Bir canlı varlık ıhlamur ağacı devrildi

Amerikalı bir aktivist olan Julia Butterfly Hill, ormanların tamamen kesilmesini önlemek için medeni itaatsizlik eylemi olarak 738 gün boyunca bir ağaçta yaşaması ile tanınır.

Abone Ol

Hill, 10 Aralık 1997’den 18 Aralık 1999’a kadar Luna adlı bin yıllık bir Kaliforniya sekoya ağacında yaşadı ve medyanın dikkatini çekmeyi başardı. 

Susuzluk, kuraklık, suyumuz bitti feryatları ile çeşitli senaryolar her mecrada insanları endişeye sevk ederken, beklenen rahmetin gelişi yeni gündemde bu defa felaket, talihsizlik olarak yorumlanıyor. Toplum olarak telefon, televizyon, sokakta olumsuz uyarıcılar ile toplumsal “mobbing” bir tür toplumsal psikolojik şiddete maruz kalıyoruz. Lodos uyarıları neticesinde beklenen lodosla Yuşa Camii’nin avlusunda devrilen ağacın dallarından yaralanan vatandaşımızdan bahsediliyor, geçmişler olsun, şifa diliyoruz lakin orada boylu boyunca yatan bir canlı varlık daha var. O varlık bir şifa kaynağı ıhlamur ağacıydı. 

Lodostan iki gün önce Yuşa Camii avlusunda ıhlamur ağacını temaşa etmiş, fotoğraflarını çekmiştim. Oya gibi işli som altın yaprakları, kıvrım kıvrım dalları, büyüleyici güzellikteki gövdesi ile ben buradayım diyordu. İki gün sonra ağacın boylu boyunca yerde yattığını görünce müteessir oldum. 

Her ağaç bir hayat hikâyesi gibidir. Anıt ağaçlar yüzlerce, binlerce yılı aşkın yaşı ile tarihin canlı şahitleridir. Ağaçlar yaş aldıkça bilgeliğini yansıtır bir başka güzelleşir. Yüz hatta bin yılların destanını anlatır, gölgesinde gövdesine dokunanlara. Yeni bir ağaç görünce uzun yıllar ömrün olsun, gölgende çok insan nefeslensin derken, yüz yılı hele beş yüz yılı devirmiş ağaçların karşısında mest oluyorum. Bir ağacı yerlerde gövdesinden kopmuş görünce de kahroluyorum. “Allah’ın hikmetinden sual olunmaz.” Yüz yıllarca yıl kök salabilen bir ağaca ömrü takdir eden Yaratan bir fırtına ile kökleri gövdesinden ayırıyorken insan kendisine ne kadar da güveniyor? 

İnsan bir fidan gibi gelişiyor, eğitim hayatı, meslek, aile kurmak köklerini toprağa salarken, dalları da yol boyu genişliyor. Zamanla göklere ulaşan nefis “ben” in tuzakları ile kendisine sunulan kazançları ben yaptım, çok çalıştım, başardım, kazandım gibi bilişsel hatalarla kibre düşüyor. Hataların içinde olan insan hatalarını itiraf edemezken, hataları itiraf etmenin de iyileşmenin önemli belirtilerinden olduğunu kaçırıyor. 

Misafir olduğu dünyayı tapulu mülkü gibi gören, oturduğu koltukları kimse ile paylaşamayan, muhatabını her türlü uygunsuzluklarla yıpratmaya çalışan, ülkeleri yakıp yıkmak insanları katletmek cüretini kendinde bulan insan Allah’ın yarattığı dünyayı sadece insana değil varlığa  dar ediyor, paylaşamıyor. Tabiatı izlemek insanın kendisi ile yüzleşmesi, insanlara nasıl davranılacağını, ne gibi bir yöntem belirleneceğini gösteren katkılar sunuyor. 

“Lodosta devrilen ağaç”  bir canlı varlık  ıhlamur ağacıydı.  “Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir.  Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar.” (Bakara 269 ) Çevre bilinci, kâinatı okuma, tabiatı izleme hikmeti ile lütuflandırılıp, ibret tablolarının farkında olabilmek ümidimizdir.