırmayı gönlüne koymuş. Biz de bu sürece bir dua ile katkıda bulunalım: Allah muradını versin Tesbihçi Mustafa Baba’nın! 
Kelâmın bu yerinde tüm tesbih sevdalılarına ve dahi Tesbihçi Mustafa Baba’ya selâm gönderirken yazımızı Gelibolulu tesbih âşığının mesajıyla nihayete erdirelim: “Tesbih meraklıları lütfen bu güzel ilgiyi, âlâ keyfiyet sanatı, ulvî zanaatı mâneviyatla birleştirsinler, tesbihi sadece aksesuar olarak görmesinler, Allah’a kapı aralayan zikir unsuru bilsinler.” 

Mustafa Yağcı: Aman kendinizi tesbihe fazla kaptırmayın!

Bir şey daha… Kendilerini tesbihe fazla kaptırmasınlar! Tesbih çok estetik, güzel de kararı mühim! Ölçü kaçtığında bir daha içinden çıkamaz olursunuz! Bir zaman, Hattat Ali Hüsrevoğlu’nun talebesi merhum Mustafa Ünsever’den sülüs-nesih hattına başlamıştım. Bayağı da yazacak konuma geldim, müfredatta, mürekkebatta ilerledim. Epeyce de yazı kaleme aldım. Bununla birlikte tesbih deryasına dalınca maalesef hat sanatından uzaklaştım. Tesbih tabii ki zikir vasıtasıdır, hüsn-i hat ise kelâm-ı ilâhinin tecellîsidir. ”

İbrahim Ethem Gören 25.05.2024 Yazı No: 591